Kruşçev 1958 Nisan'ında Macaristan'a yaptığı barışçıl bir ziyaret esnasında, 1956 olaylarının Sovyet yönetimini içine düşürdüğü şaşkınlığı itiraf edecektir:
"Güç ve hak bizdeydi ama bazı işçilerin ihtilal karşıtları tarafında yer almaları nedeniyle karar vermekte zorlanıyorduk... İnanın bana dostlarım karar vermeden önce çok sıkıntılı günler ve geceler geçirdik." 18 ay sonra, 1959 Aralık'ında, Budapeşte'de bir işçi topluluğuna yaptığı konuşmada Kruşçev Sovyet yönetiminin Macar sorununda bölündüğünü teyit etti. "Bazı yoldaşlar, müdahalenin yanlış anlaşılacağından endişe ediyorlardı" dedi. Sovyet başkanın önerileri daha sonra Çinliler tarafından desteklendi. Kızıl Yıldız ve Pekin'de yayımlanan Halkın Günlüğü'nde (Eylül 1963) şu mesaj okundu: "Macaristan'daki ihtilal karşıtı güçlerin Budapeşte'yi ele geçirdikleri kritik anda, SSCB Komünist Partisi yönetimi teslimiyetçi bir siyaset gütmeyi ve sosyalist Macaristan'ı karşı ihtilalcilere terk etmeyi denemek istediler... Bu durum karşısında, Çin komünistleri ile diger kardeş partiler ... güçlü biçimde emperyalist ve karşıt saldırıyı püskürtmeyi desteklediler." Çin metnine harfi harfine inanmak gerekmez ama bundan olayın tek hakimi olacağı bir uzlaşma sırasında Nagy'nin ümidinin tamamen hayali olmadığı sonucuna varılabilir. Kremlin'de işleri aceleye getirmek istemeyen yöneticiler olabilir (belki Mikoyan, belki Kruşçev'in bizzat kendisi). Polonya'ya ve Gomulka'ya karşı bile sertlik taraftan olan Molotov, Kaganoviç ve muhtemelen Malenkov; Nagy'nin, Maleter'in ve Tildy'nin Macaristan'ına karşı da böyle olmasını haydi haydi istiyorlardı. Başkaları da tereddüt içindeydiler. Kremlin'in adamlarına ithaf edilen utanmazlığın dozu ne olursa olsun, çoğunluğunun işçilerden oluştuğunu bildikleri isyancılara ateş açtırmaya gönül ferahlığıyla karar veremiyorlardı. Kararı etkileyen günler sırasında resmi davetlerde sık sık Sovyet yöneticilerle karşılaşan Amerikan Elçisi Charles Bohlen, Macar olaylarından bahis açıldığında gösterdikleri yumuşaklık konusunda hemfikir oluşlarından etkilenmişti. Ama Mareşal Jukov'un ve diğer askeri şeflerin güç kullanma tercihlerini saklamadıkları düşüncesindeydi. Parti şeflerinin kararsızlığı karşısında son sözün askerlerde olduğuna inanmak için haklı nedenler var. Son fetihlerinin koruyucuları, Sovyet ordusunun şefleri, karşılığı alınmadan önemli bir stratejik mevkiden vazgeçilmesinin büyük hata olacağının değerlendirilmesi gerektiğini hatırlattılar. Milli ve askeri gururları, açıkça düşman bir halkın gözleri önünde birliklerirıin Budapeşte'den geri çekilmesine neden olan mağlubiyet sebebiyle yara almıştı. Çinlilerin ve diğer Doğu Avrupa partilerinin baskısı dengenin müdahale lehinde bozulmasına kesinlikle katkıda bulundu. Bu partiler Macar örneğinin zincirleme etkisinden korktular. Macaristan'ın parlamenter sisteme geri dönüşü, halk demokrasilerinin ideolojik temellerinden biri olan komünist evrimin geri döndürülemez olduğu efsanesine indirilmiş bir darbe olacaktır. Pragh, Doğu Berlinli, Sofyah, Bükreşli yöneticiler Gomulkacıhğı daha şimdiden rejimlerinin sağlamlığı için tehdit olarak görüyorlardı. İşçi Kurulları'nın, İhtilalci Komiteler'in Macaristan'ı; tarafsız bir Macaristan, Varşova Paktı'ndan kurtulmuş, Batı'ya yönelmiş bir Macaristan bedeli ne olursa olsun durdurulması gereken bir kabustu. Transilvanya ile çok önemli bir Macar azınlığı denetlemekte olan Romenler bulaşma tehlikesinden bilhassa endişe duyuyorlardı. Geleneksel heyecanları, onlarda da Çekoslovaklarda olduğu gibi bölgesel Macar revizyonizminin yeniden doğuşu endişesini uyandırmıştı. 1 Kasım'da, Sovyet yöneticileri SSCB müttefikleri turuna çıktılar. Kruşçev ve Malenkov Gomulka, Cyrankiewicz ve Ochlab ile buluştular. Sonra Bükreş'te Dej ve Novotny'yi gördüler, oradan da Liu Shao Chi ile konuşmak üzere Sofya'ya, neresi olduğu bilinmeyen bir yere hareket ettiler. Nihayet Kruşçev ve Malenkov Tito'ya ve yakın mesai arkadaşlarına danışmak amacıyla Brio'ya indiler. Aslında söz konusu olan danışmak değil, ikna etmekti. Macaristan'a askeri müdahaleyi Macaristan'a büyük sevgi duyan kamuoyuna kabul ettirmekte güçlük çeken Gomulka da dahil, bütün diğer ülkeler mutabıktılar. Ÿ bu görüşmeyi aktaran Elçi Miçunoviç' e göre müdahalenin kaçınılmaz olduğunu itiraf etmişti. Macaristan ihtilal karşıtlığına meyletmişti. Orada komünistler öldürülüyordu, boğazlanıyordu, asılıyordu. Imre Nagy'ye gelince o bir araç mıydı yoksa ajan mı? Bir diğer kanıt da Süveyş sorununun "uygun şartları"yarattığı idi. Yugoslavların tepkisi belirsizdir. Tito mutsuz görünür: Onun tavsiye ettiği gibi zamanında müdahale edilmiş olsaydı, ayaklanma gerçekleşmeyecekti. 23 Ekim gecesi Sovyet birliklerine müdahale ettirmek delilikti. Mareşal, lmre Nagy'nin başarısızlığının biraz da Macar yöneticilerine güvenmekle kendi başarısızlığı olduğunu biliyordu. Aynı zamanda Macaristan'da Stalinsizleştirmeyi elden kaçırmakla suçlanan Kruşçev'in başarısızlığıydı. Ama olan olmuştu, Tito da müdahalenin gerekliliğine boyun eğdi. Onun için mühim olan, geleceğin siyasetinin hazırlanmasıydı. O anda, Bulganin'in bir haberi sayesinde Kadar ve Münnich'in Budapeşte'den kaçtıklarını ve SSCB'de olduklarını zaten biliyordu. Anlaşılan Macaristan'ın yeni Bir numaralı adamının seçiminde Yugoslavlar Kadar'a meylederken Kruşçev'in eğilimi Münnich'eydi (Kadar'a çoluk çocuk muamelesi yapıyordu). Tito, Sovyet ordusu tarafından göreve getirilen yeni hükümetin XX. Kongre ruhuna uygun, Rakoşici geçmişin hatalarına mesafeli, İhtilalci Komiteler'e, İşçi Kurulları'na ve işçi sınıfına geniş anlamda davetkar, "olumlu" bir programla çıkmasında ısrar ediyordu. Kruşçev kabul etti. Nehru'ya, Nasır'a, Sokarno'ya bağlı tarafsız ülkeler arasında çok popüler olan müdahale karşıtı ve bağımsızlık şampiyonu Tito ile anlaşmaya çok önem veriyordu. Haklı olarak, mareşalin onayının tarafsızlık taraftarlannı etkileyeceğini ve SSCB'nin BM'deki durumunu iyileştireceğini ümit ediyordu. Ayrıca, müdahaleye karşı çıkmaması için Imre Nagy'ye baskı yapacağını düşünüyordu. 3 Kasım sabahı, Kruşçev ve Malenkov Brioni'den tatmin olmuş olarak ayrıldılar: Tito müdahaleyi mahkum edecekler korosunda yer almayacaktı.