Gönderi

İtfaiye Müdürü'nü 2 Saat Nezarete Aldım
Mustafa Kemal Paşa Türkiye'nin sadece siyasal yönden bağımsızlığa kavuşmasını değil, ekonomik yönden de bağımsızlaşmasını ve güçlenmesini istiyordu. Bu yüzden çalışmalar sadece siyasal bakımdan ele alınmıyordu. 1925 yılının Mart ayı ortalarında Maliye Bakanlığı'ndan, İçişleri Bakanlığı kanalı ile bir yazı aldık. Yazıda; "Yüksek kaldırım'da bulunan Atina Bankası'nın tasfiye edilerek kapatılmasının kararlaştırıldığı, bunun için İstanbul'a gelecek Maliye Bakanlığı uzmanları ile idare heyetinin tasfiye çalışmalarına başlamasına kadar bankanın polisçe mühürlenmesi ve olduğu gibi muhafazası" emrediliyordu. Bu; Atatürk'ün ekonomik devrimlerinin ilk işareti sayılabilirdi. Bankada ne gibi faaliyetler olduğunu bilmiyorduk. Şayet kanun dışı çalışmalar varsa bunlar ortadan kaldırılmak istenebilirdi veya düşmanlarımız, dünya kamuoyunu aleyhimize çevirmek için bir sabotaj hareketine geçebilirlerdi. Durum, bu bakımdan büyük önem taşıyordu. Galata Merkez'i verilen emrin yerine getirilmesi ile görevlendirildi. Galata Merkez Memuru'na (Emniyet Amiri) da konu anlatılarak dikkati çekildi. Yangın Var Tasfiye işleminin başlamasından bir süre önce, 8 Nisan 1925 gecesi, geç vakit şehri teftiş ediyordum. Maslak'tan geçerken, Galata yönünde gökyüzünün kıpkızıl bir hal almış olduğunu gördüm. Hemen Jandarma karakolundan Galata Merkez'ini aradım. "Atina Bankası'nın yanındaki ahşap evler tutuştu" dediler. Süratle yangın bölgesine hareket ettim. Vardığım zaman şu manzara ile karşılaştım: •İtfaiye henüz gelmemişti. • Galata Merkez Memuru başta olmak üzere bütün polis ve bekçiler yolları tutmuşlar ve yağmacılığa karşı tedbirleri almışlardı. Sabotaj ihtimali Yangının, ahşap evlerden Atina Bankası'na da sirayet etmesi için çıkartılmış olması en büyük ihtimaldi. Birkaç ev öteden çıkan bir yangınla banka da normal şekilde yanmış gibi gösterilmek isteniyordu. Ancak ortada tuhaf bir durum vardı. Ben Maslak'tan yangını görüp gelmiştim; ama itfaiye hâlâ daha ortada yoktu. Beyazıt Kulesi'ndeki gözcünün yangını görmemesi ve Merkez'e haber vermemesi imkânsızdı. Yangın ilerleyip banka tehlikeye girdikten sonra itfaiye göründü. Tanklarında su yoktu. Hortumları da deliklerle doluydu. İtfaiye Müdürü'nün ilk emri sanki yapacak başka iş yokmuş gibi, "Polis çekilsin, işimize karışmasın!" olunca birden nevrim döndü. Kendisine "Neden geç geldiklerini, niçin polisin yangın çevresinden uzaklaşmasını istediğini" sordum. "Bunlar bizim bileceğimiz teknik hususlardır" diye başlayıp ileri geri konuşunca dayanamadım. Hemen yakasına yapıştım. "İstanbul'un asayiş ve emniyetinden ben sorumluyum. Bu dakikadan itibaren itfaiyenin de emir ve kumandasını üzerime alıyorum" dedim. Konuşmasına devam etmesi, hele beni tehdide kalkması üzerine de polislere emir verdim. "Götürün bu adamı." Yangın Söndürülüyor Ordu birlikleri, polis, itfaiye ve halk hep birden yangına müdahale ettik. Arada bulunan yangın duvarı da işimizi kolaylaştırdı. Yangını kontrol altına aldığımızda şafak söküyordu ama banka da kurtulmuştu. İtfaiye Müdürü ile aramızda geçen olay bana karşı olan çevrelerin ekmeğine yağ sürmüş gibi görünüyordu. Hemen yeni bir kampanya başlatıldı. "Meslekten olmayan bir emniyet müdürü" diye başlayan dedikodular her tarafa yayılmak isteniyordu. Olay o kişilerin aklınca benim görevden alınmam için bir sebep hâline getirilebilirdi. Maliye ve içişleri Bakanlığı'nın, Atina Bankası konusunda yapmış olduğu uyarmayı bilmeyenler, olayı gereğince değerlendiremiyolardı. İtfaiye Müdürü, ertesi gün gazetelere verdiği beyanatta, "Biz yangını söndürmekle meşgulken bir erkânıharp kaymakamı (Kurmay Yarbay), koluma yapıştı. Yarım saattir buradayım bir halt etmediniz, dedi. Kendisine izahat vermek (açıklamak) istedimse de büyük bir hiddet içinde, 'Karşımda bir de söz söylüyor. Edepsiz herif' diye bağırdı ve tokat atıp, yumruk vurmaya başladı. Polisler etrafımı aldılar ve beni karakola götürdüler. Vazifeme mani oldular" diyordu. Tahammül Edemezdim Gazetecilerin sorularını ben de şöyle cevaplandırmıştım: "Binalar cayır cayır yanıyordu. İtfaiyeciler su olmadığını söylüyorlardı. Su yoksa itfaiyenin beraberinde getirdiği tanklar da mı yok dedim. Bu sırada itfaiyeci elbiseli biri gelip ileri geri bir şeyler söylemek istedi. Omzundan tutarak kendisine "Terbiyeni takın ben polis müdürüyüm' dedim. Mesele bu kadarla kapanacaktı. Fakat o adam, 'Ben sana gösteririm' tehdidinde bulundu. Bu tehdide ne polis müdürü, ne de asker olarak tahammül edemezdim. İfadesini almak üzere karakola sevk ettim. İki saat sonra serbest bırakıldı." Benim için önemli olan yangının bankaya sıçramadan söndürülmesi idi. İtfaiye Müdürü ile aramızda geçen olay da bu görevin yerine getirilmesinin bir kısmıydı. Bunun için önem vermiyordum. Emniyet Genel Müdürlüğü'ndeki muarızlarımın (karşı çıkmalarımın) çabaları sonunda olay hakkında soruşturma açıldı. İşten el çektirildiğim yolundaki haberlerin gazetelere ulaştırılmasında ise büyük dikkat gösteriliyordu. Köşkten Arıyorlar Olayın gazetelere intikalinden (geçmesinden) ve İçişleri Bakanlığı'ndan iki müfettişin İstanbul'a gönderilmesinden birkaç gün sonra telefonum çaldı. Santral, "Köşkten arıyorlar efendim" dedi. Kulağımda şu sözler yankılandı: "Ekrem, evlâdım beraatını duydum memnun oldum. Devam et. Gözlerinden öperim." Karşımdaki Büyük Gazi'ydi. O kadar heyecanlandım ki, sözle anlatmaya imkân bulamıyorum. O günlerde bütün metanetime rağmen canım sıkılmaya başlamıştı; çünkü döndürülen dolaplara bir türlü alışamıyordum. Büyük Gazi'nin sözleri, bu havadan sıyrılmamı ve görevime daha canla başla sarılmamı sağlamıştı.
Sayfa 54 - Destek YayınlarıKitabı okudu
·
107 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.