Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

En sevdiğim bölüm; Galata ve Pera
Pera, tarihi boyunca, İstanbul'da, tam da İstanbullu olmayan bir şeyi, ya da şeyleri temsil etmiştir. Daha önce değindiğim gibi, İstanbul'un coğrafi konumu ona Doğu ve Batı Akdeniz arasında bir geçiş yeri olmak gibi bir alınyazısı kazandırmıştı. İşte bu Batı Akdeniz'in İstanbul'da ayağını bastığı yer Galata ve Pera idi. Bu bakımdan, yalnız Halic'in "karşı yaka"sı değil, sanki bütün bu kültürel dünyanın "öte"si anlamına geliyordu. Şehir Osmanlıların eline geçtikten sonra da bu durum değişmedi. Osmanlılar sur için deki birkaç Latin Katolik kilisesini "karşı yaka"ya gönderdiler. Batı'daki devletlerle (önce Batı Akdeniz, sonra Atlantik ve Kuzey ülkeleri) diplomatik ilişkiler geliştikçe, o devletlere Pera'da toprak bağışlandı, onlar da elçilik binalarını buralarda inşa ettiler. Zamanla bu elçilikler çevresinde küçük koloniler gelişti: ticaretle uğraşanlar, dini kurumlar, eğitim kurumları vb. . Derken Batı'da sanayi devriminin patlamasıyla birlikte, dünyada Batı'nın belirleyici rolü görülmedik derecede arttı, güçler dengesi de Batı lehine aynı ölçüde değişti. Hayatın standardını ve biçimlerini artık Batı kararlaştırıyordu. Dolayısıyla, 19. yüzyıldan başlayarak, Pera, Osmanlı devletinin büyük "gümrük kapısı" haline geldi. Yalnızca malların geldiği gümrük değil (bu da vardı tabii), öbür anlamıyla âdetlerin de geldiği kapı. Böylece modern hayatımızın birçok "ilk"i Türkiye'ye buradan geldi ve buradan yayıldı; örneğin ilk "kuru temizlemeci", ilk ”Havana puroları", ilk "kafe şantan", ilk "cenaze levazımatçısı" gibi.
·
635 görüntüleme
Bu yorum görüntülenemiyor
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.