Kurtar beni! Daha fazla ölemem
Ah Ingeborg,
Neden mi?
Bilmiyorum.
Pek çok şeyi bilmediğim gibi.
Sana daha önce yazdığım mektupları neden
atmadığımı bilmediğim gibi.
Sevgili Ingeborg,
Birkaç gece önce seni rüyamda gördüm.
Ben çok üzgündüm. Bir yerden,
bir şeyi kurtaramamış olarak dönüyordum.
Mekânlar çok garip
yerlerdi. Tanımıyordum. Seni çağırsaydım
belki sen tanırdın. Çok üzgündüm.
Çok yorgundum.
Çünkü kurtaramamıştım.
Oysa ki, kurtarabilmek için “o şeyi”
kan ter içinde kalmıştım.
Tanrıya çok yalvarmış, çok yakarmıştım.
Sonra, garip şekilde bu rüyanın bitişinde
sen vardın. Yanağına dayanmış elin vardı.
Gözlerinde uykusuzluk, rutubet vardı.
Ama ne garip, bana çoook sıcaktın. Ben de
sanki senin sıcaklığını özlemiş gibiydim.
Seninle çok garip merdivenlerden inip,
çok garip odalara girdik
SENİ ÇOOOK ÖZLEMİŞMİŞİMDİ.
Bu rüyanın gerisini sana anlatmayacağım.
Belki bir gün, buluştuğumuzda anlatırım. İşte bu garip
rüyadan sonra
günlerce seni düşündüm. Haklıydın.
Çok anlamlı olabilirdi: tükenmekteyiz,
gitmek zorundayız, çağrılmadan geliriz.
Ama konuşmak ve anlaşamamak,
Ve bir an bile kavuşamayan ellerimiz,
yıkmakta bunca şeyi: kalıcı değiliz.
Ah Ingeborg,
Nasılsın?
Sen hep ölümü düşünmek gibisin,
Sen “günü bölen çan sesleri gibi
barışın ve mutluluğun yakasına yapışan
ve olgun tarladaki orakları andıran
o büyük dünya korkusunun çocuğu”sun.
Ah Ingeborg,
Ben kor yuttum.
İçimdeki her şey yandı.
İçimde yanacak bir şeyler daha
var mıdır, Ingeborg?
Daha fazla acı çekemem
acı verecek yerlerimi o kor yuttu.
Sen nasılsın?
Sen şimdi “duvarın arkasında” nasılsın?
Bense “hâlâ duymaktayım soluğunu
bir de hançer gibi sapladığın
o sözcüğü.”
“hiçbir şey gelmeyecek bundan böyle”
Gerçekten iyi misin Ingeborg?
Affedebildin mi?
Tekrar sevebiliyor musun?
Yaralanan bir şey tekrar iyileşebilir mi?
İyileşen yerde İZ kalınca
tekrar eskisi (gibi) olunur mu?
Hayır Ingeborg,
İz bırakmaz insanı.
Hiçbir iz beni bırakmadı.
Hiçbir iz onu bırakmadı.
Ve biz bu izlerle eskisi (gibi) olamıyoruz.
Eskisi gibi olunamayınca
ne öncesi gibi, ne de sonrası gibi
OLUNAMIYOR.
HİÇBİR ZAMANDA OLAMAMAK
BUNU ANLAMAK!
Ah Ingeborg,
Martı çığlıklarıyla bile olsa
yırtılan ipek
bir kez daha dikilemeyecek.
Sevgili Ingeborg,
Sana burada olan biten hayatı, ve başka birçok şeyi
anlatabilirdim.
Ama ben içimdeki – içindeki çölü gördüm.
Zindanı.
Ve seninle sonlanan o garip rüyayı.
Belki sen -bu rüyadan habersiz olarak- benim tek taraflı
yakınlığımı hissetmeyeceksin. Olsun.
Ben bunu unutmak istemiyorum.
Bana rüyamda o garip odaların birinde
kulağıma bir şiir okumuştun. Şöyleydi:
“Hiçbir şey gelmeyecek bundan böyle
Bir daha ilkbahar olmayacak.
Herkese kehanetidir bin yıllık takvimlerin
Ama yaz, ve hani derler ya,
‘yazdan kalma’ diye, onlar da olmayacak
-artık hiçbir şey gelmeyecek.
Asla ağlamamalısın
der bir şarkı.
Onun dışında
bir şey
diyen
kimse yok.”