Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Lakırdı
Aleksey Balabanov'un Brat serisinin ilk filminde, Danila (esas oğlan), bir partide lafladığı Fransız'a cigarasını uzatır ve konuşur: - музыка ваша говно. "Müziğiniz g.tüm gibi." O sırada Alman eurodance grubu E-Rotic'in 1994 çıkışlı, yüksek vuruşlu (bpm) "Max Don't Have Sex with your Ex" adlı sevimsiz (bence) parçası çalmaktadır arkada. Gümbür gümbür. Danila arkasından ekler: - Скоро вашей Америке кирдык. "Skora vaşei Amerike kiyrdık", "Amerikanız yakında yok olacak". Kiyrdık (кирдык) dikkatinizi çekmiştir. Kırdık-kırık-kırmak bağlantısını dillendirmeme lüzum yok. Rusça'daki Türkçe varlığı beni sürekli şaşırtıyor. Aslında "kiyrdık" daha sert, bizim sövgülerimize yakın bir anlamda kullanılıyor. Bu ayrı bir konu, burada kalsın. Zahirde birbirlerini değilleyen iki ayrı eksenmiş gibi görünseler de, aslında Rus milleti, Batılıların -bilhassa ABD'nin- değilleyeni değil, olmadı da hiçbir zaman. Ancak Slavlar'ın tarihsel deneyimleri, Avrupa'nın öteki halklarından farklı bir şekilde yoğurdu onları. Rus batılılaşması, Türk batılılaşmasından çok önceleri başladı. Burada, Roma ve Doğu Kiliseleri zaman zaman birbirlerini kırsalar da, Rus batılılaşmasında Türk korkusunun ve Avrupalılarla din birlikteliğinin payı olduğunu söylemek isabetsiz olmayacaktır. Ancak bunların öncesinde, yani Ortaçağ ve Yeniçağ boyunca, bozkır halklarıyla (bizlerle) savaşları-barışları-münasebetleri belki de hiç şaşırtıcı olmayan ölçülerde tesirini gösterdi. Dünyaya bakışlarını etkiledi -belirsiz ölçülerde değiştirdi-. "Fakir, yiğit ve adil Rus köylüsünün abartılı arketipi, kapitalist Rusya'da nasıl görünürdü" sorusunu sormuş muhtemelen Balabanov. İhtimal odur ki Danila karakterini de bu soruya cevaben yazdı. Şurası çok dikkat çekici; partideki Fransız, onun için Amerikalı. Danila'nın kız arkadaşı "adam Fransız, rahat bıraksana" dediğinde, şöyle cevap veriyor; "ne fark eder?" Bize dönüyorum. Türk olmayana gavur, anadilimizi konuşmayı bilmeyene ecnebi diyoruz. Tarihin, geleneğin mirası. Hoş nahoş, iyi kötü, doğru yanlış... Bunlardan ziyade olgudan bahsediyorum. Olmuş olan. Olan. Olmakta olan daha doğrusu... Olguyu değil, kavramı konuşacak olursak, şahsen bu iki sözcüğe yüklediğim anlamın negatif olmadığını, ötekini aşağılamak için değil, benim gibi olanla yakınlığımı, benden olmayanla farkımı vurgulamak için tercih ettiğimi söyleyebilirim. Ecnebi ahbaplarım oldu, hala görüştüklerim var. Her birine, insanlık ailesinin birer ferdi olduklarından "insanca" muamelede bulunmama tesir etmiyor ne gavur ne ecnebi sözcükleri. Bir başka mesele: Yurdumuzun Türk soylu olmayan sakinleri. Gavurlar mı? Ecnebiler mi? Ne münasebet. Aynı vatanı paylaşıyoruz, bu yüzden hepsi "Türk" şemsiyesinin altında, hoşlarına gitse de gitmese de. Her türlü acıya, kine, kırgınlıklara, tarihin yüküne rağmen böyle. Sevgili okuyucu, okumakta olduğun metni okuyamayacak, anlayamayacak olan kişi gavur -veya ecnebi-. Anadilimizi öğrenme, düşünce kalıplarımızı kavrama emeğini göstermiş yabancı artık ecnebi değil, bizdendir. Anadolu'nun Rum, Ermeni, Laz ahalisinin büyük bölümü nasıl ihtida etti sanıyorsunuz? Bunun yalnızca kılıç zoruyla gerçekleştiğini zannedenlere gülerim. Balabanov'un filminden bahis açarak yazıya başlamamın sebebine döneyim. Edward Twitchell Hall'un "yüksek bağlamlı kültür - düşük bağlamlı kültür" teorisi. Hall'un mezkur teoriyi oluşturmasını sağlayan ana etmen; ömrü boyunca araştırmalarını altında topladığı çatı. O da "zaman ve alan incelemesi". İnsanoğlunun zamanı ve alanı(uzay) değerlendirme biçimlerinin kültürü şekillendirdiğini ve kültürler arasındaki farklılıkların ana etmeni olduğunu tespit eden Hall, kültür adlı fenomeni böylelikle iki ana eksende tasnif ediyor. İlk bakışta bu "yüksek" ve "düşük" sözcüklerinin kültürleri fayda, estetik, yaratıcılık ve sair açılardan kıyaslamak için ortaya atıldığını düşünebilirsiniz, ancak yanılırsınız. Rütbelendirme, seviyelendirme söz konusu değil. Hall'un bu iki sözcüğü seçmesinin sebebi yalnızca; araştırmacı nazarıyla baktığında gördüğü, aralarındaki nispete dikkat çekmek. Teorinin işaret ettiği ana unsur, "bağlam" sözcüğünde gizli. Hall'un Türkçe'ye tercüme edilmemiş kitabı "Beyond Culture"a (Kültür Ötesinde) ve sayısız makaleye konu olmuş teori temelde, basitçe ifade edecek olursam şunlara işaret eder: Yüksek bağlamlı kültürler kolektivisttir, toplumcudur. Düşük bağlamlı kültürler bireycidir. Yüksek bağlamlı kültürlerde, iletişim içinde bulunulan bağlama göre şekillenir, sözden ziyade mimikler, göz hareketleri, beden dili, yaşanmışlıklar aktarımda başat unsurlardır. Düşük bağlamlı kültürlerde, söz açıklığı, lisanın hükümranlığı, sözcüklerin literal anlamları ön plandadır. Haliyle hiçbir kültür tamamıyla yüksek bağlamlı ya da düşük bağlamlı olamaz. Ancak dört başı mamur olmasa da şöyle bir genelleme yapmakta sakınca olmaz: Doğu toplumları çoğunlukla yüksek bağlamlı kültür özellikleri gösterirken, Batı toplumları düşük bağlamlı kültür özellikleri gösterir. Danila için bir Fransız'ın Amerikalı olması, Alman müzik grubunun İngilizce şarkısının Amerikan müziği olması, Slavların da çoğunlukla yüksek bağlamlı kültür özellikleri gösterdiğine işaret eder. SSCB yıkılmıştır, Federasyon serbest piyasaya boyun eğmiştir. ABD ve Batı kahpedir, sömürücüdür, kapitalisttir. Ruslar iyidir, yiğittir. Bu bağlam içerisinde Danila için; Fransız da Amerikalı olur, İngiliz de Amerikalı olur, belki bir İsviçreli de...
·
226 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.