Ortadoğu'da erkek olmak zordur. Doğrudan erkek olmanın zorluklarını -yani bu başlıkla- anlatan bir kitap olmayabilir, çünkü ataerkil toplum böyle bir kitabın yazarını ayıplar, yazar da ayıplanacağını bilir. Geniş kitlelerce sanılanın aksine, ataerkillik kadınlar kadar erkekler için de yüktür ve erkeklere çok ağır sorumluluklar yükler. Örneğin askerlik, evi geçindirmek vs. erkeklerle özdeşleşmiştir, ayrıca Ortadoğu'da bir erkekten sert olması, tabanca gibi durması, yani erkek gibi erkek olması beklenir ki inanın ki bu da bir yüktür. Son okuduğum kitaplardan Saatleri Ayarlama Enstitüsü'nde ana karakter Halit Ayarcı ataerkil bir toplumda evi geçindiren erkek olmanın zorluklarını belirgin bir şekilde yaşar örneğin. Sorun, kadın-erkek meselesi değil. Çoğunlukla Ortadoğu'da olan şu: Erkek sokakta gerek patrondan gerekse de başkalarından gerek fiziksel gerekse de psikolojik şiddet görüyor ve bu şiddeti de karısına, kızına -hane içine- yansıtıyor. Ancak erkek o denli içselleştirmiş ki şiddeti, gördüğünün şiddet olduğunun farkında dahi değil. Sürekli güçlü olmaya çalışmak inanın ki zordur. Örneğin ben kendi babamı hayatımda yalnızca bir kez ve o da çok az olmakla birlikte dedemin cenazesinde ağlarken gördüm. Ataerkil toplumun ayak izlerini, babamın adeta nasırlaşmış surat hatlarında bile görmek mümkün çünkü o toplumun gözünde "evin reisi." Yine örneğin ben ergenliğimden itibaren küpe taktığım için yaşadıklarımı anlatsam güleriz ağlanacak halimize. Ve zaten bir erkek olduğuma göre de benim ağlamaya hakkım olmasa gerek 🙂