Kral Katili Güncesi serisi uzun zamandır listemde olan ama sürekli okumayı ertelediğim bir kitaptı. Nedeni de yıllar geçmiş olmasına rağmen Patrick Rothfuss’un hala 3. kitabı yayımlamamış olmasıydı. Sonunda merakıma yenik düştüm ve henüz bitmemiş bir seri olmasına rağmen okumaya karar verdim. Bu karardan kesinlikle pişman değilim çünkü Rüzgarın Adı’na tek kelimeyle bayıldım.
Öncelikle kitabın dilinden bahsetmek istiyorum. 700 küsür sayfalık oldukça uzun bir kitap olması kimsenin gözünü korkutmasın, çok çabuk okunuyor. Rothfuss’un üslubu gerçekten çok güzel ve çeviride de bu üslup korunmuş. İnanılmaz akıcı bir kitap. İlk 150-200 sayfası biraz yavaş geçiyor ancak hikaye sonra açılıyor ve kitabı elinizden bırakamıyorsunuz.
Kral Katili Güncesi aslında hikaye içinde hikaye anlatan bir kitap. Ana karakterimiz Kvothe, hakkında bir sürü hikaye ve dedikodu anlatılan, maceraları birçok insan tarafından bilinen ve efsaneye dönüşmüş bir adam. Kitabın başında Kote takma adıyla ufak bir kasabada hancılık yaptığını görüyoruz. Çırağı dışında kimse gerçekte kim olduğunu bilmiyor ve “sıradan bir hayat”yaşıyor, daha doğrusu yaşamaya çalışıyor. Hanına onun gerçekte kim olduğunu bilen ve hayat hikayesini kaleme almak isteyen bir tarihçi gelince asıl olaylar başlıyor. Kvothe tarihçiye 3 gün boyunca hayat hikayesini anlatacağını söylüyor ve biz bu kitapta 1.günde anlattıklarını okuyoruz. Kvothe’nin çocukluğunu, ailesi ve kumpanyasını, nasıl küçük yaşlarda sokaklarda yaşamak zorunda kaldığını, nasıl henüz 15 yaşındayken üniversiteye kabul edildiğini ve bu süreçte yaşadıklarını okuyoruz. Okuldaki arkadaşlıklarını, düşmanlıklarını, kalp kırıklıklarını, sakladığı sırları ve daha nicesini anlatıyor Kvothe bize. Oldukça zeki ve kurnaz bir karakter ve bu yüzden saçma hatalar yaptığında onun bir çocuk olduğunu unutup sinirlenebiliyoruz. Yazar bize karakterin duygularını çok iyi yansıtıyor.
Patrick Rothfuss karakter yazmakta iyi olduğu gibi fantastik bir evren ve sihir sistemi yazmakta da çok iyi. Yazdığı evren canlı hissettiriyor, özellikle de kitapta bahsi geçen efsaneler, şarkılar ve tarihi olaylar yüzünden. Kitap boyunca sadece Kvothe’yi takip etmemize rağmen yarattığı evren sayesinde o fantastik elementleri hissedebiliyorsunuz. Kitaptaki sihir sistemi olan Sempati ve üniversitedeki sistem de oldukça hoşuma gitti. Sihir sistemini anlaşılır bir şekilde anlatmış ve mantığını da çok iyi açıklamış Patrick Rothfuss.
Yazıyı çok uzatmak istemediğim için kitaba 10/10 vererek ve özellikle fantastik severlerin bu kitabı okumasını önererek bu incelemeyi bitiriyorum.