Yağmur dinmedi.
Dinsin de istemedik.
Tanenin cama değişini dünya, kokusunu cennet
Gelmedi aklımıza bir filika yapmak
Ve gelmedi lübnanda bir gecenin dibi
Feridin sesini sevdik elbet
Ama daha dokunaklı bulduk kabbani yalnızlığını
Ayalarımızı semaya doğru kaldırıp şıp sesi duyduk
Yansıma dedi işini iyi bilen hekimler
Şıp dediler
Anıdır dedik bizse
Dededen kalma tüfek, enfiye kutusu ve mızraklı ilmihal
Yağmuru biz ekledik sonradan
Teyemmümün bozulduğu hallerde yer buldu kendine
Abdest alınacak suların hükmünde
Bir de şey vardı tabi: çocuk, yara, yağmur
Bir de şey: ucunu sivrilttiğimiz bıçakların yukarıdan aşağıya inişi
Bir de: yara yeniden, fakat başkasının.
Yağmur dinmedi.
Dinsin de istemedik.
Sabah bir canavar gibi girerdi hanemize çok gerçek
Bin yıllık masallar düşünürdük çok renkli, prensesli
Elma derdik şimdi düşse, yerine yağmur düşerdi
Tıpırdamak diye çağırırdık, tıpırdardı çün gençliğimiz
Sefalet tıpırdardı, tıpırdardı sızım sızım sızlayan kalbimiz
Ah evet kalbimiz: bir ceylan koşar gibi uçsuz bucaksız bir çayırda
Kalbimiz: kırıldıkça kendini onaran bir sincap ağzı
Kalbimiz: sanki her şeye dayanır ve dağılırmış gibi bir şark şarkısıyla
Yağmur dinmedi.
Dinsin de istemedik.
Kupkuru bir eli öpüp girdik halkaya bir şam tekkesinde
Uçmayı denedik, geride bırakmayı, unutmayı
Yaşamamış olmayı diledik bundan öncesini
Sarhoş bir zakirbaşı, başıbozuk bir derviş olup
Hayır: olup değil olarak, bozarak değil zaten bozuk
Yüzümüzdeki yenikleri yenilgi sayarak ki haklıydık
Esmerdik, yükselen bir ses eşlik edince yağmura vallahi haklıydık
Bundan öncesini yaşamamış olsaydık sensiz bir sonsuzlukta
Kalırdık ‘fa’ alem ennehu’da, uyurduk uyanmazdık, uyanır uyumazdık.
Balta bulur ormana, orman bulur aşka düşerdik
Şüphesiz o ne güzel bir düşüştür ve kurtuluş düşmektedir
Bir eteğe tutunup korkmadan düşmekte bütün düşlerden
Görünmedi kara: kurtulamadık ve bunu denemiş olmanın
Görünmedi görünmeyen, elimiz böğrümüzde kaldık
Dünyadır dedik haydi boz bir kaside dinleyelim
Madem yaşamıyoruz, belki böyle ölürüz.
Yağmur dinmedi.
Dinsin de istemedik.
Yürüyorduk durmadan
Yürüyorduk durmadan
Yürüyorduk arkadaşlar ve yoksulluk
Çaya birikmiş çetele, yere uzamış sakal ve bir yığın acıyan
Acıdıkça demini alan, açılan bir yitik okyanusa
Yaz yüzlü kızlar geçerdi önümüzden, dumanlar geçerdi
Acıyan
Eskiten tüm cümleleri, esriten tüm geceleri
Yaz yüzlü kızlar dumanlarıyla ve korkmadan
Bürümcükleriyle ve kast ederek canımıza
Demek pıçak gibi, demek van goghun tarlaları gibi
Şart olsun keseceğim ben de kulağımı
Gözümle duyacağım yağmuru sene ikibinonyedi
Sene bilmem kaç
Arkadaşlar ve yoksulluk
Çeteleler ve dünyanın unutma biçimleri
Geveze ve umutluyuz oysa suskun ve çaresiz olmak revaçta
Arkadaşlar var hala, yoksulluk var lakin kızlar evlere kaçtılar
Biz okyanus dediydik meğer akvaryummuş
Dünya denmiş adına, vay canına.
Yağmur dinmedi.
Dinsin de istemedik.
Mitralyözle mavzeri ayırt edemeyen gevşeklikten tiksindik
Ayçiçeğini sevdik, ellerini sevdik köylülerin: testiyi, mavzeri, kadını
Güneş alnacımızdaydı demincek, tarlaydı, köstebek korkusuydu
Şimdi yağmur, çiçek kokusu, ince sızılar
Beribaştan bir türkü hatta
Belki söylenmemiş şeylerin türküsü
Belki gizlenecek yerlerin, ellerin, kadınların
Köy odalarının, beyaz çarşafların, pembe tenin
Çözülmüş sırrın değil çözülmemiş düğmenin türküsü
Köylü çocuklarının yurt odalarındaki yersizliğinin
Yakından sevmelerin türküsü
Şafak dersem çık ulan kitapsız
Cevr ile cefa dersem dokun bana
Temmuz dersem öp
Çünkü türkümüz türlü mahcuplukların türküsü
Bütün olmayanların türküsü ki at dediğin alinin atıdır
Bu beygiri dehledim, yine de yetemedim ebemkuşağına.
Yağmur dinmedi.
Dinsin de istemedik.
İsim koymamışlar doğarken
Yağmur getiren olsun dedim madem
Gece yağmuruydu
Muazzam bir öykünün giriş cümlesiydi
Gelişmedi
Kısmet dedim kız kulesine doğru.
İSMAİL KILIÇARSLAN