Gönderi

Osmanlılarda, ahlâk kitaplarında klâsikleşmiş farklı bir söylem dikkati çekmektedir. Ahlâk kitaplarında, kişiler devlete karşı değil, herkes yekdiğerine yani çevresindeki kişilere karşı sorumlu tutulurdu. Bunun en güzel örnekleri mahallelerde yaşanırdı. Her bir mahalleli bir diğer komşusuna sorumlu olarak eğitilirdi. Öyle ki, kişilere, komşularının hatalarına tahammül etmeleri öğütlenirdi. Her kişi “Gecenin bütün her şeyi örttüğü gibi kişi de gördüğü, tanıdığı komşusunun suçunu örterdi". Eğer suç aleniyet kazanmamışsa, kişi ile Allah arasındaki alana terk edilir ki; bu durum suçtan ziyade, günahtı. Pekâlâ, mahalledekilerin “aleniyete/açıklık” çıkan suçlarını nasıl anlamak lazımdır? Bu durum Osmanlı ceza hukukunda “tazir” olarak adlandırılır. 'Ta'zir Arapça bir kelime olup, “engellemek, te'dib ermek; desteklemek, saygı göstermek” mânalarında karşıt anlamlı kelimelerden (ezdâd) olan ta'zir fıkıhta had suçları ve cinayetlerdeki gibi belirli cezası bulunmayan suçlara verilecek, miktarı ve uygulanması yöneticiye veya hâkime bırakılmış cezaları ifade eder. Tazir kökünden gelen filler, “desteklemek, saygı göstermek” cezası kapsamında verilen kararlarla ilgilidir.”
Sayfa 152Kitabı okudu
·
124 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.