Merhaba. 27 Mart'ta okuduğum Otranto Şatosu'nun incelemesini zamanında paylaşamamışım. Yeni fark ediyorum:) Okuduğum tüm kitapların incelemesini yapmışken bunu da geç de olsa 1000k da da incelemesi olmalı diye önceden yazmam gerekeni şimdi paylaşıyorum ;)
Gotik romanı ilk yazan Horace Walpole, akıcı bir üslup ve karanlık bir ortam seçmiş eserinde.
Büyük, ihtişamlı düğün töreni Otranto Prensi Manfred'in oğlu Conrad ile Vincenza Markisi'nin kızı İsabel'in şatoda yapılan hazırlıkların içinde buluyoruz kendimizi.
Tüm o şaşaalı ortamın büyüsü bir anda akıl almaz dehşet verici bir olayın gerçekleşmesi ile sizleri şaşırtacak bir yandan da bu gizemi çözme duygusuyla okuyacaksınız.
Vahşi bir ölüm ekseninde başlayan hikâye daha da garip olayların eşliğinde sizleri merakta bırakacak.
Hırs, kıskançlık, zorbalık, fedakârlık, aşk, saflık derecesinde iyi olmak tüm bu olguların beraberinde garip seslerin peydâ olması, hayaletlerin zuhur etmesi, şatonun gizli geçitlerinde kayboluş... gibi acayip olayların tam ortasında bulacaksınız kendinizi.
Birçok karaktere kızsam da bence ilgi çekici bir okuma sunması açısından beğendiğim eserler arasına girdi.
Herkese keyifli okumalar dilerim.
#kitapalıntıları :
~Ruhunun bundan sonra aldığı şekil kusursuz kötülüktü.
~“Bir izleyici çoğunlukla oyunu oynayanlardan daha fazlasını görür,”
~Ama heyhat! Efendim, kan nedir ki? Asalet nedir ki? Hepimiz aşağılık
sürüngenleriz, zavallı günahkâr yaratıklarız. Bizi çıktığımız ve geri döneceğimiz topraktan
ayırabilecek tek şey Tanrı’ya hürmettir.”
~Yazgı bizim için hangi
yeni yıkımları kenarda tutuyor?
~Yaralayan şeyleri unutabilirim ama iyilikleri asla.