Yaşasın Kabullenilmiş Kölelik!"Herkes, herkese aittir."
Bu distopyada çocuklar cam şişelerin içinde dünyaya gelirler. Hepsinin görevleri öncesinden bellidir. Hepsi görevlerine göre mükemmel bir şekilde yaratılır ve daha bebekken şartlandırılmaya başlarlar ninni şeklinde uykularında kulağına fısıldanan sözcüklerle. Her şeyden önce mutlu olmaya şartlandırılırlar. Yaşlılık, yalnızlık gibi iç karartan kavramlar da yoktur burada. Hep genç kalır ve genç ölürsün. Belki eski insanlara göre biraz daha az yaşıyorsun ama mutlu yaşayıp, mutlu ölüyorsun. Ölüm üzülüp ağlanılacak bir şey de değil. Çünkü buna da şartlandırılıyorsun.
"Evet, artık herkes mutlu" diye tekrarladı Lenina. aynı sözcükler, oniki yıl boyunca her gece yüzelli kez kulaklarına tekrarlanmıştı.
Anne/Baba gibi kavramlar yoktur. Kimse kimseye ait değildir, herkes, herkes içindir. Annem, babam, çocuğum, sevgilim veya evlilik gibi sahiplenici saçmalıklar yoktur. İğrenç, sapkınlık barındıran, barbarca kavramlardır bunlar Cesur Yeni Dünyada.
Alfa, Beta, Gama, Delta ve Epsilon şeklinde farklı mevkilerde insanlar yetişiyor bu dünyada. Onlarda da kimi kesimler daha az çalıştıkları halde daha üst mevkide ve daha refah bir hayat sürerler. Onlarda da bir kesim daha çok çalışıp daha çok ezilirler. Peki bu sınıf farkı mutluluk derecesini etkilemiyor mu? Hayır… Çünkü hepsi kendi sınıfına göre yetiştiriliyor ve hepsi kendi yaptığı işin daha kutsal olduğuna inanıyor. Sonuçta öğretilmiş ve şartlandırılmış bir kölelik çok da can sıkamaz. Çünkü onlar bunun için var olduklarına inandırılmışlar. Bu kademenin kutsallığına gönül vermişler. Yaşasın kabullenilmiş kölelik! Yaşasın köleliği kendine hak bilen cahil kesim! Olurda canını sıkacak bir şeye mi denk geldin sorun değil "soma" adlı ilaçtan bir hap içip kendini mutluluğun kollarına tekrardan bırakabilirsin. Ama unutma fazla mutluluk da intihar demektir.
Madem ki her şey onların elinde neden tek bir tür yaratmadılar? Tek bir üstün ırk. Bunu da denemişler ama hepsi üstün olan bu ırka alt kademelerin yaptığı işleri yaptıramamışlar. Bu üstün ırk birbirinin kuyusunu kazmaya başlamış. Kötü işleri yapanlarla kolay işleri yapanlar birbirlerine cephe alınca o mükemmel huzur ortamı bozulmuş. Yani anlayacağınız herkes her şeye sahip olamaz ve herkes bunu kabullenmeli ki huzurumuz bozulmasın. Ne demiştik; "yaşasın kabullenilmiş kölelik!"
Eskiye karşı da bir tiksinme vardır. Eski sefaleti hatırlatır, yamalı kıyafetler mutsuzluğu getirir. Sadece eşyalar değil, eski kitaplar, eski yazarlar hatta eski dinler ve tanrılar bile yasaktır. Onlar yeninin düşmanıdır.
"Yüzlerce yıl öncesinin tanrısını anlatıyorlar. Şimdinin Tanrısını değil."
"Ama Tanrı değişmez ki."
"İnsanlar değişir ama."
Bu kadar çok mutluluk dedik bu hayal değil de nedir? İşte bu yüzden de ütopya diyebiliriz. Aynı şekilde aslında her şeyin de mükemmel olmadığını, sistemin açıklarını görünce eserin dünya çapında ses getirmiş bir distopya olduğunu da söyleyebiliriz.
1984 kitabıyla çok sık kıyaslama yapılmış. George Orwell'in bu kitaptan esinlenmiş olma ihtimali yüksek. 1984 kitabında daha kötü bir dünya vardı ve günümüzde o distopyayı çoktan yaşamaya başladığımızı görmüştük. Cesur Yeni Dünya'da o kadar da karamsar olmadım. Hatta olsaydı iyi olurdu dediğim kısımları da vardı. Açıkcası yazar yeninin de eskinin de sıkıntılı kısımlarına değiniyor. Yani uygar olmanın da barbar olmanın da iyi ve kötü yanlarını önümüze seriyor.
Herkese rahatlıkla önereceğim çok güzel bir eserdi. Okuyacaklara şimdiden keyifli okumalar.