Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Otobüs Duraklarına Dair...
Otobüs beklemek bazen anakronik bir eşikte bağdaş kurup, otobüs gelene kadar bir yanı geçmiş, bir yanı gelecek olan, şimdiki zamanın ağırlığından mutlak bir kaçışın hikayesine dönüşebiliyor. Şimdiki zaman, yaşamaktan çok beklemeye döndüğünde, sanki şimdiki zaman ile gelecek zaman arasındaki mesafe sanki uzuyor ve geçmiş ile irtibatı artıyor insanın. Şimdiki zamanı, otobüs duraklarında edindiğim geçmiş zaman hikâyelerini yazmak için kullanıyorum. *** Sahipsiz bekleyişler görüyorum genelde duraklarda yol kenarında bırakılmış. Şüpheli paket niteliğinde, şüpheci bakışlar. Dikkatli bakışlar, umursamayan bakışlar... Endişeli ve tedirgin bakışlar. Evden çıkarken herkes mutlaka bir bakışını yanına alıyor. Yağmurlu bir günde şemsiyesini evde unutan kişi gözlerinde yaşlı bakışları taşıyor mesela. Ama bütün bakışlar muvakkat ve geçici. Bir tek ölüme bakışımız, son bakışımızın izi baki kalıyor gözlerimizde. Her bakışta bekleyiş var... Bazen elem geçsin diyen bakışlar ve bazen mutluluk devam etsin diyen bakışlar... Bu yüzden beklemek yükü ağır ve bu yüzden insan ebediyet arzusu duyuyor içinde... Bir otobüs durağında ebediyeti beklemek ne kadar âbes! Beklemek fânilikten ebedî olana geçiş vizesi için... *** Anonim yalnızlıkların gölgesi var sîmalarda. Neden acaba herkesin otobüse yalnız bindiği hissini duyuyorum? Dünya da bir otobüs değil mi? Farklı duraklardan aldı hepimizi ve ismimizi taşıyan duraklarda ineceğiz bir gün. Herkes yekdiğerinden sakladığı yalnızlığını tam bir anonimlik içinde uyutuyor. Yalnızlık çoğu zaman kabusumuz olsa da, en çok onunla uyumayı âdet edinmişiz. Ölüm ile uyku arasındaki güzergâh ne kadar kısa! Uyku bir yalnızlık ve ölüm bir yalnızlık... Mahiyetini bilmediğim bir yalnızlığın gölgesi var yüzlerinde bu insanların... Durakta otobüs bekliyorlar... *** Bazen bir ümidi fark ediyor insan bir otobüs durağında. Ne kadar ümit ediyorsam o kadar insanım. Bazen tüm ümidimi yitirdiğim oluyor. Bazen otobüsün içinde bir tabutun sessizliğini duyuyorum. Ümit edemeyen ölüler miyiz? Tabutun içinde ne ümit edebilir ki insan? Ümit ederken kendimizi mi kandırıyoruz yoksa? ** Kamusal bir yalnızlık alanı otobüs durakları. Herkesin kendi sükûtunu yanına aldığı bir darlık. Ana rahmine yeniden düşüyor insan sanki. Dünyaya gelişimizi beklediğimiz gibi, hayat otobüsünün bizi almasını bekliyoruz. Bazen mükerrer geçiyoruz duraklardan ama son durağı bir kez göreceğiz. *** Bazen içimizdeki bir duygunun adını tespit ederiz otobüsü beklerken. Erbain sancısı doğum sancısına denk mi? Bir yalnızlık doğacak bu sancının sonunda. Beklerken nice duygulara şahit olacağız... Son durağa geldiğimizde tüm isimler yanlış çıkacak! Hiç bir sokağın, hiçbir caddenin adı yokmuş meğer! *** İşittiğim bu sahipsiz ses kimin? Kimin iç sesine aşina oluyorum? Kafamdaki düşünceleri kim okumaya çalışıyor? Aynı durakta binip benden önce inen kişi, neden yalnızlığıma yalnızlık ekledin ki? Şimdi senin iç sesini duymaya çalışıyorum... *** İvmesiz bir bekleyişin yorgunluğunu duyuyorum otobüsü beklerken. Benimle birlikte bekleyenler de aynı bekleyişin yorgunu mu? Bir tek bekleyiş bu kadar insanı nasıl yorabiliyor? İvmesiz bir bekleyiş... "Ne hasta bekler sabahı, ne tâze ölüyü mezar"... *** Şimdi eskisinden daha şiirsel geliyor bana otobüs durakları. Yaşımdan dolayı mı yoksa duraklarda daha fazla beklemeye başladığımdan mı? *** Hangi güzergâhların müşterek durağındayım? Onlarca numara geçiyor bu duraktan ve binlerce insan! İnsanı birkaç damla kan ve binlerce düşünce diye tarif eden şair sayısız düşüncenin görünmeyen izi var bu durakta... Göremiyorum ama hissetmiyor değilim... *** Hangi harita saklıyor içinde bu metruk noktayı? Haritada derinleşiyor çizgiler, mekânın bütünlüğünde birer çatlağa dönüşüyor ar/k/a sokaklar. Bir çatlağın çatallanan güzergâhında kaybolmak vardı... İçimdeki kırıklığın sebebini çatlaklarda aramalıyım... *** Kısa zamanlı hakiki yalnızlıkların mekanı otobüs durakları. Hakikaten her şey boş! Kendimle yüzyüze geldigimde anlıyorum... Kısa zamanlı da olsa, yalnızlığımın hakikatine aşina oluyorum... *** Emanet bir yalnızlık hissiyle olgunlaştığımı hissediyorum duraklarda. Kim emanet etti bana bu yalnızlığı... Ölümü en yalın haliyle anlatıyor bana bu muvakkat yalnızlık... *** İnorganik bir tebessüm çiziliyor dudaklarıma bir yabancıyı selamlarken durağın müştereğinde. Lütfen bozma yalnızlığımın ritmini... Kendime öğretecek bir ölümüm var... *** İçimdeki yalnızlık başkentinin nüfusu artıyor her geçen dakika. Kalabalığın içinde yalnız kalmanın tadını duyumsuyorum... Otobüs beklemek anakronik bir inziva hali... Beklediğim durak, bindigim otobüs, geçtiğim güzergâh... Hangisi önce, hangisi sonra?
··
209 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.