Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

İyiyi ki doğdum.
Hoş geldin yeni yaşım Yaş günümde muhtemelen bunları yazacak vaktim olmayacak , bu nedenle şimdi yazıyorum. Daha neyin ne oldugunu anlamadan popomuza yediğimiz tokat ile ileriki hayatımızda hep bizle beraber olacak acı ile ilk tanıştığımız gün. Doğum günü annenin gözünden bir tanım gibi gelir bana. Doğumu yapan o ve zaten senin konudan ne haberin var ne de bir kararın söz konusu.. 30 küsür yıllık bir geçmişi vuruyorum kaleme vurabildiğim kadar... hüznüm vuruyor yüzüme bazı anlarda... yaşlanmaktan değil, kaybetmekten hiç değil... sadece güceniyorum hayata nedir acelesi diye... tadına vararak yaşamak için hiç koşmamaya çalışırken... hayatı ıskalamamak adına rüzgarda yüzüme çarpan kağıdı bile omuz silkerek atmadan üzerimden... peki senin.. nedir bu acelen?? Yaşlanmak, yaş almak, yaşımın artması veya ölümün yaklaşması gibi kaygılarım yok. Böyle hüzünlerim de... ama her yaş günümde bir çeşit hüzün doluyorum.. Belki bir gurbet çocukluğundan, belki bozkırlara süremediğim atlılarımdan, belki memleket sevdasından, belki bir yarayı kurcalarken bilmeden attığım çığlıklarımla korkuttuklarımdan, belki dehlizlerinde her gün biraz daha neşeyle gezebilmeme rağmen, gitgide mutluluktan uzaklaştığım hayatımdan, muğlak kederlerden azade olacağım o son ana dek; varsın olsun doğum günüm zaten kutludur. Ama bugün baktığımda bunca yılın geçip giderken bıraktığı şeylerden renkli bir gardrop kalmış elimde. Anılar ve sorularla dolu, kapı ağzında arkadaşlarım var. Bazı şeyleri çok istedim, gerçekten istedim. Sonuna kadar cesaretle istedim ve olmadı. Önceleri “neden x’in başına geliyor da benim başıma gelmiyor?” diyordum, bu çok acı bir kıyas cümlesi. Sonraları “herkesin yazısı ayrı” diyebilmeyi başardım. Ama şimdi... bazı şeyleri ben olduramamışım gibi hissediyorum. Sanki çok kritik bir hata yapmışım da tüm bonuslar gitmiş elimden gibi. İnanın her tür insanla karşılaştım, canilerle bile. Hırsızı, tecavüzcüsü, yalancısı, iyi aile çocuğu, safı, salağı, müzisyeni, yazarı, oyuncusu, ünlüsü, ünsüzü. Bunca geniş çevre ve bunca geniş skala içinde her gözde aynı yansımayı gördüm. Ve hayat geçti. Bazı şeyleri konuşmak için çok geç, bazı şeyleri istemek için bile çok geç. En çok da uzaktaki sevenlerin araması beklenir. Uzaklik bir soğukluk getirmiş midir diye merak edilir zira, gerçekten gözden ırak gönülden ırak mıdır diye düşünülür. O beni düşünüyor mu diye merak edilir. Bütün gün gözünüz telefonda olur böyle zamanlarda. Beklenenler ararsa mutluluk tamamlanır. Tersi durumlarda mutluluk yarım kalır. Buruk bir gülümseme yapışır yüzünüze hüzün icerir yüzünüzün kıvrımları. Sevgilim olan kadınlardan biriyle bile “ulan çok mutlu olabilirdik, nasıl harcadık o şansı?” demiyorum sonuçta kadere aşırı inanırım. Çünkü ayrılıklara üzülmüyorum kader gerçek nasip için yolumda olan pislikleri temizliyor biliyorum. Hepimizin en büyük sorunlarından biri geç kalmışlık hissi; aslında yapmak zorunda olmadığımız şeyleri yapamadığımız için garip bir eziklikle yaşamaya çalışıyoruz ve hayat bu ezilmiş yürekle yaşamak için fazla kısa. Artık “neden?” demediğinde bir seviye atlıyorsun, ama asıl seviyeyi “hiç gerçekleşmeden öleceğini” bildiğin şeyleri kabul ederken atlayacağını bilemiyorsun. Ve sanırım bu sürecin en sert olduğu yerdeyim ben şimdi. İstediğim ve istemediğim şeyleri söyleyecek cesareti taşıdığım için kendimi kutluyorum. iyi ki doğdum. A. Karaçay
·
302 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.