Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

288 syf.
9/10 puan verdi
İnsanlık ve ona dair bir çok şey üzerine hayli düşündürücü bir eser
Son zamanlarda seri okumaktan gelen baygınlık sonrası bağımsız, hızlı okunan ama düşündürecek şeyler vaat eden kitap arayışına girmiştim ki karşıma bu kitap çıktı. Dahası yazarın nobelli olduğunu ve daha önce de bu yazarı başka bir öneri listesinde görüp araştırdığımı hatırlayınca başlamanın vakti geldi diye düşündüm. İshiguro'nun okuduğum ilk kitabı olan Never Let Me Go'nun normalde okumaktan veya izlemekten hiç keyif almadığım bir tür olduğunu belirtmem gerekiyor. Yabancıların "coming off age" dedikleri bu çocukların büyüyüp ergenleştiği zamanlardaki kişisel sancılarını konu alan bu eserleri hep sıkıcı ve tembel bulmuşumdur. Bu kitabın aldığı övgüleri gördükten sonra hiç araştırmayıp kitabın bu şekilde olduğunu bilmeden başladığım için başlarda bir endişelendim açıkçası. Tabii kitabı okumam gibi bu endişem de çok üzün sürmedi. Ancak kitabın beni,1000kitap şifremi hatırlamamı sağlayacak kadar inceleme yazmaya ittiğini söylersem sanım beğendiğimi tahmin edebilirsiniz. Yazarın kitapta tercih ettiği anlatı türü kitabı akıcı ve keyifli kılmak dışında kitabın düşündürmek istediği şeylere çok iyi katkı verdiğini anlayınca önümüzde usta işi bir eser olduğunu fark ediyoruz. Kitap ana karakterimizin kendi çocukluğunu, arkadaşlarını anlatmasıyla başlıyor ve karakterimizin hayatıyla birlikte en yakın iki arkadaşının da hayatını dinliyoruz böylece. Ancak yazar çizgisel bir tarih akışı izlemesine karşın bize hikayeyi ana karakterin anılarını hatırlaması şekilde sunduğu için bazen bazı anılara gereğinden önce değiniyor sonra o olay hakkında daha çok detay bilerek geri dönüyor ve daha iyi anlıyoruz. Ana karakterimizin hissettiklerine ve düşündüklerine değinmekten hiç kaçınmayan yazar adeta karakterlerin psikolojik analizlerini önümüze sürüyor. Kitap bitince de bize üzerine saatlerce düşünülecek, konuşulacak şey kalıyor. Spoiler vermeden bu kadar anlatabilirim sanırım bu yüzden buraya kadar gelmiş ancak kitabı hala okumamışsanız sizi kitabı okumaya davet ediyorum ---SPOILER--- Yazarın röportajlarını dinlediğimde birkaç spesifik detay çok ilgimi çekti. Birincisi yazarın bu hikayeyi bir klonlama hikayesi olarak değil de anlatmak istediği şeyleri planlayıp klonlama ve organ bağışlama boyutunu bu hikayeyi anlatmak için bir araç olarak seçmesi. Kafasında hikaye üzerine kurduğu puzzleın son parçasıymış hikayenin bilim-kurgu diyebileceğimiz bir tarafı. Bence bu kitabı nasıl okumamız konusunda bize epey ipucu veriyor, çünkü yazarın bize vermek istediği mesaja işaret ediyor. Bu mesajlardan bazıları -beni en çok etkileyenleri-: insanı insan kılan şeylerin sorgulanışı, sanatın bu sorgulamadaki rolü, okucuyla karakterler arasında kurulan paralellik vb. İlgimi çeken ikinci anektot ise okuyucular yazara bu hikayenin çok üzücü olduğunu söylendiğinde üzülmesi. Kendisi bu hikayeyi umut verici bir hikaye olarak görüyormuş. Ölümlülüğün kaçınılmazlığı ve yazgılarının değiştirelemezliğiyle baş başa kalan karakterlerimizin hayatlarının hiçbir değeri olmadığını bile bile yine de kendilerine onları mutlu edecek anlar yaratmaları, birbirlerini değerli kılacak yeri geldi mi kavga ettirecek ilişkilere sahip olmaları biz insanlar için de bu hayatın manasızlığı karşısında duruşumuzu güçlendirecek örnekler gibi görünüyor. Çok uzatmak istemesem de değinmeden bitiremeyeceğim bir olay var. Kitabın sonunda Madamın topladığı sanat eserlerinin dış dünyaya bu klonların da ruhu olduğunu kanıtlamak için olduğunu öğreniyoruz. Onların insanlaşmasından korkan ve gölgeye iten dünyanın geri kalanına o canların da can olduğunu gösterecek kanıtlar olduğunu. Kitap boyunca sahip olduğu anıları, pişmanlıkları, kendi kafasından geçirdiği düşünceleri okuduğumuz ve çocukluğundan yetişkinliğine tanık olduğumuz ana karakter Kathy'nin bu hikayesini dinlememiz, yazarın bizim suratımıza vurduğu bir tokat gibi bence. O evrendeki "normal" insanların tam olarak korktuğu, görmezden geldiği şey buydu işte. Bu klonların da kendi içlerinde düşünceleri, yaşanmışlıkları ve duyguları olan birer can oldukları. Nasıl biz dünyada açlıktan ölen çocukları görmek istemiyor, ucuz maaşla çalıştırılan işçilerin varlığıyla piyasaya sürülen ürünleri kullanıyorsak da İshiguro bize bu kişilerin de varlığını hatırlatıyor. İnsanların emekleri, bilgileri dışında canlılığının bile bir sömürü ürünü olduğunu görmek bizim de sistemde sömürülen insanlar olduğumuzu fark etmemize yol açıyor. Belki o çocuklar kadar kötü durumlarda yaşamıyoruz ve onların varlığını göz ardı edecek kadar çizginin öbür tarafındayız ama yıllarca okullarda aldığımız eğitim karşısında bizi bilgilerimizle ve sisteme katabildiklerimizle ölçecek olan patronlar karşısında da klonlardan pek bir farkımız yok. Biz de kendimizi bizi bekleyen hayatın bu olduğuna, hatta buna hazır hissettiğimize ikna ediyoruz. Aynı kitap boyunca okurken dehşete düşürecek şeyleri bize kendi kafasında inanılmaz normal aktaran Kathy gibi. Unutmayın bu sisteme başkaldıranların değil yazgısını kabullenenlerin hikayesi.
Never Let Me Go
Never Let Me GoKazuo Ishiguro · Vintage Books · 20107,6bin okunma
·
194 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.