Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

206 syf.
7/10 puan verdi
·
Beğendi
Yoksulluk ve kapitalizm arasındaki ilişkiyi anlamak için başlangıç kitabı olarak fena değil. Wallerstein'dan çokça faydalanılmış. David Graeber'den de faydalanılabilirdi. Yazar, Yoksulluk kavramını incelerken bakış açısını ikiye bölüyor. 1450 yılından önceki dönem modern öncesi ve 1450 yılından sonrası modern dönem. 1450 yılından önce yani henüz Amerika kıtası keşfedilmemiş, Batılılar Afrika ve Asya kıyılarına yolculuklar yapmaya başlamamışken yoksulluk genel olarak hayatı sürdürebilme yetersizliği olarak görülüyordu. Kronik açlık ve yetersiz beslenme, yoksulluğun en temel tanımıydı. Bunlara ise savaşlar, doğal afetler, salgınlar ve kuraklık sonrası yaşanan kıtlıklar sebep oluyordu. Örneğin Roma dağıldıktan sonra kabileler arası savaşlar, yeni kurulan devletlerin hakimiyet mücadelesi, Avrupa'da yaşanan büyük veba salgını milyonlarca ölüme, istikrarsızlığa ve yaygın bir yoksulluğa sebep olmuştur. Kısacası yoksulluk Tanrı'nın takdiriydi. Bu yüzden Hristiyanlık'ta ve Müslümanlık'ta yoksulluk övülüyordu. 1450 yılında sonra ise yoksulluğun sebebi, sonucu ve tanımı insanların müdahaleleri ve keşifleriyle beraber değişti. Artık yoksulluk Tanrı'nın takdiri değil, insan eylemlerinin sonucuydu. Amerika'nın keşfi sonrası yaklaşık 50 milyon yerli salgın hastalık, savaş ve yoksulluk kaynaklı açlıktan öldü. Afrika ve Asya'dan köle ihracı yapıldı. Batılılar sahip olduğu bilimsel, ekonomik ve savaş tekniği gücü sayesinde yeni bir dünya düzeni kurdu. Bu düzeni kendi ekonomik çıkarlarına göre şekillendirdi. Köle ticareti nedeniyle Afrika'da aileler parçalandı, iş gücü ve erkek nüfusu azaldı. Asya'da özellikle Hindistan, Çin ve Osmanlı İmparatorluğu değişen teknolojilerle rekabet edemedi. Tekstil sanayilerini kaybettiler. Batı her alanda dünyanın her yerinde tahakkümünü kurmuştu. Köy merkezli tarımsal ekonomik düzen yerini kent merkezli sanayi düzenine bırakmıştı. Milyonlarca insan köylerini terk edip göçe zorlandı. Kentlerde ucuz işgücü olarak kullanıldı. Kent çevrelerinde sağlıksız, kalabalık ve düzensiz yerleşim merkezleri kuruldu. Tabii ki bu bir geçiş süreciydi. Zaman içinde Batı bilimsel, ekonomik ve askeri gücünün yanına etik değerleri de eklemeye çalıştı. 20. yüzyıla gelindiğinde yaşanan dünya savaşları ve ekonomik krizler milyonlarca insanın ölümüne ve işsiz kalmasına sebep olmuştu. 1945 sonrası ise artık toparlanma dönemiydi. O günden beri yoksulluğun tanımı her geçen gün değişiyor ve ama bitmiyor. Ve bitmeyecek gibi. Çocuk ve yaşlı ölümleri azalıyor, kadınlar toplumsal cinsiyet eşitliğini kazanıyor, geçimlik kısmen bazı bölgelerde artıyor. Ama değişen ve dönüşen dünyada yeni teknolojiler yeni işsizler ordusu yaratıyor. İnsanlar güne kurtarmak, karnını doyurmak ve hayat standartlarını korumak için kapitalist düzene boyun eğmeye devam ediyor.
Yoksulluğun Tarihi
Yoksulluğun TarihiSteven M. Beaudoin · Dedalus Kitap · 201718 okunma
·
50 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.