Kitapta bize Hindistan'ın bağımsızlığına kavuştuğu geceyarısı doğan Salim Sina'nın hikâyesi anlatılıyor. Ülkesinin bağımsızlığını ilan ettiği gün doğan Salim'in kaderi, doğup büyüyeceği toprakların kaderiyle kopmaz bir bağla iç içe geçmiştir. Salim Sina'nın doğduğu gece, bir devrimcinin sözünden etkilenen bebek bakıcısı, yana yana duran iki bebeğin, Salim ve Şiva'nın künyelerini değiştirir. Devrimcinin de dediği gibi, artık zengin bebek fakirleşecek, fakir bebek zenginleşecektir. Geceyarısı akreple yelkovanın saygıyla tokalaştığı saatlerde Hindistan'da binbir bebek daha doğmuştur. Kitapta bize masalsı bir biçimde geceyarısı doğan bu çocukların telepatik yollarla birbirleri ile konuşabildikleri ve her birinin özel güçleri olduğu anlatılır. Ön planda Salim'in hayat hikayesi anlatılırken arka planda binbir gece masalları tadında hikâyelerle de Salim Sina bize ülkesi Hindistan'ın durumunu hayatından benzetmeler yaparak anlatır. Salim ile birlikte bize Hindistan'ın bölünmesi, parçalanması ve yeniden birleşmesi anlatılır. Farklı kültürlerin çatışması ile doğan ülkenin ve o ülkenin çocuklarının masalsı hikâyesi...
“Ben dünyaya gelirken akreple yelkovan saygıyla tokalaştılar. Tam Hindistan'ın bağımsızlığına kavuştuğu anda yuvarlandım dünyaya. Herkes nefesini tutmuştu. Pencerenin dışında havai fişekler ve kalabalıklar vardı. Vurdumduymaz kutlama saatlerinin esrarlı zorbalıkları yüzünden ben garip bir biçimde tarihe kelepçelenmiştim, kaderim kopmazcasına ülkemin kaderine zincirlenmişti. Bunu takip eden otuz yıl boyunca da o kaderden hiç kurtulamadım.”
( sayfa 15 )
“Bazı şeyler -hatta insanlar- birbirlerine sızarlar,” diye açıklıyorum, “yemek pişirirken tatların birbirine karışması gibi.”
“Geçmiş içime damladı... onu yok sayamayız...”
( sayfa 61 )