Siyasal İslam'ın halkı uyutma kurnazlığı taktiği.Halkı inandırabilmek için her şeyden önce şunu anlatmıştır ki, yoksul sınıflar cennetlere zenginlerden önce girip yerleşeceklerdir. Fakat bunu anlatırken varlıklı sınıfları da fakirlere sadaka ve zekat verıneye zorlamıştır. Böylece yoksul sınıfları açlıktan ölmeyecek ve isyan edemeyecek ve dolayısıyla devlet düzeni bakımından tehlike yaratamayacak durumda tutmuştur. Daha başka bir deyimle, bir taşla iki kuş vurmuştur: Bir yandan devlet iktidarının mutlak ve hatta müstebit şekilde uygulanmasını sağlamış, diğer yandan, kendisinin de dahil bulunduğu varlıklı azınlığın rahatını güvenceye almıştır. İslam ülkeleri tarihi, bu siyasetin sürdürülmesinin örnekleriyle doludur. 1400 yılı kapsayan bu tarih boyunca hiçbir İslam ülkesinde, servet eşitsizliğinin Tanrı'dan gelme bir şey olduğuna karşı sesini çıkaran, kafa tutan, ayaklanan olmamıştır.
İktidar sahiplerine danışmanlık yapanlar, halkın yönetimi konusunda bir yandan şiddet yolu ile korku yaratmayı salık verir lerken, diğer yandan halk çoğunluğunu yoksulluk içinde tutma siyasetini desteklemişlerdir. Örneğin vaktiyle Nizam-ül Mülk, bir yandan;
"Sultanım (halk ile) başa çıkmanın yolu, akıl ve mantık ile davranmak değil fakat şiddet kullanmaktır... Eğer halka karşı şiddet gösterilmez ise... fesad ve ihtilal zuhur eder" derken, diğer yandan da;
"Reâymız bizim sürümüzdür, vergimiz bizim güvenliğimiz (dir)" diye eklerdi.
İmam Gazalı gibi ünlülerin de iktidar sahiplerine sundukları formüller aşağı yukarı aynı idi:
"Biz çobanız, halk bizim sürümüzdür" derlerdi.
Ata Malik Cüveyni gibiler ise, halka iş gördürmek için halkı yoksulluk içinde tutmak gerektiğine inanmış olarak şu tür öğütlerde bulunurlardı:
"Aslan aç kalmayınca avlanmaz ve hiçbir hayvana saldırmaz... Köpeğini aç tut ki seni takip etsin."