Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

168 syf.
8/10 puan verdi
·
4 günde okudu
*Bu Kısım Spoiler İçermez* Kitabı çok beğendim. Çok sayıda öyküden oluşan bir eser aslında, Sabahattin Ali'nin öykülerinin derlemesi. Beni en çok etkileyen öykü açıkçası kitaba ismini de veren 'Değirmen' öyküsü oldu. Kitabın başındaki notu da yazarın alçakgönüllülüğüne veriyorum. Elbette daha iyi yazıları var ancak bu kitapta da çok güzel şeyler olduğu kanaatindeyim. Özellikle kitabın sonunda da belirtildiği gibi 2. ve 3. kısımdaki bazı öyküler Osmanlı İmparatorluğu dönemindeki Anadolu'yu anlatsa da günümüzde de bu olayların hala bu kadar göz önünde olmasa da yaşanıyor olması üzücü bir gerçek olarak karşımıza çıkıyor. Ve Sabahattin Ali bu öykülerle de natüralizm akımının en önemli temsilcilerinden olduğunu çok güzel gösteriyor bence. Aklınızda bulundurmanız gereken şeylerden biri de bence bu kitabı ya Yapı Kredi Yayınları'ndan ya da İş Bankası Yayınları'ndan almalısınız bence. Kitapta bana göre çok fazla yazım yanlışı ve noktalama işareti hatası gördüm. İthaki Yayınları normalde de okuduğum bir yayın ama hiç bu kadar fazla görmemiştim. Her sayfada yok belki ama her hikayede olduğunu düşünüyorum. Tabii bunlar gözünüze batmıyorsa hiç problem değil. Kesinlikle okumayı düşünen herkesin okumasını tavsiye ederim. Benim çok hoşuma gitti. *!Buradan Sonrası Spoiler İçerir!* Buradan sonrasını kendim hikayeleri ve ne düşündüğümü hatırlamak için yazdım. Siz de kitabı okuduktan sonra diğer okurların ne düşündüğünü öğrenmek isterseniz okuyabilirsiniz 1.Kısım -Değirmen Kitaba ismini de veren bu öykü okuduğum en güzel şeylerden biriydi.. Okurken Atmaca ile birlikte yaşadım resmen. Sonu da çok çarpıcıydı. Bayıldım.. Bir Çingene topluluğu göçebe yaşarken uğrayıp çadır kurduğu köylerden birinde köyün baş çalgıcısı Atmaca -normalde hiçbir kadının yüzüne bakmayan ama içli içli şarkılar söyleyen bu adam- köydeki değirmencinin kızına aşık olur. Ancak kız çocukken kollarından biri değirmene sıkışmış ve kopmuştur. Atmaca kıza olan aşkını ilan eder, ancak kız olmayan kolu nedeniyle aralarının bir türlü istedikleri gibi olamayacağını düşünerek Atmaca'dan 'çekip gitmesini' ister. Bunun üzerine Atmaca da değirmende yaptığı bir ahenk sırasında kendi kolunu değirmene sıkıştırarak bir nevi kurban eder... "Fakat sevgili bir vücutta bulunmayan bir şeyi kendisinde taşımaya tahammül etmeyerek onu koparıp atabilmek, işte adaşım, yalnız bu sevmektir. -Kurtarılamayan Şaheser Bu da çok etkileyici bir öyküydü. Bazı şeyler öyle güçlü bir tesirdedir ki önüne çıkan şey ne olursa olsun yakıp yıkar, küle çevirir. O nedenle bunların baştan hiç ortaya çıkmaması, bu kadar bir şeyler için zorlanmaması daha hayırlıdır. Bu da biraz öyle bir öyküydü. Herkesin şiirlerine ve dolayısıyla kendisine aşık olduğu genç ve yetenekli bir şair, şiirlerini asla yeterli görmeyen bir kadına aşık olur. Kız ondan en iyisini beklemektedir. 3 ay, 6 ay ve 1 yıl farklı yerlerde çalışmalarını sürdürür, kız hiçbirini beğenmez. En son farklı yerlerde kendi içine çekilir. Başkalarını gözlemlemek yerine kendi içine bakmaya karar verir. Uçsuz bucaksız bir çöl, engin denizler ve buzullar boyunca kendi içine döner ve en sonunda şaheserini yazar. Kız da çok beğenir, benzersiz bir eserdir. Kız adama aşkını açıklar ancak adam eserini okumakla meşgul olurken kızı duymaz. Bu sefer kız eserin ikisinin arasına gireceğini düşünüp adamın aylarca uğraştığı eserini ateşe atar. Adam çekilmesi için kıza bağırır, çekilmeyince kızı boğar öldürür ancak zaten eser yanmıştır kendisi de cansız halde eserinin üzerine yığılır.. -Kırlangıçlar 3-4 sayfalık çok tatlı bir öykü. Tesadüfen erkeğin dişinin ağacına oturup konuşmaya başlamalarıyla büyüyen dostluk ve daha sonrasında ayrılma korkusunun işlendiği bir hikaye. Son sayfa çok etkileyiciydi, ben çok sevdim öyküyü. -Viyolonsel Bu öyküyü nasıl tarif etsem bilmiyorum. Bir sanat aşığı olarak keşke herhangi bir enstrüman çalabilsem de hayatımın sonuna bu öyküdeki gibi bir anlam katabilsem diye geçirdim içimden. Ama adam için ne büyük acı! Çok iyi bir viyolonsel sanatçısı kadın eşinin kıskançlığı ve isteği üzerine bu tutkusundan vazgeçer. Ama adama bir söz verdirmiştir: "Elbet bir gün ihtiyarlayacağız ve ölüm bizi alacak. Eğer o, bana senden evvel gelirse, bil ki tek isteğim, gözlerim hayata kapanırken başucumda bir viyolonsel dinlemektir; bunu bana vadediyor musun?" "Evet" diye cevap verdi, "senden sonra yaşamak gibi bir ceza bana mukadderse, kahverengi gözlerinin üstüne yemin ederim ki, başucunda en yüksek sanatkara, en güzel besteyi çaldıracağım." Ancak planları çok da umdukları gibi gitmeyecektir.. Sonrasında evlenirler ve bir gün bir deniz tatili yapmaya karar verirler. Ancak hava çok kötüdür ve gemi batar, çiftimiz zenci yerlilerin olduğu bir yerde zencilerin kendilerini iyileştirmeye çalıştırmalarıyla uyanırlar. 'Birlikte olduğumuz sürece nerede yaşadığımızın önemi yok' derler ancak bir problem vardır. Kadın hastadır. Kadının son dileğini yerine getirmek amacıyla adam adada kendi elleriyle maun ağacından bir viyolonsel yapar ve kadın adama öğretmeye başlar. Kadın öleceği gün adamdan "sonbahar şarkısı" isimli şarkıyı çalmasını ister ve adam öğrenip eve dönene kadar kadın onu bekler ancak adam geldiğinde kadın şarkıyı dinleyemeden ölür ve adam şarkıyı öyle yürekten çalar ki viyolonselin sesiyle çadıra gelip onu dinleyen zencilerin hepsi ağlar. Ve daha sonra senelerce adam karısının mezarı başında viyolonsel çalar. -Birdenbire Sönen Kandilin Hikayesi Açıkçası çok garip bir hikayeydi ve birdenbire bitti. Eksik kısımları olduğunu düşünüyorum. Daha farklı ve çarpıcı bir son beklemiştim. Yine de kurgusu çok güzeldi. Uzun bir akşam gezintisinden dönen bir adam yakınlarda kandil şeklinde eski bir taş bine görür ve gezmek için içerisine girmeye karar verir. Ancak bir anda karşısına çıkan iskelete benzer durumdaki evin sahibi bir anda adamı tutar ve "Siz birdenbire sönen kandilin hikâyesini biliyor musunuz?" diye kandilin en üst odasına, cam kubbenin altına götürür. Orada hikayeyi adama okutur. Onlarca kandilin hiçbir sebep olmadan sönmesiyle alakalı bir hikayedir. Hepsinin yağları doludur ve kandilleri söndürenin ne olduğunu bir türlü anlayamazlar. Tam son kandiller sönmeye yakın adam da söndürenin ne olduğunu bulmaya yakındır ancak o sırada hikaye biter. Ancak ev sahibi devam eder. Ev sahibinin söylediğine göre adam sonra masasının başında ölü bulunmuştur. Ve ev sahibi devam eder, o adamın soyundan gelen bütün insanlar da aynı kaderi yaşamıştır. Ve kitap bir anda oradaki kandilin de sönmesiyle son bulur. 2.Kısım -Bir Delikanlının Hikâyesi Bir adamın yaşamından ufak bir kesit. Bana biraz anlamsız geldi. Adam kendisini anlatıyor başta, sonra bir çorap reklamından tetiklenip etrafında kadın istiyor ve caddeye çıkıyor 16 yaşındaki bir kız çocuğuyla çarpışıyorlar, onu evine götürmeye ikna ediyor. Eve gidince tam kızı öpüp soymaya başlarken kız ağlamaya başlıyor. Sonra adam başta bir şeyler zırvalıyor, kızın kendisini kandırmak istediğini düşünüyor ama sonra kızın gerçekten ağladığını görüyor ve bu sefer onun için üzülerek gönlünü almaya çalışıyor. Ancak kıza hiç doğru düzgün konuşma fırsatı vermiyor. Sonra kızın gitmesine izin verip kendisi de kitaplarının başına dönüyor. Çok iç açıcı bir öykü değildi, aksine bana rahatsız edici geldi. -Bir Gemici Hikâyesi "Fakat bunlar 'Kuru baklayla ateş yakamayız!' demesini ve kaptanın yarım koyununu almasını öğrenmiştiler. Bu bir direniş hikayesiydi. Güzel, daha orta seviye bir hikayeydi. Diğer hikayelerde daha çok sevdiklerim vardı sanırım. -Bir Orman Hikayesi Bir ihtiyarla konuşan genç adamın ihtiyarın ağlayarak bir şirketin gelip ormanlarını ellerinden almasıyla alakalı bir hikaye. Son ana kadar şirketle savaşan köylüler, yine de devletten üstün gelemezler ve ormanlar para uğruna kesilir. Okuyunca yıllardır hiçbir şeyin değişmediğini görmek üzüyor. Hala aynı bencillik... -Kazlar Kocasının isteği üzerine hırsızlık yapıp elinde olmadığı halde kocasına yardım etmeye çalışan bir kadın ve oğlum, karım ne halde diye sormadan hapishanede ölecek olmasına rağmen biraz daha iyi bir yere geçmek uğruna karısından son geçim kaynağını hapishaneye kadar yürüyerek 9 saat getirmesini isteyen koca... Kocasının bencilliği yüzünden kadın da yargılanıp hapise düşer ve kocasının öldüğünü bile göremez. Kadının haline gerçekten üzüldüğüm bir hikayeydi. -Bir Firar Jandarmaların sırf emirlerin yerine gelmesi için mimlenmiş bir adamın üzerine bir hırsızlık suçunu yıkması ve adamın ona her zaman yardımcı olan köydeki tek adamı hiç suçu olmadığı halde ona yardım ettiğini söylediği için vicdan azabından kendini öldürtmesiyle son bulan hikaye. Gerçekten sırf işler hallolsun diye kim bilir böyle hiç suçsuz hapislerde yatan, dövülen, öldürülen kaç adam vardır? Sabahattin Ali'nin böyle gerçeklere bu kadar yakından ışık tutabildiği için gerçekten önünde şapka çıkartmak gerek. -Kanal "Çumra Kanalı'nın suları Beyşehir Gölü'nden çıkarken su rengindedir; Konya Ovası'nda kan renginde... Siz buna, ovanın kırmızı toprağının rengidir diyeceksiniz; ben Dedemköylü Mehmet'le kardeşinin kanlarının rengidir diyeceğim. Konya Ovası'nın ufukları mavi değil sarıdır, sapsarıdır... Siz bunun, rüzgarın kaldırdığı, tozlardan böyle olduğunu söyleyeceksiniz; ben, Konya hapishanesinde yatan Zağar Mehmet'in benzinin sarılığından diyeceğim." Çocukluktan beri birlikte büyüyen iki adamın sudan dolayı kavgalarıyla alakalı çok güzel kurgulanmış bir hikaye. Okurken içiniz cız ediyor. Ancak hayatımıza malesef hala o kadar yabancı da değil. -Candarma Bekir Hapishanedeki bir adamın hapise neden düştüğünün kurgulandığı güzel bir hikaye. Çok beni içine çekmedi açıkçası fazlasıyla şiddet ögesi içerdiği için ancak geçmiş dönemlerden hepimiz buna benzer hikayeler duymuşuzdur ki bunun modern hali muhtemelen hala her yerde yaşanmakta. -Sarhoş Bir insan karşısındaki insana sadık olamayacaksa neden evlenir? Sarhoş olup başka bir kadının peşinden koşmaktan dönen adam eve gelince karısına söylenirken bir kaza sonucu kadın vefat eder. Adam da çocuğuyla öyle kalakalır.. 3.Kısım -Bir Cinayetin Sebebi Biraz fazla romantize edilmiş ama güzel bir öyküydü. Adam sırf sevdiği kız gelip onunla en azından mahkeme salonunda ilgilensin, görüşebilsin diye adam öldürür. Bence aşk bir insanın gözünü bu kadar kör edip hayatını yaktırmamalı. -Bir Siyah Fanila İçin Genç ve yetkin bir adam kaymakam olarak Anadolu'ya atanır ancak İstanbul hasreti bir türlü dinmez ve oraya uyum sağlayamaz. Daha sonra asıl canını sıkan şeyin hayatındaki durgunluk olduğunu fark eder ve bunu ona fark ettiren bir siyah faniladır. Ve İstanbul'a boyacı olarak da olsa geri döner. Aslında çok güzel bir öyküydü ancak kızla konuşmasından bir anda kendi hayatına geçişi biraz garipti. 'ya noluyoruz' dedim içimden. Birinci tekil şahısla yazılıyor ancak kimin ağzından yazıldığını da birkaç cümle ilerleyene kadar anlamıyorsunuz. Tek eksiği buydu sanırım. -Komik-i Şehir Bir tiyatro kumpanyası bir şehre gelirler. Oyunlarını sergiledikleri sırada bir anda silahlar patlar, kumpanyanın patronunun delicesine aşık olduğu çok güzel bir kadın kaçırılır. Kumpanyanın patronu olan Rahmi herkesle görüşmesine rağmen peşlerinden gitmek için kimse onunla birlikte gelmez çünkü kaçıran çeteye bulaşmak istemiyorlardır. Sonunda Rahmi tek başına kızı aramaya çıkar. Bulur ve geri getirir. Daha sonrasında kaymakam olacak rezil insan bir şey yapmadığı ortaya çıkmasın diye kızı odasına çağırır ancak kızdan çok etkilenir ve kızın üzerine atlar. Kız karşı koyup adama tokat atınca da kıza fahişelik yapıyor diye iftira atarak hapse attırır. Rahmi'yi ve kumpanyasını da şehirden sürdürür. Olanlardan aklını yitirmek üzere olan Rahmi ise dönüş yolundaki arabanın dereye uçmasını sağlayarak intihar eder. Açıkçası Rahmi için gerçekten çok üzüldüm, kaymakamın ne kadar rezil bir insan olduğunu görünce de ona karşı fazlasıyla kinlendim. Muhtemelen kitaptaki en uzun öyküydü ama çok güzel yazılmıştı. Zaten Sabahattin Ali'nin kalemini çok beğeniyorum. Buraya kadar okuduysanız teşekkür ederim.
Değirmen
DeğirmenSabahattin Ali · İthaki Yayınları · 202144,7bin okunma
·
257 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.