Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

OLMASAYDI NE OLURDUNUZ? a) Olmazdık b) Yorgo kırbaki c) İran d) Afganistan “Olmasaydın, olmazdık”... Zamanında boynuzlu holdingin reklam sloganı olarak gündeme gelmişti. Esasında, Erol Toy’un İmparator isimli romanını okuyanlar yönünden herhangi bir sürpriz barındırmıyordu; olmasaymış gerçekten olmayacaklarmış. Lakin ilgili ilgisiz tüm mahallelinin benimsediği bir slogan haline gelmesi için fazla beklemek gerekmedi. Kimsenin aklına “iyi de O’nun henüz dünyaya gelmediği dönemlerde tarihte adı sanı geçen bunca Türk devleti nasıl kurulmuştu” gibi sorular gelmiyordu. Böylesine şeyler her nedense hep bizim gibi vesveseli tiplerin huzurunu kaçırır… Bir müddet sonra toplum yeniden gaflete dalmış olmalı ki “olmasaydı adınız Yorgo olurdu, ananız belli olsa da babanınızın kim olduğunu bilmezdiniz” gibi kendileriyle ilgili simülasyonu annelere teşmil etmek gibi iğrençliklerden medet umdular. Ta ki bize yakın Mikanos gibi adalar üzerinden Yunanla halvet oldular; Rakı-Uzo kardeşliği üzerinden ünsiyet peyda oldu. Yorgo olmanın çok da sıkıntılı bir şey olmadığının idrakine varıp “olmasaydı İran olurduk” a dönüştürdüler. Oysa İtikatta farklı olsalar da amelde (başkasına hayat tarzı dayatma hususunda) irandan bile önce İran oldukları cümlenin malumuydu zaten. İran’ın Suriyede bize karşıt cephede yer almasından mıdır nedir zamanla bu slogandan da sarfınazar ettiler. Şimdi de Mariana çukuruna taş çıkartacak derinlikteki bir düşünürün ağzından “olmasaydı Afganistan olurduk” tespitini duyduk. Hem de anlı şanlı İlber Ortaylı’nın bulunduğu bir ortamda dile getirilmiş... Her daim “Resmi hizmete mahsus “ olan müfredat tarihçimizin ağzından “ya bırakın saçmalamayı, Atatürk ve silah arkadaşlarının neşet ettiği bir devleti nasıl olurda Afganistan'la eşdeğer tutarsınız” diye bir çıkış beklerdik ama ne gezer... Söz konusu Atatürk'ün yüceltilmesi ise onun dışındaki her şey alçaltılabilirdi. Gelelim işin en can alıcı noktasına. Bir şeyi sıradan olmaktan kurtarmak, etrafındaki şeylerden arındırıp yüksek konuma terfi ettirmenin iki yolu vardır… Birincisi onu bulunduğu yerden kaldırır etraftaki en yüksek rakımlı yere koyarsınız. İkincisine gelince, mevcut konuma hiç ilişmeyip habire etrafında hafriyat yaparak çevreyi epeyce çukurlaştırarak onu otomatikmen yüksekte bırakmış olursunuz. Bizimkiler, maalesef ikinci seçeneğe yoğunlaştılar. Bir millet düşünün ki, tarihi binlerce zaferle dolu, değişik çağ ve coğrafyalarda onlarca devlet kurmuş, üstelik bu devletlerin kahir ekseriyeti de şimdikiyle kıyas kabul etmez/imparatorluk düzeyinde bulunsun. Sırf birilerini ululamak adına topluca alçaltılıp, hiçleştirilip 20. yüzyılın başında bir lider tarafından yeniden yaratıldığı iddia ediliyor millette çıt yok… Burada yücelik ve ululuğa dair bir tespit ve iltifatta bulunacaksan milleti özne kılarsın. Onun içinden tezahür eden bir ferdi ne kadar, cesur yiğit ve kahraman bulursan bul mensup olduğu milletin, marka değerine izafe edersiniz. Değil mi ki kırk yılda bir rastladığınız bir insan evladının doğrudan şahsına değil “ceddine rahmet” diye yetiştirenleri hayırla yadedersiniz… Yanlış anlama uzmanı IQ’ sü 20 ampere tekabül edenlerin anlayacağı dille; bir ürünü cazip kılan markasıdır. Markanın ürettiği hiçbir ürünün kalite ve değeri firmanın marka değerini aşamaz. İstediği kadar kaliteli olsun; Ayfonun hiçbir serisi için ortaya çıkıp mesela “İphone 6 olmasaydı Apple olmazdı” şeklinde bir tespitte bulunamazsın. Dolayısıyla yüzyıllara sari bir milletiin kaderini son kahramanlardan birinin varlığına endeksleyip “olmasaydı olmazdık” şeklindeki kreş zekasına tekabül eden sloganlarla Mustafa Kemal’i ilahlaştıracağım derken, geriye kalan tüm millet fertlerini; aciz, biçare, faydasız, zavallı, himmete muhtaç göstermekten öte bir şey yapmamış olursunuz. Hele hele kendini milliyetçi olarak tanımlayanların bu çelişkiyi idrak etmeden cumborlop atlamasına ne demeli bilemiyorum. Bunu Atatürk’ün zamanında yapanları kısmen anlayabilirim. Liderin hoşuna gidecek ifadelerin her daim bir getirisi olmuştur. Ahde vefanın ya da en azından bir insanı sevindirmenin mutluluğunu yaşamışlardır. Şu anda yaşamayan dolayısıyla kendisi hakkındaki sınırsız övgülerden hiç haberdar olmayacak bir lideri kültleştirmek uğruna, milletin gözünün içine baka baka “aslında o almasaydı bir hiçtiniz” anlayışına savrulup, muhataplarına benimsetilerek üstüne alkış toplamanın toplu bir mankurtlaştırma projesi olduğunun farkına vardırmak için neyi nasıl izah edeceğiz bilemiyorum… Şimdiye dek bizi derleyip toparlamak için hep “beka sorunu” üzerinden gaza getirdiler. Oysa bu memleketin en büyük problemi zeka sorunudur, idrak enfeksiyonudur. Artık kendini dindar olarak tanımlayanların bile şifa aradığı bu marazi anlayıştan kurtulacağımıza dair en ufak bir umut emaresi kalmadı maalesef… Tamam zekanın geriden gelmesi tümden kötü değildir… önden giden beden ona siper olup herhangi bir zarar görmesine mani olur. Hem kim bilir, günün birinde teknoloji gelişir ve beyin nakline imkan verirse “memurdan az ya da hiç kullanılmamış beyin” ilanlarının çokça piyasa yapacağı donör ülke olmamız da cabası… Sürekli beyin göçünden şikayet edip duruyoruz. Dışarı göçen beyinler olur ki bir gün nedamet duyar geri döner. Ya içe göçen beyinleri ne yana koyaçağız. Böylesine insanların domine ettiği bir toplumdan ne umulur ki? “Ey yapay zeka denilen halt, her neredeysen bir an önce gel. Geldiğinde kafatasımıza üç kez vur ki belki devreler temasa geçer… Gelelim başta sorduğumuz sorunun cevabına a) “neticede O olduğu için olmamazlık yapsak ayıp ederdik. b) Anason kardeşliği adına bir nebze Yorgo olmakta beis görmedik Yorgo Kırbaki ise tamamen elden gitti. c) Bırakın İran olmayı, tersten İran’a ilham kaynağı bile olduk. d) ABD'yi ülkesinden defetme hususunda Afganistan kadar bile olamadık. Mevcut şıkların tamamı tartışma götürse de, tereddütsüz olduğumuz yegane şey Kuzey Kore olmaktı… Abdullah Yaman
·
180 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.