Gönderi

Bulgaristan'a satılan arşivler,
1994 yılında Necati Aktaş ve Seyit Ali Kahraman'ın hazırladığı "Bulgaristan'daki Osmanlı Evrakı" adlı kitapta bu durum şöyle özetlenmiştir: "1931 yılında, asla affedilmesi ve unutulması mümkün olmayan bir gaflet neticesi, bilebildiğimiz kadarı ile dünya arşivcilik tarihinde bu konuda tek örnek olarak, çoğu maliyeye ait Osmanlı dönemi arşiv malzemesi, milli hafızamızın bir bölümü, sorumsuz, milli kültür ve şuurdan habersiz bir-iki kişinin gayretiyle Bulgaristan'a hurda kâğıt olarak satılmıştır. "681 Aslında bu konunun bütün detaylarını, 1937 yılında, Osman Ergin, "M. Cevdet'in Hayatı, Eserleri ve Kütüphanesi" adlı kitabında anlatmıştır 682 Bu konudaki en geniş kaynak ise Başbakanlık Devlet Arşivleri Müdürlüğü'nün hazırladığı, 1993 basımı "Bulgaristan'a Satılan Evrak ve Cumhuriyet Dönemi Arşiv Çalışmaları" adlı kitaptır. İşin aslını öğrenmeye var mısınız? 1929 yılında Maliye Vekâleti'nden İstanbul Defterdarlığı'na "lüzumsuz evrakın satılması" için bir emir gelmiştir. Bu emir üzerine İstanbul Defterdarlığı, Maliye Arşivi'ndeki askerî, malî, ticarî, siyasi, hukukî, edebi, sanayi, denizcilik ve bilim tarihimize ait belgelerin bir kısmını, 1931 yılının Mayıs ayında "yetkili, konuyu bilen ve belgelerin değerini takdir edebilecek hiçbir şahıs veya müesseseye danışmadan kesekâğıdı yapılmak için ayrılan kâğıtlar ile birlikte" okkası 3 kuruş 12 paraya (30 ila 50 ton arasında belge) Bulgaristan'a satmıştır. Belgelerin çoğu Sultanahmet'teki Bizans döneminden kalma hapishanelerde bulunmuş, maliye ile ilgili belgelerdir. Konuyla uzaktan yakından ilgisi olmayan, tarihten, kültürden habersiz iki tapu memurunun üstünkörü incelemeleri sonucunda belgelerin bir kısmının "günün maliye işleri ile ilgili olmayıp bir değer taşımadıklarına, hükümlerinin geçmiş olduğuna" karar verilmiş, bir kısmının da "boş kâğıt parçaları" olduğu iddia edilerek kâğıt fabrikalarında hamur haline getirilmek amacıyla Bulgaristan'a satılmıştır. Sirkeci'de döke saça vagonlara doldurulurken etrafa dağılan bazı belgeleri çocuklar almış, bazı belgeleri de çöpçüler toplayarak imha etmiştir. Bulgaristan Bilimler Akademisi Başkan Yardımcısı ve Osmanlı Tarihçisi Prof. Dr. Vera Mutafçiyeva'dan alınan bilgilere göre, 1931'de hurda kâğıt diye satışa çıkarılan belgeleri Bulgaristan hükümeti değil, Bulgaristan'da Sofya yakınlarındaki Kostaneç kasabasında İsviçreli Berger ailesine ait Srnee Berger Kâğıt Fabrikası, kâğıt hamuru yapmak üzere satın almıştır. Bu satışla ilgili Türkiye gazetelerinde çıkan haberler üzerine Bulgaristan konsolosluğunda görevli olan ve 1928-1929 yıllarında Hazine-i Evrak'ta araştırma yapan Panço Doref, belgelerin hurda kâğıt değil, tarihî değerde Osmanlı belgeleri olduğunu Bulgar hükümetine bildirmiştir. Bunun üzerine Bulgar yetkilileri Sofya tren garında el koydukları belgeleri Viyana'da incelettikten sonra, kâğıt fabrikasından satın alarak Cyril ve Methodius Kütüphanesi'nin Şarkiyat şubesinde koruma altına almıştır. Tarihî belgelerin ot balyaları gibi çemberlenip vagonlarla Bulgaristan'a gönderildiğini ilk olarak Son Posta gazetesi yazarı İbrahim Hakkı (Konyalı) tespit etmiştir. Bu konuda Son Posta gazetesindeki ilk haber 13 Mayıs 1931 tarihinde yayımlanmıştır. Haberde, "Eski Evrak Hazinesi Satıldı. Birçok Vesikalar Bu Arada Zayi Olmaktadır. Bunların Gözden Geçirilmesi Lazım," denilmiştir. Son Posta gazetesinde 14 Mayıs 1931 tarihli ikinci haber ise, "Yanlış İş! Evrak Hazinesi Dikkatsizlikle Satılmış" başlığıyla çıkmıştır. Haberde, Defterdarlığın konuyla ilgili soruşturma başlattığı da belirtilmiştir. 19 Mayıs 1931 tarihli Vakit gazetesi ise "Bu Acıklı Bir İştir! Birçok Tarihi Evrak Okka Okka Nasıl Satıldı? Kâğıtlardan Birisi Bir Tarihçinin Eline Geçmeseydi Hepsinin Yerinde Yeller Esecekti" başlığıyla olayı haberleştirmiştir. 21 Mayıs 1931 tarihli Milliyet gazetesinin haberine göre belgeler hiçbir inceleme yapılmadan satılmıştır. Olaydan tesadüfen haberdar olan İsmail Hakkı Konyalı ve Muallim Cevdet gibi bilgili insanların çabaları, Fuat Köprülü ve Ahmet Refik gibi tarihçilerin gayretleriyle olay tartışılmaya başlanmıştır. İsmail Hakkı Konyalı ve Muallim Cevdet'in öncülüğündeki bazı aydınlar, Başbakan İsmet İnönü'ye önce bir telgraf, sonra bir rapor göndererek, yapılan işin yanlışlığına dikkat çekmişler ve Bulgaristan'a gönderilen belgelerin geri alınmasını talep etmişlerdir.693 Bunun üzerine Başbakan İsmet İnönü imzasıyla yayımlanan bir genelgeyle devlet dairelerinin ellerinde bulunan tarihí vesikaların hiçbir şekilde imha edilmemeleri ve satılmamaları bildirilmiştir. Osmanlı arşiv belgelerinin okkası 3 kuruş 12 paraya Bulgaristan'a satılmasının sorumlusu ne Atatürk'tür ne de İnönü'dür. Maliye Vekâleti, İstanbul Defterdarlığı'na "lüzumsuz belgelerin satılması" emrini verdikten sonra Defterdarlık'taki bir iki bilgisiz memurun işgüzarlığı belgelerin satılmasına neden olmuştur. Aslında buradaki temel sorumlu tarihin, kültürün öneminden habersiz biçimde geçen yüzyıllardır! Tarih yapan Osmanlı, arşivlerindeki milyonlarca belgeye rağmen, maalesef kendi tarihini yazamamıştır. Oyle ki, Osmanlı tarihini yazmak için Tarihi Osmani Cemiyeti kurulduğunda yıl 1909'dur. Peki, ama Atatürk ve CHP hükümeti Osmanlı belgelerinin satılması karşısında nasıl bir tavır takınmıştır? Anlatalım efendim! 1. Basın olayı özgürce haber yapmıştır. Son Posta, Vakit ve Milliyet gazeteleri olayı bütün boyutlarıyla kamuoyuyla paylaşmış; olayı kınamış, sorumluların cezalandırılmasını istemiştir. Ayrıca gazeteler bu olay vesilesiyle tarihe sahip çıkılması gerektiği konusunda halkı bilinçlendirmiştir. Atatürk, İnönü veya herhangi bir hükümet yetkilisi bu haberler nedeniyle basına sansür uygulamayı aklının ucundan bile geçirmemiştir. 2. İsmail Hakkı Konyalı ve Muallim Cevdet gibi aydınların satılan belgelerle ilgili uyarıları Başbakan İsmet İnönü tarafından dikkate alınmıştır. İnönü, 10 Haziran 1931 tarihli bir genelgeyle devlet dairelerinin elindeki tarihi belgelerin hiçbir şekilde imha edilmemesini ve satılmamasını bildirmiştir. 3. Bunun üzerine, bir taraftan evrak mahzenlerinin kapıları mühürlenerek dışarıya belge çıkarılması durdurulmuş, olay soruşturulmaya başlanmış, diğer taraftan da satılan evrakın geri alınabilmesi için Bulgaristan ile temasa geçilmiştir. 4. Osmanlı Arşivlerindeki kalan belgelerin kurtarılması için gereken çalışmalara başlanmıştır. CHP hükümeti bu iş için Macar tarihçi ve arşivist Lajos Fekete'i, belgelerin bilimsel tasnifini yapması için Türkiye'ye davet etmiştir. Böylece halen uygulanmakta olan Provenance tasnif sisteminin temelleri atılmıştır. 5. Manisa milletvekili Refik Şevket Bey, bu konuda Meclis başkanlığına bir soru önergesi vermiştir. Önergede, bu belgelerin türü, kimin sorumluluğunda olduğu, niçin satıldığı, geri alınması için bir teşebbüste bulunulup bulunulmadığı ve sorumluların yasal tatbikata uğrayıp uğramadıkları gibi sorulara cevap aranmıştır. 6. Maliye Bakanı Mustafa Abdülhalik Bey, olayın sorumluları hakkında soruşturma açıldığını ve Bulgaristan'a götürülen belgelerin geri istendiğini, bunun üzerine evrakın 33 çuval içinde elçiliğimize teslim edildiğini belirtmiştir. Daha sonra gelen belgelerle toplam 54 çuval belge geri alınmıştır. Bu soru önergesi üzerine Eğitim Bakanı Dr. Reşit Galip Bey de resmi evrak mahzenleri hakkında çok geniş bilgi vermiştir. (Zabıt Ceridesi, 26 Kasım 1932). Sonuçta hükümet, Bulgaristan'a hurda kâğıt fiyatına satılan evrakın, kâğıt hamuru olmasını önlemiştir. Satılan evrakın önemli bir kısmı geri alınmıştır. 7. Gerçekten de olayın sorumluları hakkında soruşturma açılmış ve suçlular cezalandırılmıştır. Fakat Recep Peker'in başbakanlığı döneminde çıkan genel af nedeniyle onlar da serbest bırakılmışlardır. 8. Bu olaya benzer olaylar yaşanmaması için önlemler alınmıştır. Hükümet, Ayasofya Camii ve çevresinde bulunan evrakın daha iyi korunması için belgelerin Topkapı Sarayı'na nakledilmesini emretmiştir. 9. Hükümet, Bâb-ı Ali'deki Sadâret evrakının tasnifini hızlandırmıştır. 10. Tarihi belgelerin korunması için Devlet Arşivlerinin kurulması gündeme getirilmiştir. İşin özeti şu: 1931 yılında Atatürk'ün ve İnönü'nün bilgisi dışında cahil, bilgisiz bir iki işgüzar memur, bazı Osmanlı arşiv belgelerini yok pahasına Bulgaristan'a satmıştır. Olayın basına yansımasından sonra hemen harekete geçen Cumhuriyet hükümeti, hem tarihi belgeleri korumak için çok ciddi çalışmalar başlatmış, hem olayın sorumlularını yargılayıp cezalandırmış hem de satılan belgelerin önemli bir kısmını geri almıştır. Ayrıca Atatürk Cumhuriyeti, Osmanlı Arşivlerini korumaya almıştır. Yetmemiş, Macaristan'dan arşiv uzamanı getirip Osmanlı belgelerini bilimsel olarak tasnif ettirmiştir. Fuat Köprülü, Ömer Lütfi Barkan, İsmail Hakkı Uzunçarşılı ve Halil İnalcık gibi Osmanlı tarihçileri Cumhuriyet'in koruyup, düzenleyip bilimsel olarak tasnif ettiği bu Osmanlı Arşivlerinde çalışarak belgelere dayalı bilimsel Osmanlı tarihi yazmayı başarmışlardır. Anlayacağınız, Osmanlı tarihini yazan da Cumhuriyet'tir.
Sayfa 370 - İnkılap YayınlarıKitabı okudu
·
79 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.