Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Aslında, her ikisi de mevcut ikiliği ortadan kaldıran iki ayrı "çözüm" daha vardı. İlki, göçebe barbarların devleti veya imparatorluğu fethedip yeni yönetici sınıfa dönüşmeleriydi. Bu, Çin tarihinde en az iki kez (Yuan ve Mançu/Qing Hanedanları) ve Osmanlı İmparatorluğu'nun kurucusu Osman örneklerinde yaşanmıştı. Barbarlar yerleşik devletin yeni seçkinlerine dönüşmüş, başkentte yaşayıp devlet aygıtını kontrol etmeye başlamışlardı. Bir Çin atasözünün dediği gibi, "bir krallığı at sırtında fethedebilirsin ama onu yönetmek için inmek zorundasın." İkinci alternatif çok daha yaygın fakat üzerinde pek de durulmayan bir çözümdü: Göçebelerin devletin süvarisi/paralı askeri olması, sınır boylarının devriyesini yapmaları ve diğer barbarları kontrol altında tutmalarıydı. Aslında, genelde ticari ayrıcalıklar ve yerel özerklik kar- şılığında, barbarları birliklerine katmayan devlet veya imparatorluk çok nadirdi. Sezar'ın Galya'yı etkisiz hale getirişi büyük oranda Galyalı birlikler sayesinde gerçekleşti. Burada devlet barbarları fethetmiyor, onları aynı Kazaklar veya Gurkalar gibi mevcut devletin askeri kanadına dönüştürüyordu. Sömürgeci düzende bu örüntü, "yerli alt-emperyalizm" olarak adlandırılmıştır.48 Geniş ölçekte, paralı asker kullanılması yerleşik devlet için başka riskler doğurmaktaydı. Tang Hanedanı, devasa An Luşan İsyanı'nı bastırmak için parayla Uygur Türklerini tuttuklarında bunun ne kadar tehlikeli olduğunu görecekti. Birçok "barbar uzmanı"nın hemfikir olduğu görüşe göre, göçebe hayvancılar yerleşik toplulukları ticaret kanalı olduğu kadar insan gücü kaynağı ve gelir kapısı olarak görmekteydi. Göçebe hayvancıların böyle depo niteliğinde yerler yaratmak için tarımsal nüfusu zorla yeniden yerleştirdiği bilinen bir gerçektir. Ayrıca bu görüşe göre, barbar kon- federasyonları büyük yerleşik yönetimlere komşu olan ve adeta parazit gibi onlarla beslenen "gölge imparatorluklar" gibiydi. Bu kısmi türev halleri, konakları çöktüğünde ortadan kalkmaya meyilli oluşlarında net bir şekilde görülmektedir. Nikolay Kradin' in söylediği gibi, "gö- çebeler arasında merkezileşmenin derecesi, komşu oldukları tarımsal uygarlığınkiyle doğru orantılıdır ... " Avrasya'da göçebelerin emperyal ve yarı emperyal tarzla örgütlen- mesi ilk olarak M Ö 1. bin yılın ortalarında başlamış "eksen çağı" nın bitmesinden sonra, güçlü tarım imparatorlukları (Çin'de Qin, Hindistan'da Maur, Ön Asya'daki Helenistik devletler, Avrupa'da Roma İmparatorluğu) çağında ve göçebelerin son derece örgütlü haldeki zirai ve kentsel topluluklarla temas kurmak zorunda kal- dıkları bölgelerde gelişti. 49 Kradin ve diğerleri, birlikte yükselip çökmüş çiftlerin arasına Hiung- nu ile Han Hanedanı'nı, Türk Kağanlığı ile Tang Hanedanı'nı, Hunlar ile Romalıları, "denizci halklar" ile Mısırlıları ve belki Amoriler ile Mezopotamya' daki şehir devletlerini de ilave ederler. Muhtemelen Yuan ve Mançu Hanedanları bu diziye ait değildir, çünkü ortadan yitip gitmek yerine yerleşik krallıkları yutmuşlardır. Dolayısıyla, barbar devletler ve onların başına bela oldukları im- paratorluklar hakkında onca mürekkep harcanması üzücü ve içler acısı olduğu kadar olağandır da. Nasıl haberlerde hep başkentte olan bitenlerden bahsediliyorsa, tarih de hep onlardan bahsetmiştir. Yüzlerce küçük devlet ile yakınlarındaki binlerce devletsiz insandan, bu devletsiz insanlar arasındaki yırtıcı ilişkiler ve ittifaklardan bahseden bir tarih daha adil olurdu. Örneğin Peloponez Savaşları sırasında Atina'yı anlatan Thukididis, düzinelerce dağlı ve vadili halktan bahseder: Kralları olan ve olmayan; Atinalılarla müttefik olan, onlara haraç ödeyen veya onlara düşman olan halklardan. Eğer tarihlerini biliyor olsaydık bu çiftlerin her biri, devletler ve devletsiz komşuları arasındaki ilişkilerle ilgili bilgi dağarcığımızı alabildiğine genişletmiş olacaktı.
Sayfa 217Kitabı okudu
·
244 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.