Peki, faydalı bir kestirim olarak Aristoteles, in köleyi işe koşulacak
bir araç olarak gören ve bundan dolayı aynı öküzler gibi onu evcil hay-
vanlardan sayan bakış açısını ciddiye alsak ne olur? Neticede Aristoteles
bunları söylerken ciddiydi. Köleliği, tarımda çalıştırılan savaş tutsak-
larını, helotları ve benzer kişileri, aynı neolitik atalarımızın koyunlarla
sığırları evcilleştirmesi gibi, devletin insan hizmetkarlardan oluşan bir
sınıfı (zorla) evcilleştirme projesi olarak görsek nasıl olur? Elbette bu
proje asla tamamlanamamıştır fakat meseleye bu açıdan bakmak çok
zorlama da olmaz. Alexis de Tocqueville, Avrupa
,
nın dünya üzerin-
de artan hegemonyasını açıklarken bu benzetimden yararlanmıştır:
"Avrupalıların diğer ırklar karşısındaki konumu, adeta insanın kendi-
sinden aşağı olan hayvanlar karşısındaki konumunu andırmaktadır.
O da diğerlerini kendi hizmetine sokmakta, boyun eğdiremediğini
yok etmektedir.,
143
Eğer "Avrupalılar,,
ın yerine "ilk devletleri,,
, "diğer ırklar,,
ın yerine
de "savaş tutsakları,,
nı koyarsak bence söz konusu projeyi çok da tahrif
etmiş olmayız. Tek tek ve kolektif anlamda tutsaklar devletin üretim ve
yeniden üretim araçlarının olmazsa olmaz bir parçasına dönüşmüştü.
Bu parçanın devletin kendi evi içindeki yeri, evcil hayvanlar ve tahıl
arazileriyle yan yanaydı.
İşi daha da ileri götürürsek bu benzetimin aydınlatıcı bir gü-
ce sahip olduğunu da düşünüyorum. Üreme meselesini ele alalım.
Evcilleştirmenin kalbindeki şey, insanın bitki yahut hayvanların üreme
becerileri üzerinde denetim kurmasıdır; bu da, bu canlıların kapatıl-
masını, seçici bir şekilde çiftleştirilmesini ve üreme oranlarının dikkate
alınmasını gerektirir. Tutsak almak için verilen savaşlarda, en başta
doğurganlık yaşına gelmiş kadınların tercih edilmesi, en az emek güçleri
kadar üreme becerileriyle de ilgilenildiğini göstermektedir. İlk devlet
merkezlerinin karşı karşıya kaldığı epidemiyolojik zorluklar dikkate
alındığında, köle kadınların doğurganlığının demografik istikrar ve
devletin büyümesi için önem düzeyini bilmemiz ne yazık ki imkansız;
ama bilebilseydik bu çok öğretici olurdu. İlk tahıl devletlerinde köle
olmayan kadınların evcilleştirilmesine de aynı çerçeveden bakmak
mümkündür. Topraktaki mülkiyet, ataerkil aile yapısı, ev içindeki
işbölümü ve devletin her şeyden çok nüfusunu artırma isteği bir araya geldiğinde, bunun genel olarak kadının üreme becerisinin evcilleşti-
rilmesi gibi bir sonucu olmuştur.