Gönderi

18. yüzyıldan bu yana uygarlığımız geleceğe yönelmiştir. Onun kılavuzu, kutup yıldızımiz olan ilerleme fikri idi. Birkaç yıldan beri bu yıldız kararmaya başlamış ve onun parıltisına şimdiki zaman mirasçı olmuştur. Ama ağırlığı olmayan bir şimdiki zamandır bu: Havada yüzer ama, yükselmez, kımıldar ama, ilerlemez. Her yere gittiğini sanır, ama, hiçbir yere gitmez: Yönelme duygusunu yitirmiştir... Şimdi'nin egemenliği bizi geçmişe bağlayan bagları keser. Basın, televizyon ve reklam, Patagonya'da olsun, Sibirya'da olsun ya da komşu mahallede olsun, hemen her yerde ânında geçen şeylerin gōrüntülerini günü gününe sunar bize; biz, hiç durmadan değişen, bize sürekli ve hep daha hızlı bir devinim duygusu veren bir şimdi içine gömülmüşüzdur. Gerçekten kımıldiyor muyuz, yoksa hep aynı yerde dönüp durmakta mıyız? Ortada ister bir yanılsama ister bir gerçek bulunsun, geçmiş başdöndürücü bir biçimde uzaklaşır ve silinir. Öte yandan geçmişin yitimi, kaçınılmaz biçimde geleceğin yitimini sürükler peşinden... Geçmiş silinir, gelecek silikleşir, ôte yandan, şimdiki zaman an hâlinde keskinleşir: Her üç zaman artık bir buğudan ibarettir. An çatlar ve dağılır."
19 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.