HİÇLİK Iİng. notlıingness; Fr. neant; Alm.
niclıts, nichtseiendes). 1 Genel olarak, varolmama, varlıktan çıkma, yokluk; 2 etik açıdan de
ğersiz olma. 3 Sartre'ın varoluşçu felsefesinde, insan varoluşunu belirleyen en temel
özellik; cansız varlıklar gibi, belli bir şey olmama durumu.
Varlık kavramını insani bir konumdan hareketle ele alan, tıpkı Heidegger gibi esas olarak insani varoluşla ilgilenen Sartre'da, en temel kavram hiçlik olmak durumundadır.
Çünkü, onun görüşüne göre, insani varoluşu
belirleyen, onu diğer varlıklardan ayıran şey
bilinçtir ve bilinci belirleyen şey de hiçliktir.
Sartre hiçliği, dışsal ve içsel hiçlik, epistemolojik bakımdan hiçlik ve dııygıısal bakımdan
hiçlik olarak farklı şekillerde tanımlamaktaydı. Birinci anlamda, yani epistemolojik bakımdan hiçlik, bir insan ile nesneler dünyası
ya da daha ziyade bir insanın bilinci ile onun
kendisinin bilincinde olduğu şeyler arasındaki bir boşluk veya yarığı tanımlar. İkinci bir
anlamda, yani duygusal anlamda hiçlik dünyadaki nesnelerin boşluğunu, faydasızlığını,
abesliğini ve uçup gitmelerini ifade eder. Bu
anlamda hiçliğin farkında olma, sahici olmayan varoluştan sahici varoluşa geçiş için zorunlu bir koşul olmak durumundadır.
İnsanla dünya arasındaki ilişkinin hiçlik
kavramı dikkate alınmadan açıklanamayaca
ğını, bilinçli varlık olarak insanın, "kendinde
varlıklar" olan bilinçsiz nesnelerden "kendisi
için varlık" diye tanımlanarak ayırt edildiğini söyleyen Sartre, insanların bilincine, onları
kendinde varlıklardan ayıran boşluk, mekan
ya da uçurum olarak gönderimde bulunur.
Söz konusu dışsal anlamda hiçlik, mekan gibidir; yani, bilinçli varlığın dışındadır ve onu
dünyadan ayıran mesafeyi oluşturur.
Sartre hiçliği başka bir yönden, kendisi
için varlığa içsel olan bir şey olarak düşünür.
Bu anlamda hiçlik, insanın kendisindeki, eylemleri, düşünceleri ve algılarıyla doldurmaya çalıştığı boşluktur. Eylem tarzını tahayyül
edilen bir geleceğe gönderimle belirleyen
kendisi için varlığın dünyayı hem algılaması
nı ve hem de dünya içinde eylemde bulunmasını mümkün kılan şey işte bu içsel ve özsel hiçliktir. Nitekim, Sartre'da insanın özgürlüğü onun kendi potansiyalitesi aracılı
ğıyla tanımlanır. Heidegger için olduğu gibi,
Sartre için de insan varlığı gerçekleşmemiş
bir potansiyeldir.
Buna göre, bir kendinde varlık katı, masif
ve bütünüyle aktüeldir. Onun geleceği, örne
ğin bir mürekkep hokkası ya da top olması
olgusuyla tam olarak belirlenmiştir. Oysa bir
insan varlığının özü yoktur, yani o belirlenmiş değildir; fakat o doğasındaki içsel boşlu
ğu seçtiği eylem tarzlarıyla doldurmak bakı
mından bütünüyle özgürdür.
Hiçliğin insani varoluşun en belirleyici
yönü olduğunu, insanın hiçlik sayesinde
kendisiyle dünya arasındaki farklılığı gördü
ğünü söyleyen Sartre'a göre, kişinin kendisine "ben böyle böyle değilim" diyebilme gücü
bilinçteki hiçliğin ürettiği boşluğun bir sonucu olmak durumundadır. İçsel hiçlik, öyleyse
bilinci meydana getiren şey olup, o olmadı
ğında, bir insan algıya ya da kendini belirlemeye muktedir olmayan katı ve masif bir şey
olup çıkar.
Hiçliğin, içsel hiçlikle eşanlamlı olan bir
diğer tanımı olumsuzlama anlamında hiçliği
ifade eder. Sartre'a göre, bilinçli insan varlıkları aynı zamanda dil kullanan varlıklardır.
İşte olumsuzlamayla belirlenen hiçliğin çıktı
ğı yer de burasıdır. İnsan bir şeyi başka şeylerden ayıran kategoriler formüle edebilme
melekesiyle seçkinleşir; bu kategori formasyonu da açıktır ki, dil ve dilin kullanımıyla
ilişkilidir. Demek ki, bilinç insani varoluşun
kendisi için varlık olabilmesinin gerek koşulu olabilmekle birlikte, yeter koşulu değildir,
zira asıl olan hiçlik ve, hiçlikte sonsuz sayıda
imkan bulunması dolayısıyla olumsuzlamadır. İnsan doğası diye belirlenmiş bir şey bulunmadığına göre, bir insanın kendisini şu
değil de bu doğrultuda belirlemesi için hiçbir
neden yoktur. Onun sınırsız imkanları sadece ne yapmasıyla ·değil, fakat ne düşünmesi
ya da dünyada algıladıklarını nasıl betimlemesi gerektiğiyle ilgili her öneri ya da telkine
"hayır" diyebilme imkanını içerir. Bu olumsuzlama ya da hiçliğin, insan kendisinde varolduğunu bir kez anlayınca (yani, kendi seç
tiği tarzda düşünmek ve eylemek bakımından özgür olduğunu görünce), kaygı, tasa veendişe içine düşer. Buna göre, o sınırsız özgürlük düşüncesini taşıyamaz ve bu kaygı
dan kurtulabilmek için, Sartre'ın "mauvaise
foi" dediği, kötü niyet adlı kılıfı kullanmaya
başlar.HİÇLİK Iİng. notlıingness; Fr. neant; Alm.
niclıts, nichtseiendes). 1 Genel olarak, varolmama, varlıktan çıkma, yokluk; 2 etik açıdan de
ğersiz olma. 3 Sartre'ın varoluşçu felsefesinde, insan varoluşunu belirleyen en temel
özellik; cansız varlıklar gibi, belli bir şey olmama durumu.
Varlık kavramını insani bir konumdan hareketle ele alan, tıpkı Heidegger gibi esas olarak insani varoluşla ilgilenen Sartre'da, en temel kavram hiçlik olmak durumundadır.
Çünkü, onun görüşüne göre, insani varoluşu
belirleyen, onu diğer varlıklardan ayıran şey
bilinçtir ve bilinci belirleyen şey de hiçliktir.
Sartre hiçliği, dışsal ve içsel hiçlik, epistemolojik bakımdan hiçlik ve dııygıısal bakımdan
hiçlik olarak farklı şekillerde tanımlamaktaydı. Birinci anlamda, yani epistemolojik bakımdan hiçlik, bir insan ile nesneler dünyası
ya da daha ziyade bir insanın bilinci ile onun
kendisinin bilincinde olduğu şeyler arasındaki bir boşluk veya yarığı tanımlar. İkinci bir
anlamda, yani duygusal anlamda hiçlik dünyadaki nesnelerin boşluğunu, faydasızlığını,
abesliğini ve uçup gitmelerini ifade eder. Bu
anlamda hiçliğin farkında olma, sahici olmayan varoluştan sahici varoluşa geçiş için zorunlu bir koşul olmak durumundadır.
İnsanla dünya arasındaki ilişkinin hiçlik
kavramı dikkate alınmadan açıklanamayaca
ğını, bilinçli varlık olarak insanın, "kendinde
varlıklar" olan bilinçsiz nesnelerden "kendisi
için varlık" diye tanımlanarak ayırt edildiğini söyleyen Sartre, insanların bilincine, onları
kendinde varlıklardan ayıran boşluk, mekan
ya da uçurum olarak gönderimde bulunur.
Söz konusu dışsal anlamda hiçlik, mekan gibidir; yani, bilinçli varlığın dışındadır ve onu
dünyadan ayıran mesafeyi oluşturur.
Sartre hiçliği başka bir yönden, kendisi
için varlığa içsel olan bir şey olarak düşünür.
Bu anlamda hiçlik, insanın kendisindeki, eylemleri, düşünceleri ve algılarıyla doldurmaya çalıştığı boşluktur. Eylem tarzını tahayyül
edilen bir geleceğe gönderimle belirleyen
kendisi için varlığın dünyayı hem algılaması
nı ve hem de dünya içinde eylemde bulunmasını mümkün kılan şey işte bu içsel ve özsel hiçliktir. Nitekim, Sartre'da insanın özgürlüğü onun kendi potansiyalitesi aracılı
ğıyla tanımlanır. Heidegger için olduğu gibi,
Sartre için de insan varlığı gerçekleşmemiş
bir potansiyeldir.
Buna göre, bir kendinde varlık katı, masif
ve bütünüyle aktüeldir. Onun geleceği, örne
ğin bir mürekkep hokkası ya da top olması
olgusuyla tam olarak belirlenmiştir. Oysa bir
insan varlığının özü yoktur, yani o belirlenmiş değildir; fakat o doğasındaki içsel boşlu
ğu seçtiği eylem tarzlarıyla doldurmak bakı
mından bütünüyle özgürdür.
Hiçliğin insani varoluşun en belirleyici
yönü olduğunu, insanın hiçlik sayesinde
kendisiyle dünya arasındaki farklılığı gördü
ğünü söyleyen Sartre'a göre, kişinin kendisine "ben böyle böyle değilim" diyebilme gücü
bilinçteki hiçliğin ürettiği boşluğun bir sonucu olmak durumundadır. İçsel hiçlik, öyleyse
bilinci meydana getiren şey olup, o olmadı
ğında, bir insan algıya ya da kendini belirlemeye muktedir olmayan katı ve masif bir şey
olup çıkar.
Hiçliğin, içsel hiçlikle eşanlamlı olan bir
diğer tanımı olumsuzlama anlamında hiçliği
ifade eder. Sartre'a göre, bilinçli insan varlıkları aynı zamanda dil kullanan varlıklardır.
İşte olumsuzlamayla belirlenen hiçliğin çıktı
ğı yer de burasıdır. İnsan bir şeyi başka şeylerden ayıran kategoriler formüle edebilme
melekesiyle seçkinleşir; bu kategori formasyonu da açıktır ki, dil ve dilin kullanımıyla
ilişkilidir. Demek ki, bilinç insani varoluşun
kendisi için varlık olabilmesinin gerek koşulu olabilmekle birlikte, yeter koşulu değildir,
zira asıl olan hiçlik ve, hiçlikte sonsuz sayıda
imkan bulunması dolayısıyla olumsuzlamadır. İnsan doğası diye belirlenmiş bir şey bulunmadığına göre, bir insanın kendisini şu
değil de bu doğrultuda belirlemesi için hiçbir
neden yoktur. Onun sınırsız imkanları sadece ne yapmasıyla ·değil, fakat ne düşünmesi
ya da dünyada algıladıklarını nasıl betimlemesi gerektiğiyle ilgili her öneri ya da telkine
"hayır" diyebilme imkanını içerir. Bu olumsuzlama ya da hiçliğin, insan kendisinde varolduğunu bir kez anlayınca (yani, kendi seç
tiği tarzda düşünmek ve eylemek bakımından özgür olduğunu görünce), kaygı, tasa veendişe içine düşer. Buna göre, o sınırsız özgürlük düşüncesini taşıyamaz ve bu kaygı
dan kurtulabilmek için, Sartre'ın "mauvaise
foi" dediği, kötü niyet adlı kılıfı kullanmaya
başlar.HİÇLİK Iİng. notlıingness; Fr. neant; Alm.
niclıts, nichtseiendes). 1 Genel olarak, varolmama, varlıktan çıkma, yokluk; 2 etik açıdan de
ğersiz olma. 3 Sartre'ın varoluşçu felsefesinde, insan varoluşunu belirleyen en temel
özellik; cansız varlıklar gibi, belli bir şey olmama durumu.
Varlık kavramını insani bir konumdan hareketle ele alan, tıpkı Heidegger gibi esas olarak insani varoluşla ilgilenen Sartre'da, en temel kavram hiçlik olmak durumundadır.
Çünkü, onun görüşüne göre, insani varoluşu
belirleyen, onu diğer varlıklardan ayıran şey
bilinçtir ve bilinci belirleyen şey de hiçliktir.
Sartre hiçliği, dışsal ve içsel hiçlik, epistemolojik bakımdan hiçlik ve dııygıısal bakımdan
hiçlik olarak farklı şekillerde tanımlamaktaydı. Birinci anlamda, yani epistemolojik bakımdan hiçlik, bir insan ile nesneler dünyası
ya da daha ziyade bir insanın bilinci ile onun
kendisinin bilincinde olduğu şeyler arasındaki bir boşluk veya yarığı tanımlar. İkinci bir
anlamda, yani duygusal anlamda hiçlik dünyadaki nesnelerin boşluğunu, faydasızlığını,
abesliğini ve uçup gitmelerini ifade eder. Bu
anlamda hiçliğin farkında olma, sahici olmayan varoluştan sahici varoluşa geçiş için zorunlu bir koşul olmak durumundadır.
İnsanla dünya arasındaki ilişkinin hiçlik
kavramı dikkate alınmadan açıklanamayaca
ğını, bilinçli varlık olarak insanın, "kendinde
varlıklar" olan bilinçsiz nesnelerden "kendisi
için varlık" diye tanımlanarak ayırt edildiğini söyleyen Sartre, insanların bilincine, onları
kendinde varlıklardan ayıran boşluk, mekan
ya da uçurum olarak gönderimde bulunur.
Söz konusu dışsal anlamda hiçlik, mekan gibidir; yani, bilinçli varlığın dışındadır ve onu
dünyadan ayıran mesafeyi oluşturur.
Sartre hiçliği başka bir yönden, kendisi
için varlığa içsel olan bir şey olarak düşünür.
Bu anlamda hiçlik, insanın kendisindeki, eylemleri, düşünceleri ve algılarıyla doldurmaya çalıştığı boşluktur. Eylem tarzını tahayyül
edilen bir geleceğe gönderimle belirleyen
kendisi için varlığın dünyayı hem algılaması
nı ve hem de dünya içinde eylemde bulunmasını mümkün kılan şey işte bu içsel ve özsel hiçliktir. Nitekim, Sartre'da insanın özgürlüğü onun kendi potansiyalitesi aracılı
ğıyla tanımlanır. Heidegger için olduğu gibi,
Sartre için de insan varlığı gerçekleşmemiş
bir potansiyeldir.
Buna göre, bir kendinde varlık katı, masif
ve bütünüyle aktüeldir. Onun geleceği, örne
ğin bir mürekkep hokkası ya da top olması
olgusuyla tam olarak belirlenmiştir. Oysa bir
insan varlığının özü yoktur, yani o belirlenmiş değildir; fakat o doğasındaki içsel boşlu
ğu seçtiği eylem tarzlarıyla doldurmak bakı
mından bütünüyle özgürdür.
Hiçliğin insani varoluşun en belirleyici
yönü olduğunu, insanın hiçlik sayesinde
kendisiyle dünya arasındaki farklılığı gördü
ğünü söyleyen Sartre'a göre, kişinin kendisine "ben böyle böyle değilim" diyebilme gücü
bilinçteki hiçliğin ürettiği boşluğun bir sonucu olmak durumundadır. İçsel hiçlik, öyleyse
bilinci meydana getiren şey olup, o olmadı
ğında, bir insan algıya ya da kendini belirlemeye muktedir olmayan katı ve masif bir şey
olup çıkar.
Hiçliğin, içsel hiçlikle eşanlamlı olan bir
diğer tanımı olumsuzlama anlamında hiçliği
ifade eder. Sartre'a göre, bilinçli insan varlıkları aynı zamanda dil kullanan varlıklardır.
İşte olumsuzlamayla belirlenen hiçliğin çıktı
ğı yer de burasıdır. İnsan bir şeyi başka şeylerden ayıran kategoriler formüle edebilme
melekesiyle seçkinleşir; bu kategori formasyonu da açıktır ki, dil ve dilin kullanımıyla
ilişkilidir. Demek ki, bilinç insani varoluşun
kendisi için varlık olabilmesinin gerek koşulu olabilmekle birlikte, yeter koşulu değildir,
zira asıl olan hiçlik ve, hiçlikte sonsuz sayıda
imkan bulunması dolayısıyla olumsuzlamadır. İnsan doğası diye belirlenmiş bir şey bulunmadığına göre, bir insanın kendisini şu
değil de bu doğrultuda belirlemesi için hiçbir
neden yoktur. Onun sınırsız imkanları sadece ne yapmasıyla ·değil, fakat ne düşünmesi
ya da dünyada algıladıklarını nasıl betimlemesi gerektiğiyle ilgili her öneri ya da telkine
"hayır" diyebilme imkanını içerir. Bu olumsuzlama ya da hiçliğin, insan kendisinde varolduğunu bir kez anlayınca (yani, kendi seç
tiği tarzda düşünmek ve eylemek bakımından özgür olduğunu görünce), kaygı, tasa veendişe içine düşer. Buna göre, o sınırsız özgürlük düşüncesini taşıyamaz ve bu kaygı
dan kurtulabilmek için, Sartre'ın "mauvaise
foi" dediği, kötü niyet adlı kılıfı kullanmaya
başlar.HİÇLİK Iİng. notlıingness; Fr. neant; Alm.
niclıts, nichtseiendes). 1 Genel olarak, varolmama, varlıktan çıkma, yokluk; 2 etik açıdan de
ğersiz olma. 3 Sartre'ın varoluşçu felsefesinde, insan varoluşunu belirleyen en temel
özellik; cansız varlıklar gibi, belli bir şey olmama durumu.
Varlık kavramını insani bir konumdan hareketle ele alan, tıpkı Heidegger gibi esas olarak insani varoluşla ilgilenen Sartre'da, en temel kavram hiçlik olmak durumundadır.
Çünkü, onun görüşüne göre, insani varoluşu
belirleyen, onu diğer varlıklardan ayıran şey
bilinçtir ve bilinci belirleyen şey de hiçliktir.
Sartre hiçliği, dışsal ve içsel hiçlik, epistemolojik bakımdan hiçlik ve dııygıısal bakımdan
hiçlik olarak farklı şekillerde tanımlamaktaydı. Birinci anlamda, yani epistemolojik bakımdan hiçlik, bir insan ile nesneler dünyası
ya da daha ziyade bir insanın bilinci ile onun
kendisinin bilincinde olduğu şeyler arasındaki bir boşluk veya yarığı tanımlar. İkinci bir
anlamda, yani duygusal anlamda hiçlik dünyadaki nesnelerin boşluğunu, faydasızlığını,
abesliğini ve uçup gitmelerini ifade eder. Bu
anlamda hiçliğin farkında olma, sahici olmayan varoluştan sahici varoluşa geçiş için zorunlu bir koşul olmak durumundadır.
İnsanla dünya arasındaki ilişkinin hiçlik
kavramı dikkate alınmadan açıklanamayaca
ğını, bilinçli varlık olarak insanın, "kendinde
varlıklar" olan bilinçsiz nesnelerden "kendisi
için varlık" diye tanımlanarak ayırt edildiğini söyleyen Sartre, insanların bilincine, onları
kendinde varlıklardan ayıran boşluk, mekan
ya da uçurum olarak gönderimde bulunur.
Söz konusu dışsal anlamda hiçlik, mekan gibidir; yani, bilinçli varlığın dışındadır ve onu
dünyadan ayıran mesafeyi oluşturur.
Sartre hiçliği başka bir yönden, kendisi
için varlığa içsel olan bir şey olarak düşünür.
Bu anlamda hiçlik, insanın kendisindeki, eylemleri, düşünceleri ve algılarıyla doldurmaya çalıştığı boşluktur. Eylem tarzını tahayyül
edilen bir geleceğe gönderimle belirleyen
kendisi için varlığın dünyayı hem algılaması
nı ve hem de dünya içinde eylemde bulunmasını mümkün kılan şey işte bu içsel ve özsel hiçliktir. Nitekim, Sartre'da insanın özgürlüğü onun kendi potansiyalitesi aracılı
ğıyla tanımlanır. Heidegger için olduğu gibi,
Sartre için de insan varlığı gerçekleşmemiş
bir potansiyeldir.
Buna göre, bir kendinde varlık katı, masif
ve bütünüyle aktüeldir. Onun geleceği, örne
ğin bir mürekkep hokkası ya da top olması
olgusuyla tam olarak belirlenmiştir. Oysa bir
insan varlığının özü yoktur, yani o belirlenmiş değildir; fakat o doğasındaki içsel boşlu
ğu seçtiği eylem tarzlarıyla doldurmak bakı
mından bütünüyle özgürdür.
Hiçliğin insani varoluşun en belirleyici
yönü olduğunu, insanın hiçlik sayesinde
kendisiyle dünya arasındaki farklılığı gördü
ğünü söyleyen Sartre'a göre, kişinin kendisine "ben böyle böyle değilim" diyebilme gücü
bilinçteki hiçliğin ürettiği boşluğun bir sonucu olmak durumundadır. İçsel hiçlik, öyleyse
bilinci meydana getiren şey olup, o olmadı
ğında, bir insan algıya ya da kendini belirlemeye muktedir olmayan katı ve masif bir şey
olup çıkar.
Hiçliğin, içsel hiçlikle eşanlamlı olan bir
diğer tanımı olumsuzlama anlamında hiçliği
ifade eder. Sartre'a göre, bilinçli insan varlıkları aynı zamanda dil kullanan varlıklardır.
İşte olumsuzlamayla belirlenen hiçliğin çıktı
ğı yer de burasıdır. İnsan bir şeyi başka şeylerden ayıran kategoriler formüle edebilme
melekesiyle seçkinleşir; bu kategori formasyonu da açıktır ki, dil ve dilin kullanımıyla
ilişkilidir. Demek ki, bilinç insani varoluşun
kendisi için varlık olabilmesinin gerek koşulu olabilmekle birlikte, yeter koşulu değildir,
zira asıl olan hiçlik ve, hiçlikte sonsuz sayıda
imkan bulunması dolayısıyla olumsuzlamadır. İnsan doğası diye belirlenmiş bir şey bulunmadığına göre, bir insanın kendisini şu
değil de bu doğrultuda belirlemesi için hiçbir
neden yoktur. Onun sınırsız imkanları sadece ne yapmasıyla ·değil, fakat ne düşünmesi
ya da dünyada algıladıklarını nasıl betimlemesi gerektiğiyle ilgili her öneri ya da telkine
"hayır" diyebilme imkanını içerir. Bu olumsuzlama ya da hiçliğin, insan kendisinde varolduğunu bir kez anlayınca (yani, kendi seç
tiği tarzda düşünmek ve eylemek bakımından özgür olduğunu görünce), kaygı, tasa veendişe içine düşer. Buna göre, o sınırsız özgürlük düşüncesini taşıyamaz ve bu kaygı
dan kurtulabilmek için, Sartre'ın "mauvaise
foi" dediği, kötü niyet adlı kılıfı kullanmaya
başlar.
Sayfa 850