Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Kolektivizm Yüzyılımızın tanrısı bu değil mi?
***** Evet, hep onu öyledim. Açıkça ve net biçimde. Sen duyamamışsan suç bende değil. Duyabilirdin tabii ama duymayı istemedin. Benim açımdan,bu, sağırlıktan da güvenli. Yönetmek istiyorum dedim hep. Ruhani atalarım gibi ama ben onlardan şanslıyım. Onların çabalarının meyveleri bana miras kalmış durumda. Büyük rüyayı gerçekleşmiş görmek de bana kısmet olacak. Bugün artık çevremde nereye baksam görebiliyorum. Tanıyorum görünce. Hoşlanmıyorum. Hoşlanmayı beklemiyorum da/Zevk almak benim yazgım değil zaten. Kapasitemin elverdiği kadar tatmin duyabilirim Ama yöneten ben olacağım." "Kimi..." "Seni. Dünyayı. Bütün mesele, kaldıracın sapını bulabilmekte. Bir tek insanın ruhunu nasıl yönetebileceğini öğrendin mi, diğer bütün insanları da elde edebilirsin. Mesele ruhta, Peter, ruhta. Kamçılar, kılıçlar, kurşunlar, silahlar boşuna. Sezarların, Atillaların, Napolyonların küçük adam oluşu, işi sürdüremeyişleri bu yüzden. Biz sürdüreceğiz. Ruh aslında yönetilemeyen şeydir, Peter. Onu kırmak, çökertmek gerekir. Oraya bir çomak sokup parmaklarını batırdığında adamı elde ettin demektir. Kırbaca ihtiyacın yok. Zaten kırbacı kendi sana getirir, beni dövsene diye yalvarır. Onu bir kere geri vitese taktın mı, içindeki mekanizma her şeyi kendi kendine, senin istediğin gibi yapar.Adamı kendisine karşı kullanacaksın. Nasıl yapılır, bilmek ister misin? Bak bakalım sana hiç yalan söylemiş miyim. Bunlar ağzımdan ilk defa duyduğun şeyler değil. Yıllardır duyuyor ama duymamayı seçiyorsun. Suç bende değil, sende. Bunu yapmanın birçok yolu vardır. 1- Biri şöyle. Adamın kendini küçük hissetmesini sağla. Suçlu hissetsin kendini. Umutlarını ve kişiliğindeki dürüstlüğü öldür.Zor iştir bu.Aranızdaki en kötüler bile,hep kendi çarpık görüşüne göre bir ideal seçmiştir, ona ulaşmaya çalışmaktadır. Bir iç yozlaşmışlıkla öldür dürüstlüğü. Onu kendine karşı kullan. Topyekûn dürüstlüğü yok edecek bir amaca yönelt. Benliğini sil diye öğütler ver. Başkaları için yaşamalısın de ona. En önemli şey hayırsever olup bağışlar, yardımlar yapmaktır, kendinden vermektir de. Bunu tam anlamıyla hiç kimse yapamamıştır, yapamayacaktır da. Ancak neler sağlayacağını görebiliyor musun? O adam, kendine en soylu erdem olarak kabul ettiği şeye asla ulaşamayacağını hemen görecektir. O zaman suçluluk duyacak, kendini günahkâr hissedecek, değersiz biri olduğuna inanacaktır. En yüce ideal onun ulaşamayacağı bir yerde olunca, bu sefer tüm ideallerinden, tüm umutlarından, tüm öz değer inancından vazgeçecektir. Yapamadığı şeyi başkalarına öğütleme zorunluluğunu duyacaktır.İnsan yarı iyi ya da yarı dürüst olamaz. Kişilik bütünlüğünü sürdürmek zor bir savaştır .Kendi içinin yozlaşmış olduğunu bile bile böyle bir şeyi sürdürmeye neden uğraşsın? Ruhu o zaman kendine saygı duymayı bırakır. Artık elindedir o adam. Söz dinleyecektir. Memnun olacaktır söz dinlediğine. Çünkü kendine güvenemez. Güvensiz hisseder. Kirli hisseder. Bir yolu bu. öldür. Zor iştir bu. Aranızdaki en kötüler bile, hep kendi 2- "Bir başka yolunu daha anlatayım. Adamın değer yargılarını öldür. Büyüklük denilen şeyi tanıma ya da ona ulaşma kapasitesini öldür. Büyük insanlar yönetilemez. Biz büyük adam falan istemiyoruz ama büyüklük kavramını inkâr etme. Onu içinden yık. Büyük olan şey nadir ortaya çıkan, zor elde edilen, istisna olan şeydir. Öyle standartlar koy ki onlara herkes ulaşabilsin. En sıradan olanı da en yeteneksiz olanı da en beceriksiz olanı da. O zaman bütün insanların, büyük ya da küçük herkesin içindeki başarma çabasını öldürürsün. Daha iyiye gitme, mükemmele ulaşma, kusursuzluğa varma hevesini öldürürsün. Roark'a gül, Peter Keating'i büyük mimar diye tanıt. O zaman mimarlığı mahvetmeyi başarmışsın demektir. Lois Cook'u yücelt, kabul ettir, edebiyatı da mahvettin demektir. Ike'a alkış tut, tiyatroyu da yıkmış olursun. Lancelot Clokey'yi öv, basını da çökertmişsin demektir.Büyük anıtları yıkmaya kalkma. O zaman insanları ürkütürsün. Sen vasatı, sıradanı, değersizi öv, o zaman büyük anıtlar zaten kalmaz. 3- Bir başka yolu daha var. Güldürerek öldür. Gülmek, insan neşesinin aracıdır. Onu bir yıkım aracı olarak kullanmayı öğren. Çevirip alay etmek için kullan. Çok basit. Her şeye gülmelerini söyle onlara. Mizah duygusu sınırsız bir erdemdir de. Ruhunda hiçbir kutsal şey bırakmazsan ruhu kendi gözünde kutsal olamaz artık. Saygıyı öldürdün mü insanın içindeki kahramanlığı da öldürmüş olursun. İnsan kıkır kıkır gülerek saygı gösteremez. Söz dinler ve bu söz dinleyişine de sınır koyamaz. Neye olsa güler artık. Hiçbir şey gülünemeyecek kadar ciddi değildir onun gözünde 4- "Bir yolunu daha ister misin? En önemlisi bu. İnsanların mutlu olmasına izin verme. Mutluluk kendine yeterli bir duygudur ve insanı kendi içine döndüren bir özelliği vardır. Mutlu insanların sana ayıracak zamanı da yoktur, sana önem de vermezler. Mutlu insanlar, özgür insanlardır. Demek ki onların yaşama sevincini öldürmen gerekir. Onların gözünde değerli ve önemli olan ne varsa al ellerinden. İstedikleri şeyi elde etmelerine asla izin verme. Kişisel arzu denilen şeyin kötü olduğuna inandır onları. İstiyorum,' demeyi doğal hakları sayamayacak düzeye indir. Bundan utansınlar. Bu noktada yardımseverlik çok işine yarayacaktır. Mutsuz insanlar sana gelir. Sana ihtiyaç duyarlar. Avutulmak için, destek bulmak için, kurtulmak için gelirler. Doğada boşluğa yer yoktur. İnsanın ruhunu boşalttın mı yerini sen doldurabilirsin. Neden bu kadar şoke olmuş göründüğünü anlayamıyorum, Peter. Bu hile içlerinde en eskisi. Dön de tarihe bak bir kere. Bütün büyük ahlak sistemlerine bak. Ta Doğu dünyasından başlayarak. Hepsi de kişisel zevki feda etmeyi öğütlemiyor mu? O laf kalabalığının altında hep aynı amaç yok mu? Feda et, kapılma,kendini inkâr et. Yalan mı? Hep tekrarlayıp durdukları nakaratı bilmiyor musun? Vazgeç, vazgeç, razı ol, razı ol!' Günümüzün manevi atmosferine bir bak. Keyifli olan ne varsa, sigaradan tut da sekse ihtirasa, kâr etmeye kadar hepsi günah sayılıyor. Bir şeyin seni mutlu ettiğini kanıtladığın anda o şeyi lanetlemiş sayılıyorsun. Bu aşamalara vardık artık. Mutluluğu suçluluğa bağladık ve tabii insanoğlunu da gırtlağından yakaladık. İlk doğan çocuğunu kurban et... Çivilerle dolu bir tahtanın üstüne yat... Çöle yürü, bedenine eziyet et... Dans etme... Pazar günleri sinemaya gitme... Zengin olmaya çalışma.... Sigara içme... İçki içme. Hep aynı terane. Aynı öğüt. Budalalar bu tür tabuları yalnızca bir saçmalık sanıyor. Geçmişten kalma, demode şeyler, diyorlar ama saçmalıkların hep bir amacı vardır. Bir çılgınlığı incelemeye gerek yok, yalnızca kendine, neye yaradığını, neyi sağladığını sor, yeter. Hangi ahlak sistemi fedakârlık öğütlüyorsa, sonunda bir süper güç haline gelmiş, milyonları yönetmiştir. Tabii üstünü biraz süslemek gerek. İnsanlara, kendilerini mutlu eden her şeyi feda ettikleri zaman, daha yüce bir mutluluğa ulaşacaklarını söylemek zorundasın. Bu konuda fazla açık seçik olman da gerekmez. Koca koca, anlamı belirsiz kelimeler kullan. "Evrensel uyum", "ebedî ruh”, “ilahi amaç”, “nirvana", "cennet", "irksal üstünlük", "proletarya diktatörlüğü”. Mesele içeriden yozlaşma, Peter. Yöntemlerin en eskisi bu. Bu fars yüzyıllardır oynanıyor, insanlar da hâlâ yutuyor. Oysa sınaması öyle kolay ki! Kendine peygamber diyenlerin ne söylediğine kulak kabart. Eğer fedakârlıktan söz ediyorsa hemen kaç oradan. Vebadan kaçar gibi, olanca hızınla kaç. Ortada bir fedakârlık oldu mu, mantıksal olarak, feda edilen o şeyleri toplayacak birilerinin de olacağı kesin zaten. Hizmet varsa, hizmet edilen birileri var demektir. Sana fedakârlıktan söz eden adam, aslında köleler ile efendilerden söz ediyor demektir. Kendisi efendi olmak niyetindedir ama eğer sana mutlu ol diyen, bu senin doğal hakkındır diyen, ilk görevin kendine karşıdır diyen birini bulursan, o adam senin ruhunun peşinde değil demektir. O adamın senden kazanacağı hiçbir şey yoktur. Oyle biri ortaya çıktığı anda hepiniz o boş kafalarınızla avaz avaz haykırmaya başlarsınız. Bencil bir canavar bu adam, dersiniz. Böyle olunca da soygun daha yüzyıllarca devam edecek demektir, korkulacak bir şey yok demektir ama bu arada, ağzımdan çıkan bir söz kullandım. Anlamıyor musun? İnsanların kendilerini senden dikkat etmişsindir belki. Bir ara, 'mantıksal olarak' diye bir korumak için bir silahı var: mantık. Bu yüzden, onu onların elinden mutlaka alman şart. Temellerini dinamitle. Ancak dikkatli olman lazım. Hemen inkâr etme. Hiçbir şeyi inkâr etme, elini gösterirsin. Mantık kötüdür deme sakın. Bazıları onu da yapacak kadar ileri beklenmedik başarılara da ulaşmışlardır gerçi... Ama sen mantık sınırlıdır de, yeter. Onun daha üstünde başka şeyler var, de. Nedir? O konuda pek açık seçik olmasan da olur. Alan nasılsa geniş. Bir yığın şey bulabilirsin. Içgüdü dersin, duygu dersin, vahiy dersin, ilahi sezgi dersin, diyalektik materyalizm dersin. Eğer bir yerde yakayı ele verirsen, birisi sana, doktrinin mantıksız derse, ona da hazırsın demektir böylelikle. Mantığın ötesinde başka şeyler var, dersin ona. Düşünmeye çalışma, hisset, dersin. İnanman gerek dersin. Mantığı bir kere kenara ittirdin mi, artık meydan senindir. Ne zaman, neye ihtiyacın olsa elinde sayılır. O adamı elde etmişsin artık demektir. Düşünen adamı yönetebilir misin? Biz düşünen adamlar istemiyoruz." Keating yere oturmuştu. Çekmeceli dolabın hemen yanına. Kendini çok yorgun hissetmiş, bacakları bükülüvermiş, oracığa çökmüş, sonra da yerleşmişti. Ayrılmak istemiyordu o dolabın yanından. Oraya dayanınca kendini daha bir güvende hissediyordu. Sanki teslim ettiği mektup hâlâ o dolabın içindeydi. "Peter, bunların hepsini daha önce de duymuştun. On yıldır hepsini nasıl uyguladığımı da gördün. Şimdi niye bu kadar tiksinti duyuyorsun? Karşımda oturup şoke olmanın, o üstünlük taslayan hayırsever ifadesiyle yüzüme bakmanın hiç gereği yok. Sen de dâhilsin bu komploya. Payını aldın, artık ayrılamazsın. Yolun sonu nereye varıyor diye korkuyorsun. Ben korkmuyorum. Söyleyeyim sana. Geleceğin dünyasına varıyor. Benim istediğim dünyaya. Itaat ve birlik dünyası. O dünyada her adamın kafasındaki düşünce, kendi düşüncesi olmayacak, komşusunun kafasındaki düşünceyi keşfetmeye çalışmak olacak, o komşunun da kendi düşüncesi olmayacak, o da öbür komşunun düşüncesini keşfetmeye çalışacak, tabii onun da düşüncesi olmayacak... Bu böyle gidecek, Peter. Dünyanın çevresini dolaşıp duracak çünkü herkesin diğer herkesle aynı görüşte olması gerek. Öyle bir dünyada, hiç kimsenin kendi istediği bir şey olmayacak. Herkes çabasını, komşusunun isteklerine hizmet etmeye yöneltecek, o komşunun da kendi isteği olmayacak, o da öteki komşunun isteklerine hizmet edecek ama o komşunun da isteği olmayacak... Yine dünyanın çevresi böyle dolaşılacak, Peter. Çünkü herkes herkese hizmet etmek zorunda. O dünyada insan, para gibi masum bir özendirici uğruna çalışmayacak. Saygınlık dedikleri kafası olmayan canavara çalışacak. Diğer insanların takdir etmesi, onaylaması için. Onlar kendisi hakkında iyi düşünsün diye. Fikri olmasına izin verilmeyen insanların fikri uğruna. Sırf kolları olan, beyni olmayan bir ahtapot. Yargı mı, Peter? Yo, yargı değil, kamuoyu yoklamaları. Sıfırlardan müteşekkil bir ortalama... Çünkü bireyselliğe asla izin verilmeyecek. Motoru çıkarılmış bir dünya. Bir tek yürek, elle pompalanıyor. Benim elim ve benim gibi daha birkaç insanın eli. Senin gibi şahane sıradanları bamtelinden yakalamayı bilenlerin. Size sıradan dediğimizde, küçük, vasat dediğimizde öfkeyle ayağa fırlamayanların. O isimleri sevip kabullenenlerin. Siz küçük insanlar bir tahtta oturuyor olacaksınız. Kutsallaştırılacaksınız. Salt yönetici sizsiniz. Geçmiş yöneticilerden hangisi olsa imrenir sizin durumunuza. Sınırsızlık var çünkü. Tanrı, peygamber, kral, hepsi bir arada. Halkın sesi/Vox populi/Sıradan, vasat, genel. Ego sözünün tersi ne, biliyor musun? Dolgu. Fasafiso. İşte onların yönetimi. Ancak bunun bile, bir gün biri tarafından başlatılması gerekir. Biz onu başlatacağız. Vox dei. taatten başka bir şey öğrenmemiş insanlardan, sınırsız itaat görmenin zevkini tadacağız. Ona "hizmet" diyeceğiz. Madalyaları- mızı hizmetlere vereceğiz. Kim daha iyi ve daha çok teslim oluyor diye görebilmek için, birbirinizi çiğneyeceksiniz. Aranacak başka bir seçkinlik kalmayacak. Başka türlü kişisel başarı olmayacak. Sen Howard Roark'u böyle bir tablonun içinde görebiliyor musun? Hayır mı? O halde saçma sapan sorularla vakit ziyan etme. Yönetilemeyecek her şey yok olmak zorunda. Ara sıra bir manyak, doğmakta ısrar ederse, on iki yaşının ötesine varamayacak. Beyni çalışmaya başladığı anda baskıyı hissedip patlayıverecek. Boşluğa, vakuma yönelik baskı. Derin deniz canlıları, gün ışığına çıkarılınca ne olur, bilir misin? İşte geleceğin Roarklarının hali. Geri kalanınız gülümseyecek ve boyun eğecek. Budalaların habire gülümsediğine hiç dikkat ettin mi? Insanın ilk kaş çatışı, Tanrı'nın elinin onun alnına ilk değişidir Düşüncenin dokunuşu ama bizde ne Tanrı olacak, ne de düşünce. Yalnızca gülümsemelerle oy verilecek. Otomatik levyeler. Hepsi evet diyor. Şimdi sen birazcık daha zeki olsan, örneğin eski karın gibi olsan bana bir soru sorar, Ya siz, yöneticiler?' derdin. Ya ben? Ellsworth Monkton Toohey? Ben de sana cevap olarak, evet, haklısın derdim. Ben de senin elde ettiğinden fazlasını elde edecek değilim. Seni, sizleri memnun durumda tutmaktan başka bir amacım olamayacak. Size yalan söyleyip iltifat etmek, sizi övmek, gururunuzu şişirmek. İnsanlardan, ortak iyilikten söz eden konferanslar vermek. Peter, zavallı dostum benim, ben senin tanıdığın insanların arasında benliğini en çok silebilmiş insanım. Benim bağımsızlığım senden bile az. Oysa seni, ruhunu satmaya daha yeni zorlamışım. Senin insanları kullanışın, en azından, onlardan kendine bir şey kopar- mak için. Oysa ben, kendim için hiçbir şey istemiyorum. İnsanları, onlara yapabileceklerim için kullanıyorum. Bu benim tek işlevim ve tek tatminim. Özel bir amacım yok. Güç istiyorum. Kafamdaki geleceğin dünyasını istiyorum. Herkes, herkes için yaşasın. Feda edelim ve yararlanmayalım. Hep acı çekelim, kimse keyif almasın, ilerlemeler dursun..Her şey duraklasın. Durgunlukta bir eşitlik vardır. Herkes, herkesin isteğine boyun eğer. Evrensel bir kölelik ve ortada bir efendi bile yok. O kadarcık bir gurur bile yok. Köleliğe kölelik. Koskoca bir daire ve eksiksiz bir eşitlik. Geleceğin dünyası." "Ellsworth... Sen..." "Deli miyim? Bunu söylemekten korkuyor musun? Şurada otururken, o kelime yüzünün her çizgisinde yazılı. Deli, ha? Etrafına bak. İstediğin gazeteyi al, manşetleri oku. Geliyor, görmüyor musun? Başladı bile. Değil mi? Sana söylediğim şeylerin hepsi hem de. Avrupa yutuldu bile. Biz de peşinden yetişmek için çabalıyoruz. Söylediğim her şey bir tek kelimeyle özetlenebiliyor. Kolektivizm Yüzyılımızın tanrısı bu değil mi? Birlikte hareket etmek. Birlikte düşünmek. Bir likte hissetmek. Birleş, fikir birliği sağla, itaat et. Itaat et, hizmet et,feda et. Böl ve zaptet... O önce gelir ama sonra, birleştir ve yönet. Sonunda keşfettik onu. Hatırlıyor musun, bir Roma imparatoru, keşke insanlığın bir tek boynu olsaydı da şıp diye kesebilseydim demiş. İnsanlar ona yüzyıllar boyunca gülüp durdular ama son gülen biz olacağız. Onun yapamadığını biz yaptık. Insanlara birleşmeyi öğrettik. Böylece bir tek boyun oldu, o boyna da bir tek tasma takmak mümkün oldu. Sihirli kelimeyi bulduk. Kolektivizm. Avrupa'ya bir bak, budala. Kuru gürültünün altında yatan gerçeği göremiyor musun? Bir ülke kalkıyor, insanların hiç hakkı yok, tek önemli olan, kolektif olandır diyor. Birey kötü sayılıyor, toplum da Tanrı oluyor. Ne bir amaca izin var ne bir erdeme. Yalnızca proletaryaya hizmet etmeye izin var. Bu bir türlüsü. Bir de öteki var. Bir ülke de yine insanın hiçbir hakkı yoktur diyor, her şey devlettir diyor. Birey yine kötü, ırk ise Tanrı. Ben mi saçmalıyorum, yoksa koskoca iki ülke gerçekten bu durumda mı? Gidişi izle. Bir türlüsünden bıkarsan, seni ötekine iteriz. Parmağımızın ucunda istediğimiz gibi oynatıyoruz. Kapıları tuttuk.Bozuk para hileli. Yazı gelirse kolektivizm, tura gelirse... yine kolektivizm .İnsanı katleden bir doktrine karşı, insanı katleden öbür doktrinle savaşırsın. Ruhunu bir konseye verirsin. Ya da bir lidere. Ama ver, yeter ki ver. Benim tekniğim, Peter. Yemek diye de zehir ver, ilaç diye de. Süse püse dikkat et, iyi kurgula ama ana amacı göz- den kaçırma. Seçenek tanı budalalara. Bırak eğlensinler ama yerine getirmen gereken asıl amacı unutma. Bireyi öldür. İnsanın ruhunu öldür. Gerisi otomatik olarak gelir. Dünyanın şu andaki durumuna bak. Hâlâ deli diyor musun bana, Peter?" Keating hâlâ yerde oturuyordu. Bacaklarını açmıştı. Tek elini kaldırıp parmak uçlarını inceledi, sonra bir parmağını ağzına sokup tırnağını ısırdı. Oysa bu hareket aldatıcıydı. Aslında bir tek duyusu kalmıştı Peter'in, o da işitme duyusuydu. Toohey ondan bir cevap beklenemeyeceğini biliyordu. Keating söz dinlercesine bekledi. Pek bir fark yok gibiydi. Sesler kesilmişti. Şimdi ona düşen, sesler yeniden başlayana kadar beklemekti. Toohey ellerini koltuğun kollarına dayadı, sonra avuçlarını kaldırıp kollarını tekrar indirdi. Sona konan nokta gibi bir ses. Kendini itip ayağa kalktı. "Teşekkür ederim, Peter," dedi ciddi bir sesle. "Dürüstlüğü silmek zordur. Ben ömrüm boyunca hep kalabalık gruplara konuşmalar yaptım. Bu konuşmayı yapma fırsatını ise hiç bulamamıştım." Keating başını kaldırdı. Sesinde dehşetin peşinatı vardı. Korku değildi bu ama bir sonraki saatin yankılarını taşıyordu. "Gitme, Ellsworth." Toohey onun başına dikildi, yavaşça güldü. "İşte cevap, Peter. İşte benim kanıtım. Benim ne olduğumu biliyorsun, sana neler yaptığımı biliyorsun, artık erdem hayallerine de inanmıyorsun ama yine de benden ayrılamıyorsun. Hiçbir zaman ayrılamayacaksın. İdealler adına itaat ettin bana. Şimdi idealler olmasa da itaat etmeyi sürdüreceksin. Çünkü artık başka işe yaramazsın. lyi geceler, Peter."
Sayfa 903 - 903-911Kitabı okudu
·
1 artı 1'leme
·
792 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.