Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

724 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
8 günde okudu
❝Tutunacak bir dalımız kalmıyor, tutunamıyoruz...❞
Tutunamayanlar... Sahi kimdi onlar? Hayata yenik düşenler... Hep bir adım geriden gelenler... Çabaladıkça batanlar... Kazandıkça kaybedenler... Ve yaşadıkça ölenler... Ne istiyorlardı peki? Niçin koparmışlardı bu yaygarayı? Bu alışılagelmiş düzeni ne hakla bozuyorlardı? Hangi maddeye dayanarak kendilerini açık etmişlerdi? Dünya değişiyor, ayak uyduramayanlar kayboluyorlar... Alışamadılar, uyum sağlayamadılar,  Onlar da kayboldular... Sonra bir adam çıktı ortaya; kayıp ruhları, kayıp kimlikleri, ve kayıp akılları aramaya koyuldu. O güne değin kimse elini taşın altına koyup bu işe gönüllü olmamıştı. Kimse, bu tuhaf ve ürkek varlıkların psikobilmemne yönlerini merak edip onları deney odunu yapmamıştı. Fakat biri çıkageldi işte... 'Canım kardeşim benim' dedi 'ben varım' dedi 'senin için buradayım' dedi 'anlat, anlamasam da dinlerim' dedi. İşte bu olaydan sonra dengeler değişti... ❝ Bu kitap ne ciddi kavgaların, ne büyük ve yaygın sıkıntıların, ne de ezilen insanların romanıdır; bu kitap, mustarip bir ruhun iç çekişlerinin romanıdır... ❞  Niçin anlatıyorlar ruhlarının ıstırabını? Niçin rahatsız ediyorlar uyuyanları? Niçin çıkarıyorlar bu savaşı? Ve hangi silahla karşı duruyorlar düzene? Konuşarak... Bazen de susarak... Peki hangisini yapmalı? Hangi silahı kullanmalı? Yolun sonu göründü albayım... Bu yol tehlikeli... Kaybımız çok olur, n'olur gelin vazgeçelim. Hep yarım bıraktık zaten, hiçbir işin sonunu getiremedik... Bizim de iftihar ettiğimiz meziyetimiz bu değil miydi? 'Olmaz' dedi albay... "Susmak da konuşmak kadar tehlikeli oluyor artık" dedi... Konuşmak gerek dedi... "Kuşanın silahlarınızı, alın borazanlarınızı... savaş ilan ediyoruz." Tarihte eşi benzeri görülmemiş bir ilke imza atıyoruz. "Ey insaf sahipleri! sizleri sarsmaya geldik. Dünya tarihinde eşi görülmemiş bir duygululukla ve kendini beğenmişçesine ve kendinibeğenmişçesinesankibizdenöncebirşeysöylenmemişçesinegillerden olmaktan korkmadan bunu dile getiriyoruz! İtiraz ediyoruz! Bize de bir şans verilmeliydi. Bize de kendimizi kanıtlama hakkı tanınmalıydı! Biz de sizin gibi olabilirdik... Biz de kelimelerin, cümlelerin, insanın üstüne bir mızrak gibi saldıran, düşüncelerin bunaltıcı baskısından yararlanabilirdik... Biz de bir iyi bir kötü olabilirdik... biz de bir kaybedip bir kazanabilirdik... biz de bir güçlü bir zayıf olabilirdik... Eğer bir fırsat vermiş olsaydınız... Belki o zamanlar bizi anlamış olsaydınız bize anlayış göstermiş olsaydınız aynı anlayışı biz de size gösterebilirdik... Ama biz İsa değiliz. Siz de değildiniz. Dişe diş, kana kan ilkesini benimsemiştik hepimiz. İncili de okumuştuk. “Önce Kelime vardı,” diye başlıyor Yohanna’ya göre İncil. Kelimeden önce de yalnızlık vardı. Ve kelimeden sonra da var olmaya devam etti yalnızlık... kelimenin bittiği yerde başladı; kelime söylenemeden önce başladı. Kelimeler, yalnızlığı unutturdu ve yalnızlık, kelimeyle birlikte yaşadı insanın içinde. Kelimeler, yalnızlığı anlattı ve yalnızlığın içinde eriyip kayboldu. Yalnız kelimeler acıyı dindirdi ve kelimeler insanın aklına geldikçe, yalnızlık büyüdü, dayanılmaz oldu. Kelimeler... İnsanı çıkmazlara sürüklüyorlar... ne olurdu bazı kelimeler hiç söylenmemiş olsaydı? Neden insan hep bir kelime bir cümle yüzünden kaybediyor? Bazı kelimeler söylenmemiş olsa ne değişirdi? Yine çıkmazlara girilir miydi? Yine kaybedilir miydi savaşlar? Peki ya konuşulsa? Her şey söylense... Konuşulabilecek her şey konuşulsa... Anlatılabilecek her şey anlatılsa... Artık bilinmezlik kalmaza... Gizem perdeleri kalksa... Ne olurdu o zaman? Bilinmezdi... Buna cesaret eden henüz görülmemişti. Bazen birileri cesaret edecek gibi oluyordu, "anlatmalıyım anlaşılmalıyım ben bir kitap değilim öldükten sonra beni okuyamazsınız yaşarken anlaşılmaya mecburum" diye yaygara koparacak oluyordu. Ama bir "şey" ona hep engel oluyordu. Anlatma derdi o "şey", zaten anlamazlar derdi. Anlasalar bile ciddiye almazlar derdi. "O kadar da değil diyecekler bugüne kadar hiç kimse bu nedenlerden dolayı ölmedi diyecekler" derdi Anlattığına pişman ederler derdi... Böyleydi işte onlar... Mütereddit... Korkak... Hep ikilemde kalan... Acabalar ve Keşkeler arasında yitip giden... Hiçbir şey istemem derler. Hayattan yok çıkarım derler. Ama bilmezler ki hayattan çıkarı olmayanın hayatı çıkmaza sürüklenecektir. O çıkmazdan çıkmak için çabalayacaklardır. Çareyi ölümde bulacaklardır. Ama hayatın ikinci bir kuralı daha vardır... Hayattan çıkarı olmayanların ölümden de çıkarı olmayacaktır. Ne olacaksa olsun demezler, diyemezler. Kabullenemezler. Başarı ya da yenilgi farketmez hep hak etmediklerini düşünürler. Hep karşı çıkarlar. Kendilerince ufak tefek hesapları vardır. Hep hesaplı davranmak zorundadırlar işte bu yüzden hep kaybederler. Çünkü en başından beri yanlıştırlar... Bu yanlışlarını ölüm bile hafifletemez. Hayatlarıyla yanlış olanların ölümleriyle doğru olmalarına imkân var mıdır ki...?? Bakmayın siz onların ürkek korkak olmalarına... Göründükleri kadar masum değillerdir. İnsan rolü yapmayı iyi becerirler. Sizden biriymiş gibi davranırlar... Ve sonunda... sonunda daha fazla dayanamazlar gerçek yüzlerini gösterirler... Size saldırırlar, suçlarlar, siz bizi bu hale getirdiniz derler, hepinizi mahkeme vereceğiz, süründüreceğiz sizi derler biz de sürüneceğiz derler daha beter olun derler... bat dünya bat... Bu günleri de mi görecektik... Kimseye güvenilmezmiş meğer... Kendilerini açık etmekle gerçek yüzlerini size göstermekle nasıl korkunç bir hata yaptıklarının farkına varmışlardır... ama artık iş işten geçmiştir. Artık çok geçtir... Niçin geçtir? Yaşamak için... Ölmek için... Hüküm verilmiştir... Artık her şey için geç kalınmıştır... Dava sonuca bağlanmıştır... Programımız burada sona ermiştir... Zamanımız doldu. Bize müsaade... Hiçbir şey anlamadınız değil mi? Beter olun... zaten anlamayın diye uğraşıyoruz...
Tutunamayanlar
TutunamayanlarOğuz Atay · Sinan Yayınları · 197161,6bin okunma
··
362 görüntüleme
Bu yorum görüntülenemiyor
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.