Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

262 syf.
·
Puan vermedi
·
13 günde okudu
"Güle versin bağban gülzârı zahmet çekmesin"
Türk edebiyatının son dönem yazarlarından Beşir Ayvazoğlu, Güller Kitabı ile bizleri kültürümüzün uzun ince ve çiçeklerle bezeli yollarında zevkli bir yolculuğa çıkarıyor. Hem bir araştırmacı hassasiyeti hem de bir edebiyatçı zerafetiyle ile yazılmış olan kitap, kültür tarihimiz açısından ortaya konmuş önemli bir eserdir. Çiçeklerden yola çıkarak, tabiata bakış tarzımızda tarih boyunca yaşanan değişmelerin ele alındığı kitabın ilk baskısı 1992 yılında yapılmış ve kitap çok büyük bir ilgiyle karşılanmıştır. Beşir Ayvazoğlu, sadece gülden değil kültür ve edebiyatımıza mal olmuş birçok çiçekten bahsetmiş olmasına rağmen kitabına Güller Kitabı ismini vermiştir. Bunun sebebi ise gülün zengin çağrışımlarından faydalanmak ve bir sembol olarak taşıdığı değeri vurgulamaktır. Yazara göre gül, her zaman lale ve karanfil gibi zorlu rakiplerle mücadele etmek zorunda kalmışsa da saltanatını her zaman korumuştur. Gül, bütün çiçekleri, hatta tabiatı özetleyen bir çiçektir. Aslında bir çeşit dikenli çalı olmasına rağmen, güzel kokusu ve farklı renklerdeki muhteşem çiçekleri ile asırlardan beri insanları derinden etkilemiş ve bütün kültürlerde, her zaman çok özel ve seçkin bir yere sahip olmuştur. Batıdan Doğuya bütün dünya şairlerinin üzerinde birleştiği tek çiçek olan gül, aşkın her çeşidinde sevgiliyi temsil etmektedir. Bülbül ise onun aşkıyla yanıp tutuşan aşıktır.Güller Kitabı'ında en güzel örneklerinden birkaçını okuyabileceğimiz yüzlerce hikaye anlatılmıştır asırlar boyunca gül ile bülbülün aşkına dair. İslâmi literatürde ise gülün yeri apayrıdır. Hem klasik hem de halk edebiyatımızda, rengi, şekli, kokusu, dikenleri ve kısa ömürlü oluşu dolayısıyla bir yığın teşbihe konu olmuştur. Gonca halindeki gül birliği yani vahdeti, açılmış gül ise çokluğu yani kesreti temsil eder. Tasavvufi sembolizmde ilahi güzelliği ifade etmekle beraber, Allah'ın sevgilisi Hz.Muhammed'in de remzidir. Bununla ilgili en güzel benzetmelerden birini, Fuzuli'nin ünlü Su Kasidesi'nde görüyoruz: "Güle versin bâğban gülzârı zahmet çekmesin Bir gül açılmaz yüzün tek verse bin gülzâre su" Fuzuli bu beytinde, bahçıvan bin gül bahçesini sulasa da Hz. Muhammed'in yüzü gibi tek bir gül bile açılamayacağını ifade etmektedir. Gül ile ilgili söylenen rivayetlerden biri de gülün Hz Muhammed'in terinden doğduğu rivayetidir. Nitekim Yunus Emre sarı çiçeğe "Gül sizin nenüz olur ?" diye sorar, o da şöyle cevap verir: "Çiçek eydür ey derviş Gül Muhammed teridür" Halk arasında yaygın olan "Gül koklamak sevaptır" inancı hiç şüphesiz bu çiçeğin Hz Muhammed'in sembolü olmasından kaynaklanmaktadır. Mevlidlerde gülsuyu ikramı ise başlı başına bir törendir. Ayrıca edebiyatımızda ömrünün kısalığı dolayısıyla hayatın geçiciliğini ifade eden gül, tarikatlarda da sembol olarak büyük önem taşır. Rivayete göre Hz Ali son nefesini vermeden önce bir deste gül istemiş ve getirilen gülleri kokladıktan sonra ruhunu teslim etmiştir. Bu bakımdan gül destesi, nefeslerde, Bektaşilere has bir tabir olarak kullanılmaktadır. Bektaşilerin ve Mevlevilerin giydikleri cübbenin ismi de destegüldür. Rufai dervişlerinin zikir esnasında yaladıkları kızgın demire "gül", bu işleme de "gül yalamak" ismi verilmiştir. Ayrıca Kadiri tarikatı tacına da "gül" denilmektedir. Gül, sadece dini hayatımızı değil, günlük hayatımızı da süslemektedir. Mesela hocanın vurduğu yerde gül bimekte, sevgili gülünce yüzünde güller açmakta, insan mutlu olunca hayatı gül bahçesine dönmektedir. Güle atfedilen bütün bu sembolik anlamların derinliği ve çokluğu onu, çiçeklerin sultanı yapmıştır. O, edebiyat için vazgeçilmezdir artık. Bu yüzden Beşir Ayvazoğlu, Türk çiçek kültürü üzerine yazmış olduğu deneme kitabına güller kitabı demeyi uygun bulmuştur. Güller kitabı çok da uzun olmayan bir giriş bölümünün ardından yedi bölümden oluşmaktadır. Beşir Ayvazoğlu, giriş kısmına, bir gün Sahaflar Çarşısı'nda eski kitapları karıştırırken gözüne takılan "Çiçekler Arasında" adlı şiir kitabından bahsederek başlar. 1867 yılında Selanik'te doğmuş olan Nabedid mahlaslı Ahmed Cemal Bey'e ait olan bu mütevazi şiir kitabından çok etkilenmiştir . Şiirlerinden, onun iyi bir şair olmasa da çiçeklerle sıkı fıkı olan iyi bir çiçeksever olduğu anlaşılan Nabedid'in çiçekleri ve şiirleri Beşir Ayvazoğlu için Güller Kitabı serüveninin başlamasına vesile olmuştur. Ayvazoğlu, Kutadgu Bilig , Dede Korkut gibi kadim eserlerden ve Bâki, Şeyh Galip, Nefi gibi büyük şairlerin şiirlerinden örnekler vererek, İslamiyet'in kabulünden önce, atalarımızın henüz göçebe yaşadıkları dönemlerdeki çiçek ve bahçe kültürü ile yerleşik hayata geçtikten sonraki çiçek ve bahçe kültürü arasındaki farka değinmiştir. Ona göre Türk İslam Kültürü, göçebe kültürü ile İslam kültürünün ve çeşitli yerleşik kültürlerin bir sentezidir. Ayvazoğlu, kitabın ilerleyen bölümlerinde Divan edebiyatından Halk edebiyatına, Osmanlı döneminden Cumhuriyet dönemine kadar yazılmış birbirinden güzel şiir ve hikayelerden alıntılar yaparak, çiçeklerin kültür dünyamıza olan yoğun etkisini gözler önüne sermiştir. Bir devre adını vermiş olan lale, bayramlara isim olmuş erguvan, baharın müjdecisi nevruz, efsanelere konu olmuş nergis, küçük bir geline benzeyen gelincik, dertli bir aşığa benzetilen dağların boynu bükük mor menekşesi, temizlik, saflık, bereket sembolü olan nilüfer, sevgilinin saçlarını hatırlatan sünbül, eşsiz renkleriyle şiirlere konu olmuş karanfil, zambak, susen, yasemin ve daha nice çiçek bütün güzellikleriyle arz-ı endam eder kitabın sayfalarında. Beşir Ayvazoğlu, kitabın sonunda, bugünün karmaşasının, belirsizliğinin ve oturmamışlığının onu ürküttüğünü, bu nedenle çiçeklerin modern edebiyatımızdaki ve hayatımızdaki yerini araştırmayı göze alamadığını itiraf etmektedir. Bu konudaki üzüntüsünü şu sözleriyle dile getirmiştir: "Bir yanda plastik çiçekler yer yer saltanatlarını ilan ederken, bir yanda 40 yıllık Türk çiçekleri Türkçe adlarını taşımaktan neredeyse utanır olmuşlardı. Çağdaş dünyanın eşya kalabalığında kendilerine bile yer bulmakta zorlanan insanların hayatlarında çiçeğe ayırabilecekleri yer çok sınırlı. Neredeyse bütünüyle koptuğu tabiatın dilini de unutan insanoğlu , çiçekleri dış görünüşlerindeki güzellikten ibaret zannettiği için öyle sulamak, çapalamak, budamak gibi zahmetleri olmayan plastik çiçekleri icat etti" Bu acıklı durum neticesinde insanlar çiçeklerin dilini büsbütün unuttu. Halbuki Mustafa Kutlu'nun dediği gibi, çiçeklerin ve çocukların kaale alınmadığı bir dünya nasıl tasavvur olunabilir, bu dünyada insanlar nasıl yaşayabilir? Etrafımız çelik ve beton yığınları ile kuşatılmışken, her yerde plastik egemenliği sürüp giderken, her sabah silah sesleri ve bomba görüntüleri ile uyanırken, baskı ve zulmün yaygınlaştığı bir dünyada çiçeklerden bahseden bu güzel kitap, belki bir nebze şifa olur maddenin esiri olmuş katılaşmış kalplere. Ahmet Haşim ne güzel söylemiş "Çiçek muhabbeti hayvanın insanlaşmaya doğru ilk attığı adımdır"
Güller Kitabı
Güller KitabıBeşir Ayvazoğlu · Kapı Yayınları · 2021450 okunma
··
337 görüntüleme
Hülya okurunun profil resmi
Her çiçek al beni der, susan gül kazanır sonunda. Bütün kuşlar öter öter, bülbül kazanır sonunda. Güzeli bin bir hileyle yaklaşıp soyar da akıl Bin bir engelle boğuşan gönül kazanır sonunda. A.Turan Oflazoğlu
L. G. okurunun profil resmi
Gül, her zaman lale ve karanfil gibi zorlu rakipler ile mücadele etmek zorunda kalmışsa da saltanatını her zaman korumuştur.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.