Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Yukarıda bahsedilmiş olan, zihnimizin, bütün düşünüş biçimimizin ve birbirinden en farklı türden simgeleri birbirine karıştırmanın, böylelikle yol açmış olduğu ve en soylu insan zihinlerinde bile mevcut olan kaçınılmaz olarak dağınık ve parçalı tabiatının bir sonucu olmak üzere gerçekte sadece yarım bir bilince sahibiz. Onunla yaşamımızın labirentlerinde ve yaptığımız araştırmaların bütün belirsizliklerinde el yordamıyla yol almaya çalışırız; parlak anlar, yolumuzu tıpkı bir şimşeğin çakışı gibi aydınlatır. Fakat en bilge kafalardan bile genel olarak beklenen şey, her gece, en tuhaf ve en anlamsız rüyaların oyun sahası olmasıdır ve bu rüyalardan uyandığı zaman da kendisinden beklenen şey, tefekkürüne kaldığı yerden devam etmesi değil midir? Açıktır ki böylesine büyük sınırlamalara tabi olan bir bilinç, dünyanın bilmecelerini keşfetmek ve anlamak için pek de uygun olmayacaktır ve zekâsı dolayısıyla da düşünme biçimi gerçek bir eksiksizlik ve bütünlüğe sahip olan daha yüksek düzeyden varlıklara böylesi bir çaba, zorunlu olarak tuhaf ve acınası görünecektir. Aslında, zihinlerimizde durmaksızın birbiri üzerine binen, her türden fikir ve simgenin parçalarının had safhada heterojen karışımı karşısında tamamıyla dumura uğramamamız gerçekten şaşılacak bir şeydir fakat biz bütün bunlara rağmen, daima yolumuzu bulabilir, her türlü şeyi benimseyebilir ve onlara uyum sağlayabiliriz. Açıktır ki yan yana düzenlenmiş olan her türlü şeyin Üzerinde basit bir yiv bulunmalıdır. Fakat nedir bu? Kısaca bahsedeceğim birtakım temel sınırlara sahip olmasından dolayı hafıza tek başına yeterli değildir bunun için; üstelik son derece kusurludur ve domuzluk etmeye son derece açıktır. Mantıksal ego hatta özalginin transandantal yapay birliği, derhal konuyu anlaşılır kılmaya yardım edecek ifadeler ve açıklamalar değildirler; bilakis pek çok şey, «Ama dişleriniz eksiksiz olmasına karşın, bir türlü açamıyorsunuz!»(46) görünecektir. Kant'ın, «Sanırım bizim bütün simgelerimize eşlik etmelidir,>> biçimindeki savı son derece yetersizdir; zira «<ben», bilinmeyen bir niceliktir, bir başka deyişle kendisi bir sır ve bir gizemdir. Bilince birlik ve sekans veren şey, çünkü onun bütün simgelerine hâkim olmaktadır, bu yüzden de kendisi bir simge olamaz. Bilakis bilincin prius'u ve meyvesi bilinç olan ağacın kökü olmak zorundadır. Diyeceğim o ki, istemdir bu şey; sadece o değişmez ve tamamıyla ayrımsızdır ve bilinci, kendi amaçları için meydana getirmiştir. Bu yüzden de ona birliğini kazandıran ve bütün simgelerini ve fikirlerini bir arada tutarak deyim yerindeyse onlara tıpkı sürekli bir bas me- lodi gibi eşlik eden şey, istemdir. O olmaksızın, zihin, bilinç birliğine kâh bir şeyin, kâh bir başkasının sırayla boy gösterdiği aynadan daha fazla sahip olamayacaktır veya olsa olsa ışınları, yüzeyinin arkasında hayali bir noktada birleşen bir dişbükey aynadan daha fazla sahip olamayacaktır. Fakat bilinçte, sürekli ve hiçbir değişime uğramadan kalan şey yalnızca istemdir. Kendi amaçlarına ulaş manın vasıtaları olarak bütün simgeleri ve fikirleri bir arada tutan, onları kendi karakterinin rengiyle renklendiren, kendi ruh hali ve çikarları dikkat emreden ve güdülerin bütün iplerini kendi elinde tutan sadece istemdir. Onun, bu güdüler üzerindeki etkisi, en sonunda hafızayı ve fikirler arasındaki ilişkiyi harekete geçirir. Temelde, ne zaman bir yargıda «ben» ortaya çıkacak olsa aslında bahsedilmekte olan şey, istemdir. Dolayısıyla istem, bilincin birliğinin gerçek ve nihai noktası ve onun bütün işlemleri ve eylemlerini bir araya getiren bağdır. Yine de kendisi zekâya ait değildir, onun kökü, kaynağı ve kontrolörüdür sadece.
Sayfa 104Kitabı okudu
·
30 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.