Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

"Efendiler, yaptığımız ve yapmakta olduğumuz devrimlerin gayesi Türkiye Cumhuriyeti halkını tamamen çağdaş ve bütün mana ve şekilleri ile medeni bir sosyal toplum hâline ulaştırmaktır. Devrimlerimizin asıl gayesi budur. Bu hakikati kabul edemeyen zihniyetleri tarumar etmek (dağıtmak) zaruridir. Şimdiye kadar milletin dimağını paslandıran, uyuşturan bu zihniyette bulunanlar olmuştur. Her halde, zihniyetlerde bulunan hurafeler tamamen çıkarılacaktır. Onlar çıkarılmadıkça beyinlere hakikat nurlarını sokmak imkânsızdır." Mustafa Kemal Paşa, konuşmasında çeşitli misallerle hurafeleri anlatmış, sözü türbelere, yalancı evliyalara ve tarikatlara getirerek şöyle devam etmişti: "Ölülerden medet ummak medeni bir toplum için yüz karasıdır. …Mevcut tarikatların gayesi kendilerine tâbi olan kimseleri dünyevî ve manevi olan hayatta saadete mazhar kılmaktan (kavuşturmak) başka ne olabilir. Bugün ilmin, fennin bütün genişliği ile medeniyetin parlak ışıkları karşısında filân veya falan şeyhin göstereceği yolla maddi manevi saadet arayacak kadar ilkel insanların Türkiye medeni topluluğunda bulunuşunu asla kabul etmiyorum. (Şiddetli alkışlar.) Medeniyet Tarikatı Efendiler ve ey millet, biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, mensuplar memleketi olamaz! En doğru, en hakiki tarikat medeniyet tarikatıdır. (Sürekli alkışlar) Medeniyetin emir ve talep ettiğini yapmak insan olmak için kâfidir. Tarikat başları, bu dediğim hakikati bütün açıklığı ile idrak edecek ve kendiliklerinden derhal tekkelerini kapatacak müritlerinin artık rüşte (erginliğe) ulaştıklarını elbette kabul edeceklerdir. Gazi, aynı konuşmasında; sıfat ve yetkileri olmayan kişilerin sarık sarmaları ve cüppe giymeleri konusunu da ele almıştı: "Vazifeli olmayan birçok insanlar görüyorum ki, aynı kıyafeti giymekte devam ediyorlar. Bu gibiler içinde çok cahil, hatta okuyup yazması olmayanlara rastladım. Bilhassa bu gibi cahiller bazı yerlerde halkın temsilcileri imiş gibi onların önüne düşüyorlar, halkla doğrudan doğruya temasa adeta bir mani teşkil etmek sevdasında bulunuyorlar. Bu gibilere sormak istiyorum: Bu vaziyet ve yetkiyi kimden, nereden almışlardır? Laubalilik Millete hatırlatmak isterim ki, bu laubaliliğe müsaade etmek asla caiz değildir. Herhalde, yetki sahibi olmayan bu gibi kimselerin vazifeli olan kişiler ile aynı kılığı taşımalarındaki mahzuru hükümetin nazarı dikkatine (ilgisine) koyacağım." Mustafa Kemal Paşa, Kastamonu ve İnebolu'da konuşmalar yaparken gençler de tezahüratta bulunmuş ve şöyle demişlerdi: "Siz bizden ne isterseniz isteyiniz ona hazırız. Eğer gösterdiğiniz yol üzerinde bir lahza tereddüt eder ve geriye gidersek milletimizin vebali üzerimize olsun. Siz bizim örneğimizsiniz. Reisimizsiniz. Kahraman, asil ve çalışkan milletimizin kurtarıcısı ve yol göstericisisiniz." Yeterli Bulmadı Büyük Gazi, Kastamonu'daki gezisini tamamlamış, dönüyordu. Ancak bazı çevrelerle yaptığı temaslar, tekke ve zaviyelerle ilgili konuşmasının yeteri kadar anlaşılmadığını göstermiş olmalı ki, Çankırı ve İskilip'te de aynı konulara değinmek, daha kesin konuşmak ihtiyacını duymuştu: "Yalnız bir Diyanet İşleri Reisliği ve buna mensup müftü, imam ve hatipler vardır. Bu sınıfa ait kıyafeti tanırız. Bu işlerle vazifeli olmayıp da dışında kalanların aynı kılığı giymeleri doğru değildir. Bu gibileri kimse tanımaz ve kabul etmez. …Tekkeler behemehâl (mutlaka) kapanmalıdır. Türkiye Cumhuriyeti her konuda doğru yolu gösterecek kudreti haizdir. Hiçbirimiz tekkelerin doğru yolu göstermesine muhtaç değiliz. …Tekkeler basit bir keyfiyet (durum) görünür, fakat ehemmiyeti vardır. Biz dünya ailesi içinde medeniyiz. Her noktadan medeniyetin icaplarını uygulayacağız."
Sayfa 92 - Destek YayınlarıKitabı okudu
·
30 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.