(...)
bir yürüyüşün en ön safında
yumruğunu sıkmış: bu zülüm gün gelir biter bilader
ne korkudan çıldırmış bir ceylana benziyor
ne çay kırağında susamış da tuzağa düşmüş bir
tavşana
söğüt dalından düdüğünü öttüren bir serçe gibi
avucumun içinde
kanatlarıyla göğün zırhını yaran bir atmaca gibi
göğüs kafesimde
bir yiğit kartal gibi, dağlar kadar pençesi canlanmış konuşuyor sanki
geçmişimi anlatıyor, geleceğimden söz ediyor
(...)