Julia Sena Yamanoğlu’nu ilk olarak Bekir Develi'nin sunmuş olduğu 'Peynir Gemisi' programında tanıdım. On altı yaşında hidayete erip, müslüman olmasının hikâyesi beni derinden etkilemişti. O günden sonra kendisini de yakından takip ettim. Henüz tanışma fırsatım olmadı, lakin Sena samimiyeti ile sanki daha önceleri tanışmış olduğumuz bir kız kardeşimiz gibi oldu. 'İki Dünya Arasında' otobiyografik romanını okuma fırsatına eriştim. Sena'nın hayat hikayesine aşina olduğum halde romanı baştan sona kadar farklı duygularla okudum. Zaman zaman hayret ettim; kah üzüldüm, kah halimiz için endişelendim. Sena da bu halimize endişelenenlerden, İslam davasını dert edinen bir kardeşimiz. Bu dertle başlıyor romanını yazmaya. İstiyor ki doğup büyüdüğü Avrupa'nın kara yüzünü, İslam'a açılan savaşı, Müslüman toplumlar üzerinde dönen kirli oyunları herkes görsün. Müslüman olduğu için babası tarafından kapı dışarı edilen Sena, Polonya sokaklarında tek başına kalıyor. Cebinde kalan bir miktar parasıyla ona sonraları vatan olan ülke Türkiye'ye uçuyor. Özlemle görmek istediği Sultanahmet Camii ile Ayasofya Camii'nin tam ortasında buluyor kendini. Hayatında ilk defa canlı ezana şahit oluyor ve ilk defa camii görüyor. Bu esnada göz yaşlarına hakim olamayan Sena bir yandan da bu ülkede nerede barınacağını düşünmekte. Her zaman yaptığı gibi Rabb'ine dua ediyor ve bir kapı açılıyor. Rabbimiz dedi ya "Beni yaratan elbet yolumu gösterir. (Şuara 78)" ayetinde olduğu gibi Rabb'i Sena'yı hiç beklemediği anda nimetlere eriştiriyor. Okuyun, okutun derim.

İki Dünya ArasındaJulia Sena YAMANOĞLU · Nesil Yayınları · 2022406 okunma

·

43 görüntüleme

Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.

Gönderi

Nurdan