Benim İnandığımMerhabalar sevgili kitapsevenherkes ailesi uzun bir ara verdik ama ne çok özledim burayı anlatamam. Sizlere güzel bir öneri ile geldim
Feminizim okumalarını sevenlere altın kaynak değerinde.
Emma Goldman Yahudi bir ailenin üçüncü çocuğu olarak doğdu.1886’da Amerika’ya göç ederek New York, Worchester’da işçi olarak çalışmaya başladı.1887’de aktif olarak anarşist harekete katılan Goldman, yürüttüğü faaliyetlerden dolayı birçok kez polis tarafından gözaltına alınır, soruşturmaya uğrar ve hapis yatar. Feminizim hareketlerine başı çeken Goldman'ın Harika incelemesi "Benim İnandığım" adlı kitabını anlatacağım sizlere...
Kitaba gelirsek,genel anlamda kadınların toplumsal alandaki hak ve özgürlüklerinin
savunusu olarak şekillenen feminizmin, başlıca vurgusu kadına özgü
feminine cinsiyettir.
Temel insan hak ve özgürlükleri bağlamında
cinsiyetler arası eşitsizliğin kaynağını ve kadının toplumdaki rolünü
sorgulayan kitap, insanlık nüfusunun yarısını oluşturan kesimin,
yani kadınların tarih boyunca daima ikincil konumda yaşamak zorunda kaldığı yönündeki düşüncelerle şekillenen kadınların bu durumdan kurtuluş hareketi olarak da tanımlanmaktadır.
Başlangıçta yetersiz kalsa da en azından genel itibariyle tepkisel bir boyutta ortaya çıktığını gözler önüne sermektedir.
Eşitlik de bugünkü feminist teori için eskimiş gibi duran bir paradigma olmakla
birlikte başlangıçtaki durum göz önünde bulundurulduğunda daha anlaşılabilir önemdedir.
Zira bu çalışmaya konu olan yaklaşım, feminizmin henüz ciddi bir gelişme gösteremediği ancak bu yolda
belli kıvılcımların parladığı bir dönemin ürünüdür.
Kadının erkek için yaratıldığına ilişkin egemen görüşün kökenleri
Musa’nın şiirsel öyküsünde aranabilir; ama bu konu üzerinde ciddiyet
le düşünen kimsenin Havva’nın gerçekten de Adem’in kaburgasından
yaratıldığına inandığını sanmıyorum. Bu öykünün olsa olsa uzak geçmişte erkeklerin kendi eş ve arkadaşlarını boyunduruk altına almayı
çıkarlarına uygun bulmuş oldukları ya da yaratılan her şeyin salt kendi
hazları için yaratıldığını düşündükleri, bu yüzden öykünün kadının da
boynuna bir tasma geçirilmesi gerektiğini gösterdiği düşünülebilir
Bu doğrultuda özgürleşmenin esas amacının “kadınların tam anlamıyla insan olmalarını mümkün kılmak”
Cinsel hazzın ve “arzunun toplumsal örüntülenmesi, bir yasaklar
kümesi olarak en açık halini alır” Fahişelik bu sömürünün en açık göstergesi olmakla birlikte adı her
ne olursa olsun ki, buna evlilik de dâhildir, mevcut düzen içerisinde
bütün kadınlar aşka dayanmayan ilişkilerle farklı biçimlerde vücutlarını satmak zorunda kalmaktadır.
Goldman’ın yeterince problematize etmeden trajik bir boyuta taşıdığı konuyu daha ciddi ve sistematik bir biçimde ele alarak uygulanabilir çözüm önerileri geliştirme yolunda
birçok koldan emin adımlarla yürümektedir.
Kesinlikle tavsiye ediyorum bu güzel kitabı
Sevgilerle