Gönderi

Modernleşme projesi Türkiye'de laikleşmiş bir toplumsal taban yaratmıştır. Ama bu dindarların siyasallaşması pahasına olmuştur. Biraz önce söz ettiğim Ahmet Hamdi Tanpınar hakkındaki kitabımda, Türkiye'nin modernleşmeden modernliğe doğru hareket ettiğini iddia etmiştim. Aynı şeyi teoloji-politikten, ekonomi-politiğe hareket şeklinde tekrar edebilirim. Türkiye'de modern ekonomi-politik sınıfların belirginleşmesi dindarlığın sekülerleşmesiyle mümkün olabilecektir. Bugün olmakta olan da budur. Ancak asgari demokrasi için dindarlığın sekülerleşmesi tek başına yeterli değildir. Dindarlığın aynı zamanda sivilleşmesi de elzemdir. Türkiye'nin meselesi dindarlığın sivilleşememesidir. Burada “laik”, “seküler", "bireysel" gibi kavramlar yerine bilinçli olarak "sivil" kavramını kullanıyorum. Sivilleşememe, tarihin oluşumunda toplumun değil, devletin "karar"larının daha belirleyici olmasından kaynaklanmaktadır. Burada, yine Schmitt'i anmamız lazım. Türkiye'de, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın, tarikat ve cemaatlerin yapılanmasını aslında bu “karar" şekillendirmiştir. Devlet, kendisi "laik" olmak yerine toplumu laikleştirmeye çalışmıştır. Bu tam anlamıyla teoloji-politik bir karardır. Tıpkı "dindar" nesiller yetiştirme kararı gibi! Meselenin devletin kararına dayanıyor olmasının bir göstergesi, bu konuların asla “din ve vicdan hürriyeti” bağlamında tartışılmamasıdır. Bu meseleler Türkiye'de hep “dinimizin gereği” ya da "devletin bekası” bağlamında tartışılmıştır. Yani aslında tartışılamamıştır çünkü bu kavramların gölgesinde sağlıklı bir tartışmanın vuku bulması mümkün değildir. Türkiye'nin politik teolojisi, kamusal müzakere üzerine kurulu değildir. Toplum, siyasi, ideolojik cemaatler da mahalleler halinde yapılanmıştır. Buradan yurttaş çıkmaması aslında eşyanın tabiatına uygundur.
Sayfa 120Kitabı okudu
·
102 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.