Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

544 syf.
·
Puan vermedi
·
17 günde okudu
Kaybetme Sanatı
Kaybetme Sanatı’nı bitireli günler geçti. Bir türlü inceleme yazma fırsatım olmadı biraz da sıcaklardan içimden gelmedi yalan yok Temmuz ayının kapanış kitabıydı kendisi ve bu yıl okuduklarım arasında çok beğendiğim ve benim için ilk 3’te olan bir kitap. Aylarca takip ettim indirime girsin diye ama baktım indirim yerine sürekli fiyatları artıyor en iyisi alıp okuyayım dedim ve değdi açıkçası. Öncelikle 3 kuşak bir ailenin hikayesini okuyoruz ki bildiğiniz üzere ben kuşaklarla ilgili kitapları severim. Benim düştüğüm yanılgıya düşmeyin diye söylüyorum. Dede Ali, baba Hamid ve kızı Naima bu üç kuşağı oluşturuyor. Dede baba ve erkek torun diye düşünmüştüm ben. Hikaye dede Ali’nin Cezayir’deki hayatı ile başlıyor. 2 kere evlilik yapıyor. Birisinden 2 kızı oluyor ama ilk eşi ölüyor. İkincisi ile evleniyor ancak çocuk sahibi olamıyor ve son eşi ile o çocuk yaştayken evleniyor. Aralarında tam 20 yaş var. Cezayir Savaşı’nda oğlunun hayatını kurtarabilmek için Fransızlardan yardım istiyor ve bir şekilde ülkeden ayrılma yolunu buluyor ancak damgalanarak. İlk önce kendisi ve Hamid daha sonra da eşi ve yanlış hatırlamıyorsam 2 çocuğu da kurtuluyor. Bu sahneleri okurken aklıma ABD’nin Irak’tan çekilme kararı ve onlarla gelmek isteyenleri uçağa almadıkları görüntüler geldi. Daha sonra Fransa’da ağır ve zor koşullarda yaşamaları, orada ailenin genişlemesi, çocukların büyümesi ve kendi hayatlarını kurmalarını görüyoruz. Burada şu anda Türkiye’den Avrupa’ya giden vatandaşların neler yaşadığını ya da savaştan kaçıp ülkemize gelen mültecilerin neler yaşadığını ya da bizlerin neler hissettiğini empati yolu ile farkında olmadan hissediyoruz. İstediğin kadar geldiğin ülkeyi kabul etme reddet bir şekilde kökenin seni buluyor veya yaşam şeklin ve yaşam şartların farkında olmadan geliyor. Şu çok dikkatimi çekmişti. Ali’nin eşi Fransızca öğrenmek istiyor ancak çoğunlukla evde ve kendi hemşehrileri ile görüştüğü için dilini geliştiremiyor. Yıllar sonra torunları için bisküvi alacak şekillerine bakıp alıyor çünkü okuması yok. Ya da Hamid okula başladığında arkadaşlarına göre daha fazla çalışıyor çünkü dili öğrenmesi lazım ki dersleri anlayabilsin. Ya da vatanını bırakmak kolay mı gitmek mi zor kalmak mı veya gittiğin yere de geldiğin yere de yabancı olmak kavramları ile sık sık karşılaşıyoruz. Ya da Ali Cezayir’de toprak sahibi olan nüfuzlu sayılan bir insan iken Fransa’da ne kadar kötü iş varsa yaptırılan, dile hâkim olmadığı için derdini anlatamayan ve bu nedenle de gittikçe içene kapanan hayattan kendini soyutlayan bir insan haline dönüşüyor. Naima yani torun doğma büyüme Fransa vatandaşı ve daha Avrupa insanına yakın bir şekilde yaşıyor. Dedesi kadar tutucu değil mesela. Okurken aşırı empati yaptım. Mülteci olmak, savaştan kaçmak, istenmediğin bir ülkede yaşamak, mülteci olduğun ülkede 10 çocuk sahibi olmak vs. Konulara çok güzel değinmiş. Bu çocuk konusuna gelirsem ben ülkenin demografik yapısını bozduğu için mültecilerin çocuk sayısına sınırlama getirilmesi gereken taraftayım. Bizim ülkeniz için bundan 30-40 sene önce nüfus daha hızlı artıyordu. Ancak yaşam standartlarının değişmesi ile nüfusun 2 ye katlanması çok uzun seneler alıyor ve mültecilerin çok çocuk sahibi olması da bizim demografik yapımıza zarar veriyor bu nedenle bunlarla ilgili çalışmalar yapılmalı diye düşünüyorum. Neyse konuyu dağıttım Siyasi tarih okumak isteyen ancak tarih kitabı okuyormuş gibi hissetmeden okuma yapmak isteyenlere kesin tavsiyedir.
Kaybetme Sanatı
Kaybetme SanatıAlice Zeniter · Livera Yayınevi · 202297 okunma
·
100 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.