Yavaş yavaş semtteki kahvelerin Önünden geçemez oldum. Elinde tavla pulu, zar, iskambil kâğıdı, domino taşı, bir yığın insan fırlıyorlar, beni yoldan çeviriyorlar: “Bir çay içmez misin?” diye zorla beni içeriye tıkıyorlar. Şerbetçibaşı Elması’nı anlatmamı istiyorlardı. Benim inkârım karşısında, namus ve kanaatkârlığıma hayran olan, yahut bu yüzden beni biçarelikle itham edenler ben ayrıldıktan sonra baş başa verip dedikodu yapıyorlardı.