Gönderi

96 syf.
7/10 puan verdi
·
Liked
"Gölge etme, başka ihsan istemem."
Fransa'da doğmuş, Alman edebiyatı için ürünler vermiş, meslektaşı Darwin gibi uzun geziler sonucu botanikbilimine dair keşiflerde bulunmuş yazarın bu öyküsü -ki kısa roman (uzun öykü) sayılabilecek novella'dır- Goethe'nin Faust'unun ilk bölümünün yayımlanmasından 6 sene sonra, 1814 yılında okuyucuyla buluşur (ikinci kısım için 1832'yi beklemek gerektir). Her iki eserin de öncesinde, Thomas Mann'in de meşhur romanına adını verdiği Doctor Faustus, Faust mitinin 16.yy sonlarında kaleme alınmaya başlamasından sonraki ilk büyük esere Shakespeare'in erken yaşta aramızdan "ayrılan" rakibi Christopher Marlowe'nin ellerinde kavuşur. Bu girizgahtan sonra, Sabahattin Ali'nin tercümesi için kollarını sıvadığı hikayeyi kısaca mercek altına alalım. Eserin tanıtımında zaten konusuna vakıf olduğumuz alışveriş pek çabuk hayat bularak okuru öykünün içine çeker. Gölgesi karşılığında aldığı talih kesesi ile, Buzzati'nin Büyülü Ceket'i misali, önce gözlerinin kamaşmasını, sonra sonra Yasın Beş Safhası (Kübler-Ross modeli) misali içinde bulunduğu gizemli durumu inkar ve öfke ile karşılayıp, tüccarı aradığı süreç içerisinde depresyona girdikten sonra, bir araya geldiklerinde pazarlığa girişip, en sonunda da boyun eğme ve kabul ile karakter gelişimini tamamlamasını bekledim. Lakin daha ilk sayfalarda gölgesizliğinin "cahil" halk tarafından kafir addedilecek denli ağır şekilde karşılandığını ve hemen pişman olduğunu görüyoruz -ki bu akıcılığı olmasa da, gizemi ve bizi beklediğini umduğumuz diğer sürprizleri bertaraf eden bir gelişme. Araya serpiştirilen romanslar değil ancak uşağıyla kurduğu dostluk yan tema olarak öyküyü güçlendiriyor. Tıpkı Binbir Gece Masalları'ndaki gibi, gizemli satıcı 1 yıl sonra geri gelip yeni bir teklif sunacağını söylüyor ve yine bu masallara uygun biçimde tarihin karıştırılıp unutuverildiğini görüyoruz (bu kısmın işleyişe bir etkisi yoktur). Teklif elbette şaşırtmıyor: Gölgesi karşılığında ruhunu satması istenmektedir. Peki kabul edilecek midir? Son perdede yine alışılmışın dışında, yazarın hayat hikayesine paralel bir "coda" izliyoruz. Burada "Hızır'ın Çizmeleri" (seven-league boots) de halk efsaneleri arasında bizlere sunuluyor. Kitabı okurken, sürekli güneşten kaçmak zorunda kalan bir kısımda dağları bu yürüyüşe mesken edinen karakterimizle aklıma tek bir isim geldi elbette, yine korku folklorunun vampir mitinden bizlere kazandırdığı en meşhur, mel'un yaratık: Dracula (1897). Sanatın Yggdrasill'inin (hayat ağacı) kolları gibi, her efsane sanat eserlerine esin veriyorken her eser de başka eserlerde kendinden izler bırakıyor dimağlarımızda. Sonuçta hepsi bu başbelası, düşük çeneli, elinde meşalelerle canavarı kovalayan cahil toplulukların içinden çıkıyor ve kulaktan kulağa yayılarak kendi kendilerine lanet okuyor (ve zevkle okutturuyor!). Doğaüstünün, fantastiğin, bilimkurgunun, korkunun, gizemin temaşa edildiği okuma ritülleri hayata zevk kattığı kadar bilgiye olan susuzluğumuza da, Nicolas Flamel kadar olmasa da, doyum sağlıyor ve sonraki dozu almak üzere, bu bağımlılığı beslemeyi ve efendisine hizmet eden Renfield gibi beslenmeyi sürdürüyoruz.
Peter Schlemihl'in Acayip Sergüzeşti
Peter Schlemihl'in Acayip SergüzeştiAdelbert Von Chamisso · Can Yayınları · 20221,413 okunma
·
84 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.