Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

250 syf.
·
Puan vermedi
Adını kurucusu ve editörü Nihal Atsız'dan alan Atsız Mecmua, aylık bir fikir dergisi olarak 15 Mayıs 1931'den 25 Eylül 1932'ye kadar İstanbul'da yayınlandı. Sadece 17 sayı çıkabilen bu dergi bize 26 yaşındaki Atsız'ı gösteriyor. Bu dergi yalnızca mili hisleri okşayıp, günümüzdeki gibi "dönemindeki milliyetçileri uyuşturan" yahut Ülkü Ocaklarının yaptığı gibi "içerisinde çalakalem yazıların olduğu çamur gibi dergilerden" değil, Atsız geçmişi iyi bilmekle beraber anı da iyi değerlendiriyor ve gelecekteki tasarılarını dergilerin içinden büyük bir hayretle ve hararetle okuyoruz. O yaşta birinin böyle salabetli bir fikri derinliği olmasına şaşırmamak elde değil. Atsız'ın o eğilmez ve harikalı başının içerisindeki mükemmel Türklük tasavvuru onun 20li yaşlarının heyecanıyla, coşkusuyla birleşince Atsız Mecmuayı okuması daha bir zevkli, daha bir hoş oluyor doğrusu Hatta bence bu coşkun ve hareketli mecmuanın yazarlarının bazısı Atsız'ın hızına yetişememiş ve mecmuayı durağanlaştırmış. Mecmuada ilk dikkatimi çeken husus; "eski dostlardan edinilen yeni düşmanlar" Pertev Naili Boratav ve Sabahattin Ali'nin, eski eşinin akrabası farklı ve değişik Marksist Abidin Nesimi Fatinoğlu'nun yazıları oldu. Biliyorsunuz onlar eskiden çok sıkı dosttu hatta Atsız, Reşit Galip-Zeki Velidi Togan sürtüşmesi esnasında Reşit Galip'in Togan'a "Sizin önünüzde bir talebe olmadığıma şükrediyorum" minvalindeki cümlesinden ötürü, içerisinde ikinci eşi Bedriye Atsız ile Pertev Nâilî Boratav'ın da bulunduğu 8 arkadaşı ile, Dr. Reşid Galib'e "Zeki Velîdî'nin talebesi olmakla iftihar ederiz" diye bir protesto telgrafı çekmiş ve bu telgraf üzerine de Reşid Galib'in tahripkar tepkisini hepsi birden üzerine çekmiştir. Nitekim yine dergi yazarlarından olan Abdulbaki Gölpınarlı da Atsız ve Boratav gibi, Köprülünün talebesi idi ve bu olaydan dolayı hepsi asistanlığını kaybetmişti. Bugünün milliyetçileri bunu da övüyor halbuki Köprülü alanında mükemmel bu isimlerin hepsini sonuna kadar sömürüp sonra da kağıt gibi buruşturup bir köşeye atmıştı. Köprülü boş 1 kişilik asistanlık kadrosunu doldurmak niyetinde değildi zaten, Atsız'ın tarihçiliği, Boratav'ın masal arkeologluğu, Gölpınarlı'nın tasavvuf derinliği çok başkadır, onların bu maharetini kendi adını yükseltmek için utanmadan kullandı. Nitekim bunu Gölpınarlı da açıkça söylemekten çekinmemişti. Murat Bardakçı'nın gündeme taşıdığı bu meseleyi alıntılıyorum: "Abdülbaki Gölpınarlı, "Melamilik ve Melamiler" isimli kitabını, hocası Fuat Köprülü'ye ithaf etmiştir ve (...) takrizi de bizzat Köprülü yazmıştır. Gölpınarlı'nın son yıllarında Köprülü'den bahsederken söyledikleri, "Onu hepimiz senelerce sırtımızda taşıdık" demesi, hala kulaklarımızdadır: "Hepimizi senelerce kullandı" derdi. "Beni, Abdülkadir'i (İnan), Kıvameddin'i (Bursalan), Nihal'i (Atsız), hepimizi...Farsça tercümelerini ben yapardım...Kıvameddin Arapçaları, Abdülkadir Türk lehçelerini çevirirdi. Nihal'e hem kütüphaneleri taratır, hem de tercüme yaptırırdı. İş bitince oturur, bizim yazdıklarımızı bir araya getirir, makaleler, kitaplar çıkartırdı..." Sonra Köprülü'nün her isteğini yerine getirmekten başka çareleri olmadığını anlatırdı: "Ne isterse yapmaya mecburduk...Zira üniversitede tek bir asistan kadrosu vardı. Hepimiz onun yanında, kadrosunda çalışıyorduk. O kadroyu senelerce boş tuttu, bize ayrı ayrı o tek kadroyu vaat etti, "Sen benim asistanım olacaksın" dedi. Bizi senelerce böyle oyaladı." Bu yüzdendir ki, sonraları Fuad Köprülü'ye yaptığı ithafı geri almış, Melamilik ve Melamiler'in kendi nüshasında, ithaf sayfasının üzerine boydan boya bir çarpı koymuş ve üzerine "kaziyye-i mensuha" yazmıştır. Bunu durumun vahametini anlatmak için alıntıladım. Boynuzun kulağı geçmesinden korkan hoca, hoca mıdır? Yine de Köprülü hiçbirisine engel olamadı. Atsız önce öğretmenliğe sonra da bir kütüphaneye memur olarak atılmış olsa da Türk tarihinin derinliklerine inip oradan Türk gençlerini oradan örgütledi. Bugün Türkiye'de birazcık şuurlu bir milliyetçilik varsa onu yoğuran usta, Atsız oldu. Kardeşi ile beraber bana adlarını hatırlatan Selçuklu Kumandanları Atsız-Sançar gibi dövüşe dövüşe Türk Milliyetçiliğini ilerlettiler. Atsız Mecmuaya dönecek olursak, fikri altyapısı bilinmiyor muydu? Bu Marksistler, bu solcular mademki sevmiyorlardı niye Atsız'da yazıyorlardı? Cevaplar beni tatmin etmiyor açıkçası. Sabahattin Ali niye yazıyordu mesela? Bence Sabahattin Ali'nin fikri altyapısı oturmamıştı. Atsız Mecmuada önce Abdukadir Geylani için yazdığı şiiri sonra Ziya Gökalp'a uyarlayıp yayınlatıyordu. Mademki Marksist'ti Gökalp'a "Peygamberane" yakıştırması niyeydi? 1944 her şeyin sonu oldu ve Sabahattin Ali de derinlemesine bilmediği fikrin yolunda bulduğu güvenilmez arkadaşlarla maalesef o bilindik sona yürüdü. 48'de tasfiye ile beraber Boratav ise yurtdışına kaçtı. Torunu şu an Türkçe bilmeyen ama Türkiye'de sıkıcı kitaplarını yayınlayan bir şahıs. Sabahattin Ali'yi yine anlayabiliyorum ama soyadını Atsız'dan fikriyle alan Pertev Naili'nin ve Abidin Nesimi'nin niye Atsız Mecmuada yazdınız sorusuna savunması gayet komik. Abidin Nesimi 2 yıl önce okuduğum eserinde şöyle diyor: "Derginin Türkçülügünü “anti-emperyalistlik” ve köycülüğünü de “halkçılık” olarak anlayanlar Atsız’ın sol kanadını teşkil ediyorlardı. Pertev Naili, Sabahattin Ali, Abdulbaki Gölpınarlı ve hatta ben bu kanattan sayılabilirim. Bu mecmua kendini Türkçü ve köycũ olarak tanıtıyordu. Ama ne Türkçülükten ne de köycülükten ne anladığını açıklamıyordu." Burada duralım. Atsız Mecmua daha ilk sayılarından itibaren gayet sarih. Anti-Komünist olduğu da gayet belli bir dergiydi. Türkçülükten ve Köycülükten ne anladığını gayet iyi anlatıyor ama anlatmıyor olsaydı bile sırf komünist karşıtı olduğu için onların yazmaması gerekmez miydi? Meğer bu beyler CHP’ye karşıttı diye yazılar yazmışlar. Atsız Mecmua gördüğüm kadarıyla CHP'ye de açıktan muhalefet etmiyor, yalnızca kapatılan Türk Ocağının yayın organı Türk Yurdunun sivil olarak misyonunu üstleniyordu. Nesimi devam ediyor: Benim ilk yazım Atsız’da çıktı. Tevfik’in birinci yazısı An’da, ikinci yazısı da Atsız’da çıktı. Bu yazılarında T. İleri Hemşinli takma adını kullandı. Yanılmıyorsam eğer Sabahattin Ali’nin, Pertev Naili Boratav’ın, Abdülbaki Gölpınarlı’nın da akademik olmayan yazıları ilk defa Atsız’da yayınlanmıştı. Atsızın Türkçülüğünü, ırkçılık, köycülüğünü de eşrafçılık, bölgecilik biçiminde anlayanlar da derginin sağ kanadını teşkil ediyorlardı. Nihal Atsız, Orhan Şaik Gökyay, Safaeddin Karanakçı da bu kanattan sayılabilir. Bu da o isimlere birer iftiradır. Zira Orhan Şaik Gökyay'ın savunmasını okuyanlar bilir, bölgecilik ve Avrupai manada bir ırkçılık Gökyay'da yoktur. Kaldı ki Tevfik İleri'nin sonraki yıllarda DP'den bakan olması ve geçmişte sola yakındı diye sık sık tehdit edilmesi Marksist ahlaksızlığının bir başka noktası. (Abidin Nesimi'nin milliyetçi dergilerde yazıp dönüşüm geçirmesi babasının İttihaçılar tarafından vurulmasıyla ilintili diye düşünüyorum. Nitekim Atsız Mecmua'da İttihatçıların bu tip hareketlerinin de kimilerini vatan hainliğine kadar götürdüğü iddiası boşa çıkmamış oluyor böylece) Derginin Türkçülügünü “anti-emperyalistlik” ve köycülüğünü de “halkçılık” olarak anlayanlar Atsız’ın sol kanadını teşkil ediyorlardı. Pertev Naili, Sabahattin Ali, Abdulbaki Gölpınarlı ve hatta ben bu kanattan sayılabilirim. Boratav'ın Nihâl Atsız hakkındaki kanaatiyse şöyle: “Nihâl, talebelik zamanından başlayarak, etrafında bir hayranlık hâlesi teşkil eden müritler aramış bir insandır. O, münakaşaya tahammül etmez, fikirlerini olduğu gibi kabul edip, düşündüklerini aynen tekrar edenlerden hoşlanır ve ancak kendisine tam bir fikrî teslimiyet gösterenlerle iyi geçinirdi.) Ben, herhalde, onun karşısında münakaşa etmeye kalkışan ilk insan olmuşum…) [Atsız'ın]... kendi icadı olan bu komünistlik efsanesi kendisi için bir hakikat mahiyetini almış; buna kendi zihninde olan bazı kimseleri de inandırmış. " Görüldüğü üzere Boratav da zamanın ruhuna uygun olarak Peyami Safa'nın her yerde komünist gördüğü yalanı gibi bir yalanla Atsız'ı zihninden komünist yuvaları uydurmakla itham ediyor. Bugün Boratav'ın ailesinden kalanlara bile bakınca Atsız'ın bunları uydurmadığı bilakis bu müfteri komünistleri çok erken teşhis ederek, kurulduğundan 20 yılı geçmemişken can çekiştirilen son Türk devletine ihbar ederek bir Türk olarak vazifesini yapmış oluyordu. Görülüyor ki bu adamların alanlarındaki maharetine rağmen karakterlerinde bir sorun var ve hepsini alt alta koyup toplasanız bir Atsız etmiyorlar.ü Fakat işte türkülerimizdeki gibi halkımız gibi yöneticilerimiz de "güzeli ağlatırlar çirkini söyletirler". Dergideki "sapan" yazarlardan böylece bahsettikten sonra bir de dikkatimi çeken ikinci bir husus oldu. Galip FUAT adında biri "Yıpranmış Halılar" adında bir şiir kaleme almış. Bu şiir daha ilk okunuşta anlaşılacağı üzere Necip Fazıl'ın "Otel Odaları" şiirinden esinlenilmiş. Atsız bunu nasıl fark etmemiş anlayamadım. Bu hususu önceden olsa Atsız'ın öğrencilerine sorabilirdim. Şimdi kime soracağım onu da bilmiyorum ama bu yazıyı okuyan varsa ve Galip Fuat hakkında bilgisi varsa beni de bilgilendirdiği takdirde çok memnun olacağım. Zira bu kişiye ait 17 sayıda tek bu şiir haricinde hiçbir şey yok. Son söz: Atsız Mecmua kendi döneminin en donanımlı milliyetçi dergisi olarak göze çarpıyor. Bugünden 100 yıl öncesine bakılınca itiraf etmesi mahzun ediyor ama milliyetçiliği Atsız gibi yüksek bir irtifadan Yıldıray Çiçek ayarına düşürmek, Atsız Mecmua'lardan, Hergün'lerden, Türk Düşüncesi'nden, Ötüken'lerden bir nevi Pravda olan Türkgün'e, Ayarsız'a, düşürebilmek büyük çaba gerektirirdi, başarmışlar. Ne acı!
Atsız Mecmua Dergisi
Atsız Mecmua DergisiAtsız Mecmua Dergisi · 193113 okunma
·
164 görüntüleme
Nuran okurunun profil resmi
Emeklerinize sağlık.
İçtihat ve Telakki Azası okurunun profil resmi
Ne demek rica ederim. Bu yorumdan sonra tekrar okudum da aslında zihnimdekilerin tamamını aktaramamış ve hızlı yazdığım için bazı yerlerde yazı hatası yapmışım.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.