Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

III. Mehmed'in oğludur. Annesinin adı bilinmeyen tek padişah budur. "Sultan Mustafa-yı Evvel", "Deli Mustafa", olarak bilinir. Kardeşinin yerine tahta geçen padişahların ilkidir. Üç ay süren ilk saltanatı ardından dört yıl boyunca çok kötü koşullarda hapis tutulmuş, Genç Osman Vak'ası'ndan sonra ikinci kez tahta çıkartılmıştır. Akli dengesi yerinde olmadığından "'deli" ve "derviş-meşreb", sıfatlarıyla anılmıştır. Çocuğu olmamış; Darüssaade Ağası'nın ve annesinin teşviklerine karşın kızlara ve kadınlara ilgi duymamıştır. (...) Mustafa'nın tahta oturtulmasına ön ayak olan Sofu Mehmed Paşa ve Şeyhülislam Esad Efendi ise Mustafa'nın ruhsal ve akılsal rahatsızlıklarının uzun zaman saray hapsinde kalmasından kaynaklandığını, zamanla geçeceğini savunmuşlardır. Mustafa'nın eğitimi ve yetişmesi konusunda bilgi yoktur. Babası III. Mehmed'in ve kendisinden bir yaş büyük kardeşi I. Ahmed'in saltanatları boyunca gözlerden uzak tutulmuş, ortaya çıkarılmamıştı. (...) Saltanat ve yönetim işleriyle ilgilenebilecek durumda olmayan Mustafa'nın sorumluluklarını adı bilinmeyen annesi (valide sultan) üstlenmişti. Kantemiroğlu, Mustafa'nın bu ilk padişahlığında kendisini eğlenceye verdiğini yazar. Hasanbeğzade'yse Darüssaade Ağası olan Mustafa Ağa'nın, I. Ahmed döneminde devlet erkânını kendisine bağladığı gibi, bu yeni dönemde de yetkinliğini sürdürmek istediğini ama I. Mustafa'nın "lâkayd ve derviş-meşreb olması" yüzünden uyuşamadığını, padişahtan iltifat görmediğini, atamalara karıştırılmadığını, bu yüzden de yeni padişahın akıl noksanlığını gizlemek yerine büsbütün ifşa ettiğini, daha da ileri giderek "eğer bir zaman padişahlıkda kalur ise" altınları gümüşleri denize saçıp hazineyi tüketeceğini, uluorta konuştuğunu yazar. Ayrıca padişaha okuyup üflemeye gelen şeyhlerin de böyle "devlet sırrı" şeyleri, Darüssaade Ağası'nın şurada burada konuşmasının doğru olmadığını ve Mustafa Ağa'nın derhal bu görevden alınması gerektiğini valide sultana söylediklerini ekler. (...) Sultan Mustafa, sergilediği davranışlarla Mustafa Ağa'yı birçok yönden doğruluyor; hekimlerin tedavilerine, üfürükçülerin okumalarına ve muskalarına karşın dengesizliği devam ediyordu. Vakitli vakitsiz sokağa çıkmakta, para dağıtmakta, Divan-ı Hümâyun toplantı halindeyken içeri girip vezirlerin kavuklarını yuvarlamakta; oturduğu köşkün önünde orta oyunu oynatıp pencereden izlemekte, aynı oyunu art arda yinelettirmekteydi. Oyunculardan birini pek beğendiği için ona, Osmanlı hazinesinin en değerli mücevherlerini pencereden atmaya kalkıştı. Kâtip Çelebi, onun garip davranışlarını anlatırken aklının kıtlığı ve tuhaf halleriyle halk arasında ünlenen Mustafa'nın "türbeleri gezüb deryada mâhîlere (balıklara) altun atmak ve abes yere yollarda dirhem ü dinar döküb saçmak gibi" garipliklerini herkesin gözlemlediğini yazar. Nihayet, Sadaret Kaymakamı Sofu Mehmed Paşa ile Şeyhülislam Esad Efendi, Sultan Mustafa'yı tahttan indirmeyi kararlaştırdılar. 26 Şubat 1618'de ulufe divanı münasebetiyle devlet erkânı saraya çağrıldı. Askerler de saray avlusundayken Mustafa'nın daire kapısı, üzerinden kilitlendi. I. Ahmed'in büyük şehzadesi Osman, Bâbüssaade önünde tahta oturtulup biat edildi. Bu, Osmanlı tarihinin en kolay başarılan hal' olayıdır. Sultan Mustafa'nın 96 gün süren ilk padişahlığından uzaklaştırılmasının bir nedeni de yatağına asla kadın yaklaştırmaması, bunun da Osmanlı hanedanı için bir tehlike sayılmasıydı. Mustafa, Topkapı Sarayı'nın Şimşirlik Kasrı'na kapatıldı. (...) Mustafa'nın ikinci kez tahta oturtulması II. Osman'ın öldürülmesiyle sonuçlanan korkunç ayaklanmanın ikinci günündedir: 19 Mayıs 1622 günü Saraya yürüyen Kapıkulları, Bâbüssaade'yi geçerek Büyük ve Küçük odaların önünde, içoğlanlarından Mustafa'nın kaldığı yeri sordular. Hasoda'ya doğru ilerlediklerinde bir içoğlanı harem tarafını işaret etti. Asiler, sırıklara tırmanıp kubbeye çıktılar. Mutfaklardan getirilen baltalarla Mustafa'nın hapsedildiği yerin kubbesini deldiler. Harem ağalarının attığı oklara karşılık yeniçeriler de tüfekle iki harem ağasını öldürdüler. Divanhane'nin perde ipleriyle kubbeden içeriye inen birkaç yeniçeri, Mustafa'yı bir minder üstünde oturmuş, iki cariyeyi ayakta bekler durumda buldular. Üç gündür yemek ve su verilmediği için, eski padişah su istedi. Açılan delikten Mustafa ve cariyeleri dışarıya çıkartıldı. Avluya getirilen şeyhülislamın atına bindirildiğinde eyerde oturacak hali yoktu. (...) Yeniçeriler, sırtına giydirilecek bir ferace dahi bulamadılar. Divanhane'deki ulemayı kılıçla korkutarak Mustafa'ya biat ettirdiler. İstanbul'a münadiler salınıp I. Mustafa'nın padişahlığı duyuruldu. Bu gelişmeler olurken ulemadan Faizî Efendi aşırı heyecandan öldü. Biat işi tamamlanınca, saraya mahsus bir hasta arabasına cariyeleriyle bindirilen yeni padişahın önünde, yanında ve arkasında yürüyen asker kalabalığı "nice yüz âdem arabayı çeküb ve nice bin gaziler seyflerin uryan edüb..." Eski Saray'a yöneldiler. Mustafa'nın annesi buradaydı. II. Osman'ın Eski Saray'ı basacağı haberi alınınca valide sultanı da arabaya bindirip Yeni Odalar'a giderek Mustafa'yı Orta Camii'ne oturttular. Yol boyunca dilenciler ve halktan kimileri yenlerini, eteklerinin ucunu padişahın arabasından içeri uzatıp bahşiş ve sadaka almaya çalışıyorlardı. Mustafa, annesi ve cariyeleri, geceyi Orta Cami'de geçirdiler. (...) II. Osman'ın, amcasını tutuklatmak için Orta Cami'ye gönderdiği Yeniçeri Ağası Ali Ağa öldürüldü. Olasılıkla okuma yazma bilmeyen Mustafa'nın önüne "yazı bilen" Kara Mazak oturtularak gerekli hatt-ı hümayunlar yazdırıldı. (...) Yeniçeri Ocağı'na sığınan II. Osman da 20 Mayıs Cuma günü, Orta Camii'ne getirildi. Aynı anda iki padişah olup hangisinin hükmü geçerli belli değil iken taraftarları arasında tartışmalar başladı. Annesi, Mustafa'yı mihrabın önüne oturtmuş, iki cariye eteklerini tutmaktaydı. Dışarıdan gürültüler yükselince, "yerinden sıçrayub seğirdüb pencerelerden bakdıkda demürü muhkem dutub validesi yalvarub arslanım koyuver gel otur diyerek zor ve zâr ile ayurub mihraba götürürdü." II. Osman ise "Görün hey derdmendler, padişah etdiğiniz âdemi! Bu devletin inkırazına sebeb olub kendi ocağınızı söndürürsünüz!" diyordu. I. Mustafa'nın annesi, hemen orada II. Osman'ın idamını istediğinden, Davud Paşa birkaç kez kement attırıp boğdurmaya çalıştı. Ocak zabitleri bırakmadılar. Valide sultan ise "Ağalar siz bilmezsiz, bu ne yılandır, bundan sağ kurtulur ise bizden ve sizden kimse komaz!" diye bağırmaktaydı. O gün öğleye doğru I. Mustafa, annesi ve cariyeleri, kapalı arabalarla Topkapı Sarayı'na götürüldü. Tahta oturtulan I. Mustafa'ya Davud Paşa, Nakibüleşraf ve Yeniçeri Ağası da biat ettiler. Cuma olduğu için, camilerde hutbeler I. Mustafa adına okundu. II. Osman ise Orta Cami'de yeniçerilerin korumasındaydı. Kentte de ayaklanmacılar, öteden beri kin besledikleri ya da malına göz koydukları ne kadar adam varsa hepsinin evlerini, konaklarını yağmalayıp harap etmekteydiler. Halk, kapıkullarının bu edepsizliklerini, II. Osman'a yapılan hakaretleri üç gün boyunca izlediği gibi, bir gün görevde kalabilen Vezirazam Ohrili Hüseyin Paşa'nın Ağakapısı'ndan kaçarken Beyazıt Meydanı'nda asilerce yakalanıp parçalanışı da herkesi dehşete düşürdü. 20 Mayıs gününün en korkunç cinayetiyse II. Osman'ın Yedikule'de boğulması oldu. Cebecibaşı, II. Osman'ın kulağını kesip I. Mustafa'nın annesine getirdi. 21 Mayıs günü yapılan II. Osman'ın cenaze alayında sipahiler, yeniçerileri padişah katilliği ile suçlayarak ayaklandılar. (...) "Sultan Osman'ı ne sebeb ile katleyledünüz?" diye bağırdılar. O gün sipahilere cülus bahşişi dağıtıldı ve ortalık yatıştırıldı. (...) Mustafa'nın, I. Ahmed'in şehzadelerini boğdurtacağı söylentisi yayılınca içoğlanları Bâbüssaade ağasını parçalayıp ölüsünü Atmeydanı'na bıraktılar. (...) Sultan Mustafa, devlet işleriyle ilgilenecek durumda olmadığı gibi ancak bir delinin yapabileceği şeylerle meşguldu. Bir beygire binip başını alıp gidiyor, "iki cebini altun ve akçe doldurup gâhi deryada tuyûr u mâhiye gâhi yollarda bulunan tebâhiye" döküp saçıyor; vezirler arz için katına çıktıklarında "evzâ-i garîbe idüb kiminün dülbendin kakarak" başlarını açıyordu. 5 Ağustos'ta, Ramazanın son cuması münasebetiyle vaaza çıkan Cerrahî Şeyhi İbrahim Efendi "ey ümmet-i Muhammed, padişah-ı velî, üç gündür bir tenha odaya girüb kapanmış namaz kılub ağlamaktadır. Hiç kimseye söylemez. Sizler de duayla meşgul olun. Sırrına yine kendi vâkıfdır. Dahi Sultan Osman Han'ın mertebesini âlem-i rüyada müşahede eylemişler. Katı âli görmüşler. Hakk tealâ rahmet eyleye!" diyerek cemaati ağlattı ve Mustafa'nın ermişliğine inandırmaya çalıştı. Ramazan bayramındaysa divana çıkan padişah, taht önünde ayakta durdu, oturmadı. Zaten kendisini bir yerde uzun süre tutma olanağı yoktu. Bayram tahtına oturmayışına da hemen bir gerekçe uyduruldu ve "âdab-ı hulefâya riayet içündür!" denildi. (...) II. Osman'ın boğulması nedeniyle Anadolu'da (...) yer yer ayaklanmalar çıktığı gibi yeniçerilere karşı kan davası güden tımarlı sipahiler de İstanbul'daki kapıkullarına karşı eyleme geçmiş bulunmaktaydı. Abaza Mehmed Paşa da Erzurum'da ayaklandı. (...) 31 Aralık 1622'de (...) sipahiler II. Osman'ın kan davası ile Divanhane'ye gelip, "Taşra kadıları ve reaya bize kaatil-i sultan deyü ta'n ederler. Elbetde kim katletdiyse hakkından gelinsün!" diye bağırdılar. Buradan Etmeydanı'na gidip, "Eğer padişah ferman eylediyse kendisi bilür ve illâ kaatili katleylesün. Bühtandan halâs olalım!" diyerek I. Mustafa'ya haber gönderdiler. Sipahilerin her gün saraya gelip Divanhane önünde eylemde bulunmaları Ocak ayının ilk haftası boyunca sürdü. İstanbul'da korkulu anlar yaşandı. Mustafa "tiz kaatiller bulunsun!" sözcüklerinden ibaret bir hatt-ı hümayun yayımladı. Kaçarken yakalanan Cebecibaşı Kara Mazak'ın, Yedikule'ye götürülürken II. Osman'ın su içtiği çeşme başında boynu vuruldu. Eyüp'te saklandığı samanlıkta ele geçen eski Vezirazam Kara Davud Paşa 5 Ocak günü Yedikule'ye hapsedildi. (...) 7 Ocak günü Divan-ı Hümayun'dan, Davud Paşa'nın idam hükmü çıktı. (...) Davud Paşa, II. Osman'ın boğulmasında rolü olan Kelender Uğrusu, Vezir Derviş Paşa, Meydan Bey'i idam edildiler. (...) Padişah adına saraydan verilen hatt-ı hümayunda "kul kimi isterse mühr ana verülsün" denildiğinden, baştan beri zorbaları kışkırtan Mere Hüseyin Paşa ikinci kez vezirazam oldu. (...) Mere Hüseyin Paşa'nın bir divan toplantısında, aynı zamanda "seyyid" olan bir kadıyı falakaya yatırması üzerine ulemadan Karaçelebizade Abdülaziz, Uşşakizade Aziz, İstanbul Kadısı Hasan efendiler ile kadı ve müderrisler Fatih Camii'nde toplanıp Mere Hüseyin Paşa'nın kâfir, kanının da helal olduğuna ilişkin bir fetva yazdılar. Ayrıca Mustafa'nın da aklında hafiflik bulunduğunu, imametinin (halifeliğinin) caiz olmadığını, bu nedenle de hükümlerinin geçersiz sayılması gerektiğini ileri sürdüler. Şeyhülislam Yahya Efendi'nin de şeriat kurallarını uygulatmadığı için istifasını istediler. Fatih Camii'ne çağrılan Yahya Efendi, padişahla görüştükten sonra fetva verebileceğini söyledi. Üsküdar Sarayı'na Mustafa'nın yanına gitti. Ulemanın baskısıyla Mere Hüseyin Paşa, azledilecekken zorba askerler onaylamadığı için görevinde bırakıldı. Fatih Camii'ndeki ulema da üzerlerine gönderilen Acemioğlanlarından korkup evlerine dağıldılar. Dengesiz ve acımasız olan Mere Hüseyin Paşa divan toplantısında bir beylerbeyini sopa altında öldürttü. Kendisinden öç alamayan ulema ise Abaza Mehmed Paşa'yı İstanbul'a yürümesi için tahrik etti. Mere Hüseyin Paşa, Fatih toplantısına katılan kadı ve müderrisleri sürgüne gönderdi. Konumunu güçlendirmek için de yeniçerilerle sipahileri karşı karşıya getirmeyi amaçladı. İstanbul'da terör estirerek suçlu suçsuz çok kimseyi idam ettirdi. Ocak ağalarıyla anlaşıp ulufe dağıtımında yeniçerilerin sipahileri kılıçtan geçirmelerini planladı. Ama bu komplo duyuldu. Sipahiler ayaklanıp vezirazamın konağına yürüdüler. Mere Hüseyin Paşa kaçıp saklandı. 30 Ağustos 1623'te Kemankeş Kara Ali Paşa vezirazam oldu. Ali Paşa, süregelen disiplinsizliği ve Mustafa'nın dengesizliğinden kaynaklanan sorunları aşmak için öncelikle tahtta değişiklik yapılması gerektiğini vezirler, ulema ve Ocak ağalarıyla konuştu. İstanbul 1,5 yıldan beri tam bir zorba tahakkümü altındaydı. Rumeli ve Anadolu valileri padişahın fermanlarını dinlememekteydi. (...) Hal' konusunda, her işi oğlu adına yürüten Valide Sultan'a, ulemadan birkaç kişinin padişahla yüz yüze görüşüp bazı sorular yöneltmeleri, alacakları yanıtlara göre tahtta kalıp kalmamasına karar verilmesi önerildi. Buna yanaşmayan valide sultan "hâli sizce de malûm" dedi. Ancak oğlunun öldürülmemesi için güvence istedi. Hazırlıklar yapıldıktan sonra 9 Eylül günü Davud Paşa Sarayı'ndan Topkapı Sarayı'na getirilen I. Mustafa, 10 Eylül 1623'te eski dairesine kapatılarak annesi Eski Saray'a gönderildi. IV. Murad padişah oldu. Topkapı Sarayı'ndaki dairesinde büsbütün aklını yitiren Mustafa'nın oraya buraya koşup "Osman! Osman!" diye bağırdığı rivayet edildiği gibi, kimi kardeşlerini boğdurtan IV. Murad'ın, amcası Mustafa'yı da öldürttüğü ileri sürülmüştür. N'aimâ, eski padişahın daha 16 yıl sarayda münzevi yaşadığını ve Ramazan 1048 ortasında (20 Ocak 1639) öldüğünü, yaşının elliye yaklaştığını yazar. Evliya Çelebi'nin anlattığına göre nereye gömüleceğine karar verilemediğinden cenazesi 17 saat bekletilmiş, sonunda Ayasofya'nın eskiden vaftizhane olarak kullanılan bölümüne gömülmesi, ancak buranın zeminindeki toprak uygun görülmediğinden Hasbahçe'den toprak getirilmesi kararlaştırılmıştır. İstanbul'da adına yapılmış hiçbir eser bulunmayan I. Mustafa'nın hasekisi, odalığı, dolayısıyla çocuğu da yoktu. Kimilerince deli, kimilerince veli (ermiş) görülmüş; çıkarcı şeyhler, hocalar da onu özellikle bir veli gibi tanıtmaya çalışmışlardır. Osmanlı padişahlarının en cahili olan Mustafa, okuryazar olmadığı için hatt-ı hümayunlarını cariyesi Sanuber'in, çok bozuk bir yazıyla kaleme aldığı ileri sürülmüştür.
Sayfa 232 - 15- Sultan I. MustafaKitabı okudu
·
213 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.