Gönderi

İngiliz Rolündeydi; Ama İngilizce Bilmiyordu
Emniyet Müdürlüğü görevine başlamamdan kısa bir süre önce, Nizamettin adında bir polis memurumuz, Seyyid Abdülkadir'in ayakdaşlarından Kör Sadi ile tesadüfen temas kurmuştu. Abdülkadir'in, Bağımsız K*rdistan için İngilizlerle temasta olduğunu bilen Nizamettin Efendi, bu konu üzerinde çalışırken Kör Sadi ile tanışmış ve bir punduna getirip kendisini "İngiltere Hariciye Nezareti Umur-u Şarkiye (Doğu İşleri Müdürü Mister Temple) olarak tanıtmayı başarmıştı. Sahte İngiliz İşin komik tarafı Nizamettin Efendi'nin kendisini bir Ingiliz olarak tanıtmasına rağmen tek kelime Ingilizce bilmemesiydi. Fakat o kadar güzel taklit yapardı ki, şaşardınız. İngilizceyi de sanki bir Ingiliz centilmeni gibi telâffuz ediyordu. Daha doğrusu Ingilizce bilmeyenler, Nizamettin Efendi'nin ağzından çıkan sesleri (söz veya kelime demeye imkân yoktu) bal gibi bir İngiliz'in konuşması sanırlardı. İşte Kör Sadi de, Nizamettin Bey'in bu yaman taklit kabiliyetinin kurbanı olmuş ve Bağımsız K*rdistan için kendisi ile pazarlığa başlamıştı. Mister Temple rolünü o kadar güzel oynuyordu ki, önce şahsı adına temaslar yaptığını söyleyen Kör Sadi, zaman geçip itimadı (güveni) arttıkça dâhil olduğu gizli komiteyi ele vermeye başlamış, sonunda da Seyyid Abdülkadir'i temsil ettiğini belirten bir belgeyi göstermekten çekinmemişti. Bu arada Abdülkadir'in, kurulacak K*rdistan Devleti'nin başına geçmeyi arzuladığı ve İngilizlerden yardım isteği de tespit edilmişti. Nizamettin Efendi bu konudaki temaslarına ait raporları derhâl Emniyet Müdürlüğü'ne veriyor, Müdüriyet de derhâl Hükümet'e ulaştırıyordu. Randevu Alınıyor Fakat bütün çalışmalar Kör Sadi'de düğümlenip kalmıştı. Seyyit Abdülkadir'in düşüncelerini kendisinden öğrenmemiz, yüz yüze konuşmamız gerekiyordu. Nizamettin Efendi'ye, Seyyit Abdülkadir ile görüşmenin çarelerini aramasını emrettim. Uzun çabalardan sonra yine Kör Sadi'nin aracılığı ile Seyyit Abdülkadir'den bir randevu almayı başardı. "İngiltere Hariciye Nezareti Umuru Şarkiye Müdürü" Mister Temple, Seyyid Abdülkadir ile olan randevusuna Türkçe bilen tercümanı (!) ile gidecekti. Aslında Mister Temple'nin tercümanı olan Türkçe bilen İngiliz de çok iyi İngilizce bilen bir Türk'tü. **Plân Uygulanıyor** Hazırladığımız gibi plân gereğince Mister Temple'in İngilizce sözlerini (!) tercümanı, kendisine verdiğimiz esaslar dairesinde Türkçeye çevirecek, Seyyid Abdülkadir'in cevaplarına da Ingilizce olarak Mr. Temple'a nakledecekti. Kararlaştırılan gün ve saatte Mister Temple ile tercümanı Seyyit Abdülkadir tarafından kabul edildiler. Konuşmalardan anlaşıldığına göre Seyyid Abdülkadir daha ortamın yeterli olmadığını belirterek isyanın erken başlatılmış olmasından yakınıyor; fakat ne olursa olsun isyan bölgesine gitmek istiyordu. Konuşma sırasında bu iş için gerekli paranın kendisinde olmadığını da ima ediyordu. Fırsatı kaçırmayan Mister Temple "Ne kadar istersiniz?" sorusunu yönelttiğinde Abdülkadir'in cevabı "70- 80 bin lira" olmuştu. İş para meselesine geldiği için müzakere burada kesildi ve Mister Temple ile tercümanı müsaade isteyip ayrıldılar. Eski Çekler Nitamettin Efendi akşam Emniyet Müdürlüğü'nde müzakerleri anlatırken hem gülüyor hem de düşünüyordum. İşin diğer ilginç yanı yukarıda da belirttiğim gibi bulunduğumuz binanın Seyyit Abdülkadir'e ait olmasıydı. 70-80 bin lira o zaman için çok büyük paraydı; ama temini bizim için güç değildi. Felâh Grubu'nu yönetirken para meselelerini Osmanlı Bankası ile hallediyor ve ödemeleri de çek ile yapıyorduk. Elimde bir hayli boş çek vardı; ama artık karşılıkları yoktu. Bu çeklerden birini kullanmak meseleyi halledebilirdi. Öyle yaptım. Bir çeki hamiline (sahibine) 80 bin lira ödenmek üzere doldurdum ve Mister Temple'e verdim. Bu arada eskiden de işbirliği yaptığım Berç Keresteciyan'ı aradım. Kendisine doldurduğum çekin numarasını bildirdim ve "bu çekle para almaya gelen olursa bana bildirilmesini ve paranın ödenmemesini" rica ettim. Çeki cebine yerleştiren Mister Temple kararlaştırılan günde yanına tercümanını alıp Seyyit Abdülkadir'in Caddebostan'daki yalısının yolunu tuttu. Üzgün ve Ezik Akşamı iple çekiyorduk. Kapı açıldı. Mister Temple ve tercümanı hallerinden hiç de memnun olmaya üzgün ve ådeta ezik bir halde içeri girdiler. Plânımız yarıda kalmıştı. Seyyid Abdülkadir herhalde bir şeyden şüphelenmiş olacaktı ki "İsyan bölgesine gitmekten vazgeçtiğini bu yüzden paraya da ihtiyacı kalmadığını" söylemişti. Kesin sonuca ulaşamadığımız için üzüldük ama o güne kadar ki temas ve gelişmeler, Abdülkadir'in Şeyh Sait'le iş birliği yaptığını, Bağımsız K*rdistan Devleti'nin başına geçmek istediğini bütün çıplaklıığı ile gösteriyordu. Seyyit Abdülkadir'in yalısını karadan ve denizden kontrol altına aldırdım. Şeyh Sait, Seyyid Abdülkadir ile yüz yüze konuşmamış, oğlu Ali Rıza Efendi'yi aracı kılmıştı. Ali Rıza Efendi'nin, Seyyid Abdülkadir'le konuşup dönmesinden 3-4 gün sonra isyanın başlamış olması da elimizdeki kuvvetli delillerden biriydi. Diyarbakır Yolculuğu Çok muhtemeldi ki Seyyid Abdülkadir, Mister Temple ile konuştuğunu, temas ettiği İngiliz ajanlarına söylemiş, onlar da kendisine İstanbul'da böyle bir görevli İngiliz olmadığını bildirmişlerdi. Diğer bir ihtimal de Seyyit Abdülkadir'in yalısının çevresinde görevli bulunan İngiliz Gizli Servisi ajanları, memurlarımızın giriş ve çıkışını görerek Abdülkadir'i uyarmışlardı. Son ihtimâl ise Abdülkadir'in, gazetelerde isyancıların yenilmeye başladığını görerek korku ve umutsuzluğa kapılmış olmasıydı. Seyyit Abdülkadir ile kurduğumuz teması günü gününe Ankara'ya bildirmiştim. Birkaç gün sonra Diyarbakır'daki İstiklâl Mahkemesi savcısından aldığım bir şifrede Seyyit Abdülkadir'in tutuklu olarak Diyarbakır'a gönderilmesi isteniyordu. İstek yerine getirildi ve 15 Mayıs 1925'de Abdülkadir vatan ihanetinin hesabını vermek üzere mahkeme huzuruna çıkarıldı. İtiraf Ediyor Abdülkadir ifadesinde kendisinin isyanla ilgili bulunmadığını ileri sürerek "Doğu illerimizde Ermenistan kurmak istiyorlardı. Bunu önlemek için kurulmuş bulunan K*rdistan Teali Cemiyeti'ne beni zorla başkan yaptılar. Maksadımız Ermenistan'ın kuruluşuna mani olmaktı. İzmir'in kurtuluşunu takiben istifa ettim" diyordu. Ancak mahkeme başkanının ve savcının soruları karşısında bunalıyor, İngiltere Sefareti'ne gittiğini söylemek zorunda kalıyor, sonunda ihanetini şu sözlerle itiraf ediyordu: "Hürriyet ve İtilâf Fırkası ile bir mukavele yaparak Ferit Paşa'nın Ermenistan amalini kırmak istedik. Bu mukavelename mucibince (sözleşme gereğince) K*rdistan'a muhtariyet verecektik; ama bu Makam-ı Hilafet'e bağlı bir muhtariyet olacaktı." Seyyid Abdülkadir'in yargılanması sırasında yeni bir propaganda metodu ele alınmıştı. Abdülkadir'in Peygamber sülâlesinden olduğu bu yüzden idam edilemeyeceği iddiası yaygınlaştırılıyordu. Bu propagandadan fayda umanlar hem Müslümanları kışkırtmak, hem de mahkeme heyetini baskı altına almak istiyorlardı. Aslında Abdülkadir'in seyitliği kendisine nüfuz sağlamak için uydurulmuştu. Sonunda cahil halk gibi kendisi de seyitliğine inanmıştı. Mahkeme, yargılama sonunda idam kararı verdi ve Seyyid Abdülkadir 27 Haziran 1925'de Diyarbakır'da ayakdaşları ile birlikte asıldı. Bu, vatan hainleri, düşmanla iş birliği yaparak vatanı parçalamak isteyen hainler için normal bir son olmuştu.
Sayfa 65 - Destek YayınlarıKitabı okudu
·
27 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.