Gönderi

Üstad Bediüzzamanın Hayr'ul Hâlefi Ahmed Hüsrev Altınbaşak Efendi...
Tek olan bu teybin bandını nurcu bir genç aşırıp Isparta'da ikamet etmekte olan rahmetli Hüsrev Altınbaşak'a götürmüş. O da Üstad Bediüzzaman'ın «Hüsrev, vekil-i mutlakımdır!» dediği mübârek bir şahsiyetti. Risale-i Nur'un «iman kur­tarmaktan sonra en ehemmiyetli gâyesinin «İslâm harf­lerini yaşatmak» olduğunu söylüyor ve bu hususta büyük bir tehâlük gösteriyordu. Bantı dinleyince heyecanlanmış. Be­nimle görüşmek arzusunu izhar etmiş. Kendisi, evinden çıkmayan ihtiyar ve takva ehli bir kimseydi. Asıl mesleği mu­ vazzaf askerlik idi. Yunan Harbi'ne katılmış ve sevk-i ka­derle esir olmuş bir gâziydi. Zaferden sonra yüzbaşı rütbesiyle tekâüde sevkedilmiş. Devletin fakirliğini düşünerek tekaütlük ikramiyesini Ordu'ya bağışlamıştı. Risâle-i Nurların yazılması ve yazılanların kontrolü hizmetini ifâ ediyor ve evin­den çıkmıyordu. Lâkin Türkiye'nin her tarafından ziyaretine gelenler vardı. Şehirdeki bir yakını vasıtasıyla bu bantı çoğalttırıp bütün Anadolu'ya yaydırmış olan bu mübârek zatla, bilâhare Eskişehir Askerî Cezâevi'nde koğuş arkadaşlığı ya­pacağımı nereden bilebilirdim! Kalkıp ziyâretine gittim. Beni il­tifatlara garketti. Duâlar etti.
Sayfa 163 - Sebil YayınlarıKitabı okudu
·
1 artı 1'leme
·
89 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.