Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

eşitken ve hiç eşit olmamışken gözlerle hırpalarken günışıltısı, içışıltımı yeniden ölümlere şartlanmasın öğüdüm ve kılıcı öğütten başımın kubbesinden sarktığım şehrim ey Mabut! taammüden çıkmayan gıkım sağanak ve sığınağım sorgusuz dergâhım neyin miladı bilmediler o sustuğu zekeriyyâ'nın, ey Mabut! suskunluk şölenlerimizde başkalarının ölümleri içkelimelerime dolandı yaram, benim sövgüm ve övgüm tabutları örtemeyen ben bilmem, anlamam hangi tarihlerin boyudur bu musalla ile eş olan andolsun, korkuyorum bu yeşilden şifa içinken, korku niyetiyle okumasınlar o ayeti göğsüme içim iyi, andolsun iyi hazırım gütmeye ve gömmeye gövdemi ruhlaşmaya, buhar olmaya, yukarı doğru unutulmaya hazırım sürülmüş bir dayanak olmuşum ruhuma benim yasım, benim kamburum doğrul, gözlerime ve gövdeme, gül eğriltisi ev içim unutuluyor bu bir müjde midir? direnmenin luka incili kapısı sabunlarla zorlanan kenetlerimle topuğumda tütsü yanıkları, damağımda mekik dokuyan ak söğüt sözcüklerimi terletti bu feci suskunluk muamma bir ölüşmüş ruhlar meclisindeyim sanki gece kurşunlanıyorum, kanım sabaha sekiyor bir ayetten, diğer ayete yüzümü sürüyorum bu, beni kendime getiren yarama âşığım ne sağ duruş, ne sol duruş yaraşıyor imrentili savunuşlarıma ne çıkar kaçışla vahşete dönse kollarım âşığım yapılamazlıkları, yapılır kılana gök çatlasa, ve bükülmüş olsa sırtım içine sığmayacak kadar, incir ağacımın sırları eski kayalardan bir dayanak yapmışım kendime kimsenin putu olmadan, kimseyi putum yapmadan çünkü ben acının kılıçsız zaptiyesiyim kederim, inkar teşkil etmiyor öyle ki her yeni yara, yeni bir tövbenin dile takınışıdır göğsüm tutuşmuş, dilim tutuşmuş söylerdim ki, tutuşsa bile unutulmaz sûretim oysa henüz atımıza binmeden fotoğrafta, neşterle önce benim sûretime kıyılmış ağzımın dikenini yutmasın kimse ey! kimseye idrak ışığı, cahiliye karanlığı olmasın vaftiz suyunda boğulan kara sevda çarklarında dönen başım kendi ekseninde, kendine ağır gelen başım düğüm kurdum, günah mumum ellerimin küçürek kapanlarına kapılan marifet mi kendime yenilmek ya rab! ben bilemem, anlayamam, görmeye vardıramam gözlerimi terbiye olsam bile huysuz yaralarımla marifet saymam bu ırzsız umursuzluğumu sevilmeye vardiramam yeşilini çehremin sen olmasan ölemem bilgelik kavrasa bile gövdemi kazık çakmaya bu sanrıya bilgelikle bir olup, kök salmaya kalkışsak kazık çakmaya bu sanrıya sen olmasan kalamam üç yüz bin gün sararır, çekilir ağzım haşlanmış bir ot gibi salar rengini çehrem sen olmasan bilemem, içimde fokurdayan benim mi, içine fokurdadığım elin mi söyle ey! zekeriyyâ sustukça, meryem'in sırtında yabanca çoğalan kelimelerin yankısıyla göğsünü tedbirle uyandırdığı sabahlar affına çâre olur mu? ~İsrâ Ahmedoğlu
·
177 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.