Gnostik felsefe varlık konusunda genel çerçevede bir plan ortaya koymaya çalıştı. Bunun tepesine maddeden ayrı, akledilebilen fakat kesinlikte idrak edilemeyen vücud anlamında Allah'ı yerleştirdi. Bu vücuttan birbiri peşisıra elektronlar sudur etti. Bunlar ardarda gelen ve müzdeviç (çift) bir düzen içindeki elektronlardı. Her biri dişil ve eril elektronlardan oluşuyordu. Bunlar bu ilk vücuddan uzaklaştıkça kesafetleri arttı ve maddeye yaklaşmış oldular. Bu elektronlardan her biri nefsini gnos (marifet) ile temizlemeden Allah'a doğru yükselmek istedi ama her defasında bulunduğu yerinden tardedildi. O zaman kendisinden kendisi gibi şerir elektronlar türedi. İşte bu şerir olan elektronlardan içindeki cisimlerle birlikte madde âlemi ortaya çıktı. Nefsler -ki onlar bu maddî alemden geçmektedirler- cisim elbisesi giydiler. Böylece bu elektron insan zindanında mahpus kaldılar. Fakat insan nefsi buradan bir kez daha kurtulmaya çalışmakta ve geldiği ilk aleme doğru yükselmeye uğraşmaktadır. İşte bu noktada insandaki hayır ve şer kuvvetleri arasında şiddetli bir mücadele baş göstermiştir. Her kimde gnostik tabiat varsa o ilâhî ve rabbanî olana döner. Ve her kimde maddî yön ağır basarsa içinde bulunduğu aşağı âlemden yukarı çıkamaz. Hayır ve şer yönünün eşit olması halinde mücadele yine devam eder. Hayır tarafı baskın çıkabileceği gibi şer yönü de baskın gelebilir. Fakat bu noktada şöyle bir soru ortaya çıkmış
oluyor: Allah mutlak hayır (hayr-t mahz) olup maddi olmayan bir vücud (varlık) idiyse kendisinden mutlak kötülük (şerr-i mahz) ve maddî olan bir vücut nasıl olmuş da sadır olmuştur?
Sayfa 264 - İnsan Yayınları