Gönderi

1930’ların bir kapak kızı bize adeta Hollywood’dan gülümser
BİR CİNAİ ROMAN RÜYASI Duygusallıkla yaklaştığımız romanlar vardır; Yolpalas Cinayeti benim için onlardan biri. Halide Edib Adıvar’ın en güçlü eserlerinden mi? Sinekli Bakkal kadar ünlü, Kalp Ağrısı kadar ince ve duyarlı, Handan kadar çarpıcı mı? Bunları bilemem. Ama Yolpalas Cinayeti’nin derin etkisi altında kaldığımı, yıllar yılı ondan izdüşümlerle yaşadığımı mutlaka söylemeliyim. O masumiyet anlatımı bana şimdi her zamankinden keder verici geliyor. Romancının birkaç fırça darbesiyle geçiştirdiği bu roman, bir de bakıyorsunuz, edebiyatımızda, Türk romanında örneği pek görülmemiş bir “ruh çözümlemesi” romanına okurlarını şaşırtarak açılıyor. Polisiye romanın tercihi olan “cinayeti açıklama, katili iyice sakladıktan sonra, gizli ipuçlarıyla gözler önüne seriverme” akışı, Yolpalas Cinayeti’nin benimsediği akış değil. Tam tersini ileri sürebiliriz: Romancı yalnızca masumiyeti anlatmak istemekte, dahası, katilin “mazlumiyet”ine bizi çekip götürmektedir. Azımsanacak, görmezden gelinebilecek bir girişim değil bu. Kaleme getirildiği tarih hatırlanılırsa, “yenilikçiliği” büsbütün hissolunacaktır. Yan yana dizilmiş kalın kaim ciltler. Cilt kapakları çok uçuk gece mavisidir. Derginin adıysa mora çalar koyu bir gece mavisi. Tam ortada 1930’ların bir kapak kızı bize adeta Hollywood’dan gülümser Selim İLERİ
·
1 plus 1
·
28 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.