Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Ateizm
ATEIZM Tabiatta her şey doğanın bir gereği olarak mı meydana geliyor? Evren kendi kendine mi meydana gelmiştir? Ateist iddialar çerçevesinde açıklar mısınız? "Tanrıtanımazlık" olarak bilinen "ateizm", insanlık tarihinin değişik dönemlerinde bazen alevli bir söylem biçimiyle zirve noktasına ulaşmış bazen de sönük bir şekilde varlığını sürdürmüştür. Kıyamet gününe kadar bu düşüncenin taraftarları olacağı gibi, elbette karşıtları da olmaya devam edecektir. Esas olan insanın öbür dünyada kurtuluşa ereceğine inananların, bu dünyada inanmayanlara fikri planda yardımcı olmaları, rehberlik ve uyarıcılık görevlerini yerine getirmeleridir. Ateizm meselesine bir anekdotla başlayalım: Bir İslâm bilginine sormuşlar, "Allah'ın varlığının delili nedir?" diye. O da "Dut yaprağıdır." demiş ve sözlerine şöyle devam etmiş: "Çünkü dut yaprağını koyun yer süt yapar; arı yer bal yapar; geyik yer misk yapar; tırtıl yer ipek yapar. Tadı, rengi ve kokusu aynı olan bir maddeden her seferinde başka bir güzellik yaratmak ancak Allah'a mahsustur.” Ateizm, Yüce Allah'ın varlığını reddeden ve fizik ötesi konulara kapısını sıkı sıkıya kapatan felsefi bir akımdır. Bu akım, iki kabulden hareketle Allah'ın varlığını inkar etmiştir. Bunlardan birisi, âlemin akıllı bir tasarımın ürünü olmadığı, tesadüf eseri meydana geldiği, diğeri de âlemde var olan kötülük probleminin açıklanamaz olduğu iddiasıdır. Ateizmin evreni tesadüfle açıklayan birinci iddiası günümüzde anlamını yitirmiştir. Yeni fizik alanında meydana gelen gelişmeler, evrenin tesadüflerle izah edilemeyecek kadar hassas bir ayara bağlı muhteşem bir sisteme sahip olduğunu ispatlayarak ateizmin tesadüf görüşünü çürütmüştür. Evren, canlıların yaşamı için birbiriyle ilintili olarak var edilmiş bir sistemler bütünü olup insan ve diğer canlıların hayatta kalmasına izin ve imkân verebilecek bir şekilde yaratılmıştır. Örneğin, atomlardaki elektronları çekirdek etrafında tutan elektromanyetik çekim kuvvetleri vardır. Coulomb tarafından keşfedilen bu kuvvetin değerini kontrol eden Coulomb sabitidir. Bu sabit büyürse elektromanyetik kuvvetin gücü büyür, küçülürse elektromanyetik kuvvetin gücü küçülür. Coulomb sabiti ifadesini açacak olursak bilimin her alanında var olan π(pi) ifadesi ile karşılaşılır. Bu л(pi) ifadesinin virgülden sonraki değeri ise hâlâ hesaplanmaktadır. Peki, bu matematiksel değeri kim koydu? Fizikçilerin keşfetmiş olduğu evren yasalarında bunun gibi pek çok sabit bulunmaktadır. Bilimin her alanında sonuca ulaşılırken bir sebebe sarılmak kural haline gelmiştir. Bu sabitleri evrenin her noktasına titizlikle yerleştiren mutlak bir tasarlayıcının yani bir sebebin olduğunu gösterir ki, o da Yüce Allah'tır. Tarih boyunca iman ve inkâr arasında var olan bu mücadele; Allah, evren ve insan gibi üç odak etrafında toplanmıştır. İtikat âlimleri bu tür konuları çözüme kavuşturmak için Kelâm ilminde kullanılan "sebr ve taksim" yani bir konuda muhtemel seçenekleri belirleyip ardından birer birer eleyerek tek bir seçenek bırakma yönteminden faydalanmışlardır. Bu akıl yürütme yönteminde konu ile ilgili üretilen şey, zihinde iki veya daha fazla bölüme ayrılarak incelenir. Bunların hepsinin doğru ya da yanlış olması imkânsızdır. Önermelerden birisi doğru olduğu zaman, diğeri yanlış olmak zorundadır. Delil ile bu ihtimallerden geçersiz olanlar elenir. Geriye kalan ihtimal doğru olarak kabul edilir. Burada hareket noktası, ele alınan konunun araştırılması değil, onunla ilgili olarak insan aklına gelebilecek ihtimallerin üzerinde durmaktır. Burada sebr ve taksim yöntemini "evrenin yaratılışı" konusuna uygulayabiliriz. Zira ateizm, evrenin tesadüflere bağlı olarak ortaya çıktığını iddia etmektedir. O zaman burada "Evreni yaratan kim?" sorusunu sormalıyız. Bu sorunun çözümünde dört ihtimalden söz edilebilir: Evreni insan yaratmıştır. Evren kendi kendine var olmuştur. Evren yaratılmamıştır. Evreni Allah yaratmıştır. Şimdi bu ihtimalleri eleyelim ve içlerinden doğru olan birisini ortaya çıkaralım. İnsan, evreni, kendisinin yarattığına ihtimal verir mi? Hayır. Çünkü yeryüzünde insan varlığı başlamadan önce de dünyanın ve evrenin var olduğu bilimsel olarak kanıtlanmıştır. O zaman evreni insan yaratmamıştır. Bu önermeyi böylece eliyoruz. İkinci olasılığa gelince, evrenin kendi kendine var olması mümkün mü? Hayır. Çünkü bir şeyin yaratıcı olabilmesi için önce kendisinin var olması gerekir. Evren henüz yokken acaba kendisini hangi güç ve enerji ile var edebilir? Burada yürüttüğümüz tartışmaya göre evren henüz yoktur. Yok olan, hiçbir şey yapamaz ve yaratamaz. Bu önermeyi de eliyoruz. Üçüncü ihtimale göre, evren yaratılmamıştır. Bunun anlamı, olağanüstü bir sanat eserini görüp de onu yapan bir sanatkârın bulunduğunu inkâr etmektir. Böyle bir düşünce ne kadar anlamsız ise, evren yaratılmamıştır demek de o denli saçmadır. Yukarıda saydığımız ve elediğimiz ilk üç ihtimalin hiçbirisi insan aklı ve mantığı tarafından rahatlıkla kabul edilebilecek bir çözüm getirmediğine göre, geride kalan tek çözüm dördüncü maddede yer alan, evreni Yüce  Allah'ın yarattığı görüşüdür. İnsanlık tarihi boyunca büyük bir çoğunluk bu görüşü benimsemiştir. Diğer taraftan, evrenin tesadüflere bağlı olarak yaratılmadığını gösteren bir başka örnek şöyle verilebilir. XX. yüzyılın başlarında Einstein tarafından geliştirilen genel görecelik kuramıyla kozmoloji biliminin kapıları açılmış, bundan da "büyük patlama" (Big Bang) kuramı doğmuştur. Bu kurama göre, evren 13.8 milyar yıl önce büyük bir patlama ile ortaya çıkmıştır. Artık günümüzde büyük patlama, bütün fizikçiler tarafından kabul edilmektedir. Bunun aksini iddia eden yoktur. Bu konuya Kur'ân-ı Kerîm'de de şöyle değinilir: "İnkâr edenler, göklerle yer bitişikken, bizim onları ayırdığımızı ve diri olan her şeyi sudan meydana getirdiğimizi görmediler mi? Hâlâ inanmayacaklar mı?" İşte büyük patlama sonucu, büyük bir enerji açığa çıkmış, bu enerji sayesinde madde oluşmuştur. Enerji ise evrenin genişlemesine paralel olarak soğuyacaktır. Bir âyette de evrenin genişlediğine dikkatlerimiz şöyle çekilir: "Göğü kudretimizle biz kurduk ve şüphesiz biz onu genişletmekteyiz." Evrenin genişlemesine bağlı olarak gittikçe çekim kuvveti de gücünü ve etkinliğini kaybedecektir. Evren nihayetinde canlılarin yaşaması imkânsız hale gelecek kadar soğuyacak ve ömrünü tamamlayacaktır. Bu durum evrenin bir başlangıcı olduğu gibi sonunun da olduğunu göstermektedir. Dolayısıyla bu alem, sonradan yaratılmıştır. Sonradan yaratılanın elbette yaratıldığı yani varlık sahnesine çıktığı bir an vardır. Onu var eden bir karar ve güç olmalıdır. Çünkü evrenin süregelen işleyiş sisteminde tesadüflere yer yoktur. İşte İslâm'a göre, bu âlemin yaratıcısı Yüce Allah'tır. Ateistlerin Allah'ı inkâr etmeleri sürdükleri iddialarından ikincisi de kötülük problemidir. Bulaşıcı hastalıklar, savaşlar, kitlesel ölümler, depremler, seller, kıtlık, kuraklik, engellilik gibi olay ve durumlar karşısında ateistler Allah inancını sorgulamaya kalkmışlardır. Onlara göre, eğer Allah bu kötülükleri önlemiyorsa, iyi niyetli değildir ama önlemek istiyor da gücü yetmiyorsa, o zaman da güçsüz birisi ilâh olamaz. Böyle akıl yürütmekle onlar Tanrıyı inkâra gitmişlerdir. Halbuki kötülük problemi birçok açıdan ele alınması ve araştırılması gereken, bir cümleyle yargıya varılamayacak bir konudur. Öncelikle dünyada var olan kötülüklerin büyük bir kısmı, aklın, iradenin ve gücün kötüye kullanılması bağlamında insan kaynaklıdır. Allah hikmetsiz, gayesiz, anlamsız bir fiil işlemez. Hikmet, eşyayı kusursuz bir şekilde ve bir anlam taşıyacak biçimde yaratmak manasına gelir. Anlam zeminini bozan ise, insandır. Ahlâkî anlamda insan, kendisine Yüce Allah'ın yüklediği sorumluluklara aykırı hareket ettiği zaman bunun dönüşümü yıkıcı olmaktadır. Nitekim şu âyette kötülüklerin failine dikkat çekilmektedir: "İnsanların kendi elleriyle yapıp ettikleri yüzünden karada ve denizde düzen bozuldu. Dönmeleri için Allah, yaptıklarının bazı (kötü) sonuçlarını (dünyada) onlara tattıracaktır." Burada dünyayı yaşanamaz hale getiren ekolojik sorunlardan, savaşlardan ve teknolojik zulümden uzun uzadıya bahsetmeyeceğiz. Ancak yukarıdaki âyette anlaşılan ve gözle görünür birer kötülük olarak karşımızda duran hususlar, insanın özgür irade ve seçimiyle ilgilidir. Günümüzde korkunç bir şekilde ortaya çıkan çürüme ve doğal tahribat, burada 'insanın kendi yapıp ettiklerinin bir sonucu', yani insanın, kendini tahrip eden teknolojik gelişmelerin ve insanlığı daha önce hayal bile edemediği ekolojik felâketlerle karşı karşıya getiren çılgınca faaliyetlerin bir sonucu olarak öngörülmüştür: Toprağın, havanın ve suyun sanayi atıkları ve şehir çöpleri yüzünden dizginlenemeyen bir şekilde kirlenmesi; bitki örtüsü ve denizlerin artan bir şekilde zehirlenip yok olması; yaygın uyuşturucu kullanımı sebebiyle insanın kendi bedeninde ortaya çıkan her türlü genetik bozukluklar ve insanlara yararlı birçok hayvan türünün giderek yok olması. Bütün bunlara, insanın sosyal hayatındaki hızlı bozulmayı ve çürümeyi, cinsel sapkınlıkları, suçları ve şiddeti ilave edebiliriz. Son tahlilde, insanın Allah'a ve mânevî/ahlâkî değerlere karşı umursamazlığı, bunun yerine, 'maddî ilerleme'yi tek önemli hedef sayan materyalist tutsaklığı, onun sonunu getirmektedir.Bugün yaşadığımız Covid-19 salgını sebebiyle yaşamına kısıtlama getirmek zorunda insanlığın, evlerine kapanarak bir anlamda tabiatı rahat bırakmasıyla ozon tabakasındaki delinmenin bile tamir olması, hayvanların özgürleşmesi, yeşil örtünün genişlemesi, aslında kötülüğün kaynağına işaret gibidir. Nitekim bir âyette şöyle buyrulmaktadır. "Allah, şöyle bir kenti örnek verdi: Orası güven ve huzur içindeydi. Oraya her taraftan bolca rızık gelirdi. Fakat Allah'in nimetlerine nankörlük ettiler; bu yüzden yaptıklarına karşılık, Allah onlara şiddetli açlık ve korkunun ızdırabını tattırdı." Kısacası, çoğu zaman kötülük, insanın kendi eylem, ihmal, hata ve günahlarından kaynaklanır. Bu bağlamda kötülük bir ahlâk sorunudur. Her ne kadar tedbir alınsa bile önüne geçilemeyen doğal afetlerin ve hastalıkların varlığı insanı aşıyorsa da bu durum dünyanın bir imtihan alanı olmasıyla açıklanabilir. Zira Kur'ân'da açıkça şöyle buyrulmaktadır: "O, hanginizin daha güzel amel yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır. O, mutlak güç sahibidir, çok bağışlayandır. " "Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla, bir de mallar, canlar ve ürünlerden eksilterek deneriz. Sabredenleri müjdele. O halde, yaşadığımız dünyada kötülüğün varlığı, ateistlerin iddia ettiği gibi Yaratıcının yokluğunu gerektirmez. Çünkü iyilik yapanları cennete, kötülük yapanları cehenneme koyacağını söyleyen bir Allah, işlenen kötülüklerin sorumlusu olamaz.
·
124 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.