Gönderi

Candide, Martin ve Pangloss birkaç kez metafizik ve ahlak üzerine tartıştılar. Sık sık çiftliğin önünden içi Limni, Midilli ve Erzurum'a sürgüne gönderilen efendi, paşa ve kadılarla dolu olan gemiler geçiyordu. Bir sonraki sürgüne kadar sürülenlerin yerine başka kadılar, paşalar ve efendiler getiriliyordu. Bir sonraki sürgüne kadar sürülenlerin yerine başka kadılar, paşalar ve efendiler getiriliyordu. Bâb-ı Alî'ye sunulmak üzere özenli bir biçimde samanla doldurulmuş kelleler görüyorlardı. Bu görüntüler tartışmaları arttırıyordu ve tartışma olmadığı zamanlar her şey o kadar sıkıcıydı ki bir gün yaşlı kadın bütün cesaretini toplayıp onlara şöyle dedi: "Hangisinin daha kötü olduğuna karar veremiyorum; zenci korsanlar tarafından yüz kez ırzına geçilmesi, bir kalçanın kesilmesi, Bulgarlar tarafından sopalanmak, kırbaçlanmak ve engizisyon cezası sonucu asılmak, doğranmak, bir kadırgada kürek mahkumu olmak, kısacası başımızdan geçen her türlü ızdırapla karşı karşıya kalmak mı yoksa burada hiç bir şey yapmadan oturmak mı?" "Oldukça iddialı bir soru," diye cevap verdi Candide. Bu tartışma yeni fikirler doğurdu. Martin, insanoğlunun endişenin yarattığı sarsıntı ya da can sıkıntısının verdiği uyuşukluk içinde yaşamak için doğmuş olduğuna hükmetti. Candide buna katılmıyordu, ancak başka bir açıklama da getiremiyordu. Pangloss, her zaman korkunç bir ızdırap içinde olunduğunu itiraf etti ama bir kez her şeyin iyi olduğunu savunduğu için, artık buna inanmadığı halde bu sözünden dönemiyordu.
Sayfa 151 - İthaki YayınlarıKitabı okudu
·
34 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.