Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

112 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
33 saatte okudu
Sad Sûresinin tefsirini yapmaya gayret ettiğimiz demdi. Ee, mealini okurken ayetlerin evvelinde okuduğum İns kitabının son kısmı fikrime geldi. Getirene hamd olsun. Tefsiri detaylı açamayacağım, kitabında son kısmına gönderme yapıp ilhamları sizlere armağan edeceğim inşallah. Hakikat tektir, birdir, O’ndan gelir, O’na gider. Nerede ne surette, ne şekilde karşımıza çıkacağını bilen yalnız Allah’tır. SAD harfi uyandığında birden karşısında bir dağ görür. Kitapta dağa tırmanan harflerden bahsederken SAD Harfi KAF harfine: “Ayaklarını tanımıyor musun?” Diye sorar. KAF aydınlanır ve ayaklarını tanımadığını söyler. Allah ayetinde “Ahiret günü elleriniz konuşacak, ayaklarınız da yaptıklarınıza şahitlik edecek.” Yasin {65}. Ayaklar şahitlidir. Gittiğimiz, gideceğimiz, gidiyor olduğumuz yerlere en bi önemlisi de ellerimizle yaptıklarımıza. Belki de kendimizi tanıma yolculuğumuz ayaklarımızdan başlıyordur, kimbilir. Çünkü bizi götüren onlardır gittiğimiz yerlere. Evvelinde de KAF SAD’a diyor : “Bacaklarımı ben yönetmiyorum.” Allah istedi diye buradayız, Allah bize bir yol tayin etmiş. Bu yolu tanımadan, hissetmeden yürümek erenlere yaraşmaz. Mehmet Akif’in de dediği gibi: “Bastığın yerlere toprak diyerek geçme, tanı.” Düşün Rabbin sana açtığı kapıları… (diye bir ekleme yapayım şiire.) Devamında SAD KAF’a çok zorlu bir yola çıkacaklarını, dilerse dönebileceğini amma ki dönerse alçalacağını haber veriyor. Alçalmak? Allah’ın önce kulları eşrefi mahlukat yapması sonrasında aşağıların en aşağısına indirmesi, alçaltması. Kuluna yollar açması, kulun o yolları tanımaması, verilen mükafata nankörlük edip az bir zahmete tahammül edememesi ve en sonunda aşağıların en aşağısına indirilmesi. Devamında SAD arkadaşlarına: ‘SAD, EY SAD BU AĞIRLIĞI NASIL YÜKLENDİN'. Bu satırlarla haykırıyor. Dağların taşıyamadığı yükü insana anlatıyor. Hikayenin devamında rüyasını anlatır yoldaşlarına: 40 gün boyunca yalnız kaldığını ama insanları gözlemlediğini, en sonunda ise kentin yerini bir dağın almasıyla uyandığını anlatır. Şu satırları ekler: "Ben bu dağa çıktım düşümde. Ne zaman düşecekse karanlık üzerimize, düşsün bir bulutun gölgesi gibi, serinlikle birlikte bir çadır kuralım, ateşe hakiki bir çay koyalım, kenti unutanlardan olalım." NÛN dağın, taşın topraktan olduğunu, yürüdükçe dağlaştığını, dağa benzediğini anlatır. İnsan kainatı hissederek yaşarsa kainatla bütünleşir. Kainat olur. Züpte-i alem sırrı bunda gizlidir. Belirli bir müddet yukarı çıktıktan sonra dağın onlara geçit vermediğini söyler. Buradaki sırda miraçta Efendimiz (SAV) yanında olan Burak’ın Sidretül Müntehada daha ileriye gidemeyeceğini söylemesinden kaynaklıdır. İlerledikçe KAF SAD’a söyler: “Ey SAD dağ sığmıyor içimdeki dağa taşıyor…” buradaki hadise de bir insana taşıyamayacağı yükü vermek gibi esasen. Musa, o büyük makamdaki kutlu insan, Rabbini görmek istemişti de Rab kendini Tûr dağının ardından gösterdiği demde bayılıvermişti oracıkta. Orası Rabbin kendini gösterdiği, zamanı gelmeden olacak olanların da Allah tarafından durdurulduğu makam. Her şey vaktini bekler esasen. Her nasip vakit iledir. Dağda ilerlerlerken KAF bir hakikat daha şakıyor: “En zoruda yükselmek için bazen geri inmek.” Bu hakikat yüklü cümlede herkes kendi payına düşeni alacaktır. Hikayenin devamı bir meçhulle biter, devamlılık arzeder. Yani ki, herkes kendi hissesince tamamlar. Benim tamamım otuz kuşun hikayesinde gizli. Kaf Dağı'na vardıklarında yalnızca otuz kuş kalmış. Sonunda sırrı, sözcükler çözmüş: Farsça “si”, “otuz” demektir, “murg” ise “kuş”. Otuz kuş aslında Simurg'muş Simurg'un yuvasını bulunca öğrenmişler ki; “Simurg-otuz kuş” demekmiş. Her biri bir Simurg'muş. 30 kuş, anlamış ki aslında aradıkları sultan kendileriymiş. Hepimiz bir özümüzde ne büyük hakikatler taşıdığımızdan habersiz yaşar, gideriz. Uyanmamız dua ve temennisiyle. İzdiham dergisi yazarı Bülent Parlak da şunu yazmıştı: “ Şimdi ben mi bağırayım yoksa sen mi? Mezarlıkta kuşlar ölülere şiir okuyor diye..” Kuşların şakıması esasen hakikati şakıdılarından ötürü hoş gelir kulağa. Kainatta özüne her noktada rastlayacağımız bir melodi. Kimi vakit olur birkaç kuşla Ebrehe ordusu savrulur, kimi vakit olur Davut peygamberin oğlu Süleyman peygamber kuş dilini Rabbin izniyle öğrenir de, onca kuş ordusuna hizmetkar olur, kimi zamanda karnı kınalı serçe olur da çıkar kuşlar karşımıza… Rivayet odur ki, karnı kınalı bir kuş yağmur yağarken sırtını yere dayayıp ayaklarını göğe doğru uzatmış, yağmurdan kaçışıp bir tenhaya sığınan diğer kuşlar karnı kınalı serçenin yaptığına gülmüş, alay etmiş. “Ne eğleşir durursun orada, şu yaptığına bak.” Deyip gülmüşler O’na. Karnı kınalı serçe de cevap vermiş: “Bre gafiller, gök parçalanmasın diye göğü tutuyorum, görmüyor musunuz?” Bunu duyan kuşlar gülmekten mahvolmuşlar, alaylarının dozunu onlar arttıradursunlar bizim karnı kınalı minik serçemiz birden kocaman, güzeller güzeli bir zümrüdü Anka oluvermiş. Kuşlara dönmüş ve demiş: “siz benim içimde ne olduğunu nereden biliyorsunuz Bunu gören arkadaşları yaptıklarına bir hayli üzülmüş, oradan oraya uçuşmuş. Hiçkimsenin içinde ne olduğunu bilemeyiz, bir insanla konuştuğunuz zaman bir kainatla konuştuğunuzu iliklerinize kadar hissedin sizden dini noktada ne kadar üstün olduğunu düşünün, Allah’a kim bilir ne güzel ibadetlerle gitmiştir, diyerek sözlerinizi söyleyin, dış görüşünüze aldanmayın, insanların içine bakın. Görünüşte bir serçe ama Rab katında bir zümrüdü ankadır o diye düşünün. Said Nursi hazretleri de der ya, dünyevi işlerde sizden daha düşük olanlara uhrevi işlerde sizden daha yüksek makamda olanlara bakın diye. Allah katında en şerefli olanınız takvaca en yüksek olanınızdır. Kimsenin Allah katında derecesini bilemeyiz. Hasılı hissesiz kıssa olmaz, olsa da boş laftır. Bu kıssadan hepimizin çıkaracağı hisse büyüktür, özeldir lakin yazarımız sırrı bize şöyle izah buyurmuş: “Her insan karnı kınalı birer serçedir. Vakti gelende zümrüdü anka olup çıkıverir.” Bu hikayeyi okumanızı tavsiye eder, bu hakikatleri inşallah tefsirde de görmek duasında oluruz. Eyvallah.
İns
İnsCahit Zarifoğlu · Beyan Yayınları · 2020368 okunma
·
180 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.