Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

140 syf.
·
Puan vermedi
Gerçekten Yaşıyor musun?
Öncelikle açık ve dürüstçe şunu söylemeliyim, bu eseri açıkça herkese tavsiye ediyor muyum emin değilim. Çünkü eğer Dostoyevski okumaya başlamak istiyorsanız bu eser doğru bir seçim değil. Biraz daha kitapla haşır neşir, belli bir seviyeyi yakalamış okurların daha rahat anlayabileceği ya da kitapla bütünleşebileceği bir eser olduğunu düşünüyorum. Bu eserde bir tane karakter var ama biz onun kim olduğunu bilmiyoruz. Kitap bittiğinde dahi  adamın ismini öğrenemiyoruz çünkü ismi yok. Çünkü o bir prototip. O aslında sen, ben, hepimiz.. çelişki yaşayan, hayatı anlamaya anlamdırmaya çalışan düşünsel kargaşalar, acılar kompleksler çeken bütün o insanların  bir ortak prototipi. Tıpkı  Chingiz Aytmatov'un "Beyaz Gemi" deki  o yetim çocuğa isim vermeyip aslında onu bütün  yetim çocukların sembolü yapması gibi düşünüyorum. Kitap iki bölüme ayrılıyor: yeraltından kısmı ve notlar kısmı. Önce yeraltından kısmına gelelim; yeraltı deyince aklımıza çok çeşitli düşünceler gelebiliyor ama aslında insanın en büyük mahzeni insanin en büyük hücresi insanin en büyük yeraltı beynidir. Burda Dostoyevski'nin yeraltından kastettiği şey fiziksel anlamda bir mekan, derinlik ya da enkazın bir çukurun içinde olmak değil, insanın kendi bilincinin altındaki o yeraltından bahsediyor. Dostoyevski, yeraltından notlarda ismini bilmediğimiz bir adam üzerinden her şeyi sorguluyor. Adam veya kadın kendi bilinçaltındaki o çamurun icerisinde debeleniyor. Işte o bilinçaltından o kendi karanlığından kendi hücrenden çıkabilmek önemli. Sevgili okurlar yeraltından notların bu birinci kısmı çok yavaş ilerliyor onu size söyleyeyim. Yarıda bırakmak dahi aklınızdan geçebilir ama bir çok kişi ben de dahil şunu yaptı: Biz bu kitabı daha sonra aldık yeniden okuduk, meğerse onu anlayacak kıvamda değilmişiz. Yavaşça, durarak hızlı ilerlemiyor. Çünkü bir olay örgüsü  yok, adam bir şey söylüyor sonra söylediğini tekzib ediyor, deli gibi kendi kendine konusuyor, sayıklıyor. Bir olay örgüsü olmadığı için kendini kitapla bağlayamıyorsun cok ağır ve yoğun bir metin. Ama emin olun o kadar cok eğer dikkatli ve yoğunlaşarak okursanız okumanın zor olduğu o birinci yeraltı bölümünde o kadar cok altını çizecek cümle var ki.. Ikinci bölüm yani notlar bölümüne gelecek olursak iste orda bir olay var, bir olay örgüsü bir hikaye var. Ve orda bir kahraman var. Ikinci bölümü okuduğunuz zaman  birinci bölümde havada kalan o dolduramadiginiz boşluklar var ya  havada kalan yerler oturuyor. Boşluklar da dolduruluyor ikinci bölümü okuduktan sonra. Eğer vazgecmez dikkatli bir şekilde zor olan  yeraltı kısmını geçerseniz ikinci bölüm daha güzel akıyor. Oradaki karakter bir özelliği, korkaklığı. Korkuyor, her şeyden korkuyor, kendinden korkuyor, gölgesinden korkuyor.. aslında çok şey istiyor; yaşamak istiyor, heyecan istiyor, aşk istiyor ama korkusu var ya korkusu.. bir insanin en büyük hapishanesi  kendi korkularıdır. Bir insanın özgürüğünü engelleyen korkularıdır. Bir insanın hayallerini engelleyen korkularıdır. Bir insanin aşka giden yollarını barikatlayan şey korkularıdır. Bir insanın her anlamda kendine ördüğü duvardır, hapishanedir, duvardır korkuları. Ve bu kişi aynı zamanda herkesten her şeyden nefret ediyor. Her şeyden once kendinden nefret ediyor. Bir insan kendini sevemiyorsa hic kimseyi sevemez. Bir insan kendinden nefret ediyorsa herkesten nefret eder. Dostoyevski'nin  o isimsiz kahramanı belki sensin belki benim belki hepimiziz, herkesten nefret ediyor çünkü sevgiyi bilmiyor, sevgiyi tanımıyor. Yanına bir aşk hikayesi ki, korkak insanların aşk hikayeleri de olmaz, her şeyden nefret edenlerin insanlarin aşk hikayesi de olmaz ve sevgiyi tanımamış insanlarin aşk hikayesi de olmaz. Kadın adamı seviyor ama adam her şeyden öyle korkuyor ve nefret ediyor ki kendini  deliler gibi seven o kadını bile incitmekten, onu kaldırıp atmaktan korkularından dolayı ona sırf çevirmekten kendi nefretinden dolayı onun sevgisini anlayamıyor. Çünkü nedir bu yani çünkü hayatından çocukluğundan beri sadece nefret görmüş aşağılanma görmüş bir insan gercekten kendisini seven değer veren birini gördüğünde anlayamıyor, anlamdıramıyor. Gerçekten mi bu beni seviyor ya da niye seviyor? Neden seviyor? Diye anlamdıramıyor. Burdaki karakter böyle bir tip. Aslında burdaki karakter bipolar bozukluğu denen rahatsızlığın tam örneği. Ve bu karakter komplekslidir ne yaparsa yapsın bi komplekslerinden kurtulamıyor. Başarılı olsa da kurtulamıyor. Ne olursa olsun o kompleksini yenemiyor. Kompleksi onun boynundaki bir zincir gibi onu boğuyor. Ve o kompleks onun bütün tavır ve davranışlarını etkiliyor. İşte bütün bunları Dostoyevski bu eserinde oldukca güzel anlatıyor. Bu eseri yoğunlaşarak okuyun derim. Her şeyde olduğu gibi hani o kıymetli büyük kalem,  Stefan Zweig  "Üç Büyük Usta" eserinde Dostoyevski'yi ve bu eserini anlatırken orda hani düşünüyorsam öyleyse varım diyor ya o Antik Yunanin filozofu, Dostoyevski'nin hikâyelerindeki kahramanların hepsinin felsefesi: Acı çekiyorum öyleyse varım.
Yeraltından Notlar
Yeraltından NotlarFyodor Dostoyevski · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 2020128,1bin okunma
·
108 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.