Gönderi

Halbuki veli «Kavs-ı Urûc» (yükseliş kavsini) tamamlayarak ve «Kavs-ı Nüzûl»ii (iniş kavsini) bitirerek «davet mertebesine ulaşıp <«<Şeriatın «<Lâ ilâhe illallah» (Allah'tan başka ilah yoktur) çizgisine, berrak bir şuur ile girdikten sonra anlardı ki, «kesret» olmasa idi, «tevhid» anlaşılmazdı.
Sayfa 26
·
1.044 görüntüleme
Gizem okurunun profil resmi
Bu sebepten olacak, «Şeriatin» ve «Tasavvufun» bütün esrarını kavrayıp sırat-ı müstakimde» birleştiren bütün Ehl-i Sünnet ve'l- Cemaat âlimleri gibi, İmam-ı Gazali Hazretleri de «eserde müessiri» gördükten sonra, Kimyay-1 Saadetinde şöyle buyurmuşlardı: <<Mahlukat, Halık'ın anahtarıdır». Yani, yaratılmışlar, Yaratan'ın sır kapılarını açan anahtarlardır. Halık'ı mutlak ve esas», mahluku, itibarî ve geçici» bulan bu yüce gerçek, İslâm'da mantığın, yani «İslâm Diyalektiğinin temeli olacak bir ifadedir. Çünkü «maddeden mânâya», «sınirlidan sonsuza», «esaretten hürriyete», «çoktan Bir'e», «yanlıştan doğruya», <<çirkinden güzele», «kötüden iyiye», «ölümlüden ölümsüze», «yaratılmıştan Yaratan'a»... giden bir yol gerçekten vardır. O kadar açık bir hakikattir ki, «madde» varsa «mânâ», «sinirli» varsa «sonsuz», «esaret» varsa «hürriyet», «çok varsa «Bir» «yanlış» varsa «doğru», «çirkin» varsa «güzel», «kötü» varsa «iyi», «ölüm» varsa «ölümsüzlük», «yaratılmış» varsa «Yaratan» da mutlaka vardır.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.