ÖNSÖZ
Tanıdığım insanların (erkek olsun, kadın olsun) çoğu "eril" zekayı, yani öznel sezgi karşısında nesnel akıl yürütmeyi bir kült haline getirmiştir. Görünen o ki ben de bu modaya uymuşum ve mantık simgelerinin "hakikat" olduğu, geri kalan her şeyin sadece "istek-gerçekleştirimi" olduğu iddiasını kabul etmişim.
Senelerce bana kısır gelen bir entelektüel dille konuşmaya çabalamışım, evrenle ilişkimi bana uymayan terimlerle anlamak için kendimi zorlamışım. Evren karşısında dişil bir duruşun, zihinsel ve biyolojik açıdan, aslında eril bir duruş kadar meşru olduğunu anlayamamışım; bunun tek sebebi de dişil duruşun, şimdiye kadar asla tam manasıyla anlaşılamadığı, kendini de anlamadığı için mitolojik ve dini simgelerine özel bir saygı ve meşruluk vermiş olması. Dişil ya da öznel duruşun kendini anlamak için eril zekaya ihtiyacı olsa da, yetkin erkek zekasına sahip olan çoğu tanıdığımın yeterince iki yönlü olmadığını fark ettim; bu yüzden de ister erkekte ister kadında olsun, nesnelliğin anlamına dair bir fikirleri yoktu. Weininger ve D. H. Lawrence gibi kendi dişiliğini kısmen anlamış olanlar da korktukları için ondan nefret ediyor ve onu küçük görüyorlardı.
Ben de ondan korkmuş, hayatımı benim için yapay olan eril amaçlarla doldurmaya çalışmıştım. Öyle görünüyor ki amaçlarını kaybetmek istemeyen eril tarafım, dişilliğe açık bir hale gelmeye cesaret edememişti çünkü kimliğini kaybetmekten korkmuştu. Böylesi bir açıklık oluşana kadar da ben, amaç odaklılığıma eşlik eden dar dikkat odağından kurtulamamıştım.
Bütün bunlardan, insanın hayatındaki sorunlarla yüzleşirken birbirine tamamen zıt iki farklı tavır benimseyebileceği sonucunu çıkarttım.
Birincisi dış dünyayı değiştirmeye çalışmak, ikincisi kendini değiştirmeye çalışmak. Her ne kadar bu tavırların ikisi bir den herkeste potansiyel olarak mevcut olsa da çoğumuz tek-yönlü bir hal almışız ve ilişkilerimizin çoğunda bu tavırlardan birini tercih etmiş, ona meyletmişiz.
Dışsal meselelerle uğraşan, amaçlarına uyacak şekilde insanları ve şeyleri kontrol etmeye çalışan birisi için karşıt tavrın sorunları ürkütücü ve gerçekdışıdır.
Kendi kişiliğini dünyaya dayatma arzusu olmayan, dış dünyanın ona sunduklarını kabul eden ve yeni bir varlığa dönüşen kişiye de diğer tavır yüzeysel gelir - aynı zamanda korkulacak bir şeydir. Yine de bu karşılıklı küçümseme ve korkunun yanı sıra hepimizde karşıt tavıra bir özlem, dengeyi yeniden tesis etmek ve iki-yönlü bir kişilik olmak için bilinçdışı bir gayret de vardır,
Platon'un tanrıları tahtlarından indirmeye kasteden sekiz uzuvlu varlıkları gibi.
.....