Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

320 syf.
7/10 puan verdi
Rüya Sakinler - Iris Murdoch
8 karakter ve bu sekiz karakterin sürükleyici ancak müthiş bir sakinlikle yazılmış hikayesi… Sadece rahatlamak, sizi yormayacak ama bir şeyler katabilecek bir kitap mı arıyorsunuz? Bu romana eliniz gidebilir. Iris Murdoch felsefeci bir yazar. Roman’ın da arkasında okuyabileceğiniz üzere; aşk, rastlantı ve gerçeklik konularını işliyor Rüya Sakinleri kitabında. Kitapta 8 adet karakter var ve her şey bunların etrafında şekilleniyor. Kitapta tüm karakterler çok sakin incelenmiş, hepsini anlıyor, bazen hak veriyor bazense vermiyorsunuz ki bence kitabı sürükleyici yapan da bu. Her karakterin haklı ve haksız yanlarının olması onları gerçekçi kılıyor. Aşık oluyorlar, ayrılıyorlar, gidiyorlar, geri dönüyorlar, ağlıyorlar… “Bana seni sevmeyi öğrettin, şimdi de unutmayı öğret.” Tabi kitabın temelini oluşturan diğer iki kavram da “rüya” ve “ölüm” kavramı. Zaten ölmek üzere olan biri için, hayalindeki herkes rüyada gibi değil midir? Asla yaşanmamış rüyalar içindeki insanlar… “birilerini etkileme, başarma, hayran olunma arzusu; şimdi hepsi beyhude görünüyor.” “İnsan neden ölü kuşları görmez ki, nasıl da gizlenir hepsi ölmek için?” “Aşık olduğunu fark etmek, ne kadar acı verirse versin insanı meşgul eden bir hazdır. Canlılığı ve benlik duygusunu geliştirir.” “Ölümünü şiirselleştirdim, gerçek olmayan bir şeye dönüştürdüm. Mecburdum.” “Aşık olmanın katlanamayacağı tek şey ölümdür.” Kitabın keyifli özelliği ise diyalogların felsefi bir derinlik içeriyor olması. Çok gündelik olaylar sakin diyalogların içerisinde çok daha derin anlamlar kazanabiliyor. Ancak “olay” okumak isteyen insanlar için her şeyin çok yavaş olduğunu da söylemekte yarar var. Kitabın çok büyük bir bölümünü karakterleri tek tek tanıma ve anlamaya çalışma yolculuğunuz oluşturuyor. Bir diğer beni etkileyen kısım ise yine aşka dairdi: “Seni aşka ikna etmiştim Miles. Parvati gibi değildi. Lisa gibi değildi. “Sen beni tekrar yaşamaya ikna ettin. Belki sadece sen yapabilirdin. Ama bu aşk için yeterli değildi… Yeterli olmasına gerek de yoktu belki de. Gelgelelim, yazarın “felsefeci” tarafıyla yazdığı diyalogların derinliğinin de beni her zaman doyurduğunu söyleyemem. Kitabın “sakin” ve “farkındalık yaratan/vurucu” tarafı dengelenememiş gibi. Bazen olayların sakinliği size vurucu gelmekten ziyade sıkıcı bir hal alıyor ve kitabın sizi vurmasını istediğiniz bölümlerinin bile içine tam olarak giremiyorsunuz. Bu sorunu belki de kitabın çevirisinin yeterince iyi olmamasına yükleyebiliriz. Ancak kitabı orjinal dilinden okumadım. O yüzden belki de sadece bu dengeyi kuramamış olması kitabın yetersizliği veya benim bu derece sakin bir eseri okuyacak ruh halinde olmamadan kaynaklanıyordur. — Kitap içeriğine dair detaylar — (spoiler içerir) Tüm karakterleri birbirine bağlayan kişi, ölmek üzere olan: Bruno. Bu karakterle başlayan kitap yine onunla bitiyor. Bence kitapta dikkat çekmemiz gereken iki unsur: taşmak üzere olan nehir ve pul koleksiyonu. Tüm kitap boyunca Bruno, Times nehrinin taşacağı günü bekliyor. İngiltere’nin yağmurlu hava şartları kitabın depresif tarafına çok güzel yedirilmiş. Ki evet; nehir, tüm olaylar durulduğu veya farklı bir bakış açısıyla artık kopma noktasına geldiği zaman taşıyor. Pul koleksiyonu ise Bruno karakterini hayata bağlayan şey. Ki tüm karakterlerin onun etrafında var olduğunu da göz önünde bulundurursak Bruno’nun hayata bağlı olması kitabın devamlılığını metaforize ediyor. Ancak yine Times Nehri’nin taştığı gün; Bruno, pul koleksiyonunu selde kaybediyor ve yine aynı gün, seldeki bir kaza ile tamamen konuşmayan, her şeyden elini eteğini çekmiş hasta bir adama dönüşüyor. Bu sel ile, diğer karakterlerin de hayat akışları artık duruldu derken bir anda bir şeyler tersine dönüyor. Kısacası metaforlar oldukça güzel kullanılmış. Bir de kitapta aslında çok önemli değil gibi görünen ancak kendisinin bir bölümde Tanrı olduğunu iddia eden “Nigel” var. Nigel bir şekilde birbirinden kopuk olan olayları çözümlüyor ve aslında bir şeyleri yoluna sokuyor diyebiliriz. Sonuçta rüyanın içinde, tanrı, belki de yeryüzünde olabilir? “Neredeyse her şeyi anlıyorsun Nigel.” “Her şeyi seviyorum.” “Bir insan başka insanları pek düşünmez. Onlara benzeyen, kendi amaçları için süsleyip püslediği fantazmaları düşünür. Miles’ın düşünceleri sana dokunamaz, onun düşünceleri kendi hakkında.” -Nigel Kitabın altmetnini biraz daha zorlarsak, Bruno’nun aslında aklı yerindeyken tam tersi bir rüyanın içinde olduğu, sel ve pullarının kaybından sonrakilerin gerçek olduğunu düşünebiliriz. Ama bunun çok zorlama bir yorum olduğu düşüncesindeyim ben.
Rüya Sakinleri
Rüya SakinleriIris Murdoch · Ayrıntı Yayınları · 199991 okunma
·
45 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.